Yenilmez, yanılmaz Türk liberalleri (Türk tipi ya da Türkiyeli) tarih boyunca büyük işler yapmış ve başarmıştır. Ve asla yanılmamıştır.
Mesela, neredeyse ilk liberal diyeceğimiz Sultan Abdülaziz (32. Padişah, 111. İslam Halifesi), “Sosyalizm bütün belaların başıdır” diyen Sakızlı Ohannes Paşa’yla saraylı Prens Sabahattin henüz ortalara çıkmamışken, yeğeni veliaht prens 2. Abdülhamid (34’e 113) ile birlikte Avrupa memleketlerini gezmiş, liberalizmi yerinde görmüştü. Sultan Abdülaziz memleketin önemli bir eksikliğinin doğru düzgün sarayı ve Anayasası olmamasında olduğunu zaten çok daha önceden biliyordu. Beylerbeyi Sarayı’nı, yabancı konukları kabul etmek için, itibardan tasarruf olmaz diyerek bir süre önce yaptırmış, ileri görüşlülüğünü, bugünlere kadar uzanan vizyonunu ispat etmişti.
Belki de Sultan Aziz’inkinden daha önemli bir tespit yine, 1980 sonrasının yeni liberallerinden de gelmiştir. Askeri darbeden sonra, Türkiye’deki en büyük eksikliğin, sivil toplumun olmamasında olduğunu tespit etmişlerdir. Vücuttaki demir eksikliği gibi gördükleri bu durumun, ilaç içer gibi daha da sivilleşerek, Avrupa’ya daha fazla bağlanarak geçeceğini belirtmişlerdir…
Liberaller (yeni) bununla kalmamış, memleketin bu en sıkıntılı günlerinde, öleni ölmüş, kalanı hapiste yatmakta ve “nerede yanlış yaptım” diye düşünmekte olan sosyalist sola da mesajlarını vermişler, “Siz hiç Gramsci okumadınız ondan oldu, sivil toplumu küçümsediniz” diye nasihatte bulunmayı ihmal etmemişlerdir. Can derdine düşmüşken, yazacak çizecek karşı koyacak tek bir yer kalmamışken, “yav o öyle değil, hele Gramsci’nin dediği sizin dediğiniz gibi hiç değil” diyecek birileri de ya içerde olduğundan ya da hayatta olmadığından kerameti kendinden menkul teorilerini daha da ileri götürmüşlerdir. Üstüne biraz Althusser, Foucault, Laclau hatta Lacan da koymuşlardır. Dikensiz teoriler bahçesinde, milliyetler, kimlikler ve dinler üzerinden sivil toplumculuğu başarıyla inşa etmişlerdir! 90’lı yılların başında Sovyetler Birliği de yıkılınca da gayet haklı çıkmışçasına “ben demedim mi, solculuktan vazgeçin, ben de zaten ondan dolayı vazgeçtim” diyebilmişlerdir.
Ancak, sivil toplumun en önde gideni, memlekete demokrasi getirecek olanı, Fethullah Hoca 2015’te Amerika destekli askeri darbeye kalkınca, İdris Küçükömer’den bozma şablonlar maalesef kırılmıştır. Ancak liberal “teorisyenlere” hiçbir şey olmamıştır bir kez daha, çatlamamışlardır bile. Hiç üstlerine alınmadıkları gibi, “yavuz aydın” misali “İslamcılığın bir yerinde demokrasi var, günün birinde elbet ortaya çıkacak” görüşünü büyük bir pişkinlikle ortaya koymuşlar, koymaktadırlar. Yani yanılanın kendileri değil, yanlış yapanın Fethullah Gülen olduğunu kendi kendilerine ispatlamışlardır! Zahar o da Amerika’daki mirasçıları ile birlikte hala demokrasiyi beklemektedir!
AKP meselesinde de benzer gelişmeler yaşanmıştır. Nitekim onlara göre, Türkiye’nin son 20 senesinde ve AKP üzerinde yanılan liberaller değil, AKP’nin ta kendisidir. Avrupa Birliği’ne girmek üzere, asker geriletilmiş, (NATO değil), kırpa kırpa sözde cumhuriyet, laikliği kalmış anayasa ortadan kaldırılmış, hatta bu yüzden AKP, “yetmez ama evet” diye büyük bir alkış almıştır. Ancak 20 yıl sonra yazılanların çizilenlerin hiçbirinin olmadığı, dünya çapında diktatörlerin ve diktatörlüklerin ortadan kalkmadığı (olan Saddam’a oldu) tam tersine yenilerinin türediği, demokrasinin yakınından, Avrupa Birliği’nin ise uzağından dahi geçilemediği görülmüştür. Üstelik geriletilen asker, epey gerilerde saf tutmuş, bugün herkesin malumu olan yere gelmiştir. Başkanlık rejimi kurulmuş, Avrupa yerine, saatler dahi Orta Doğu’ya göre ayarlanır olmuştur. Liberaller bu kez yaptıkları, mahcup özeleştirilerde, “biz değil AKP yanlış yaptı, 2007’den sonra onlar değişti” sözleriyle herkesin dudaklarını büzdürtmeyi bilmişlerdir.
Liberal teorisyenler, Cumhuriyet’in, habire eleştirdikleri Kemalizm’in ve Atatürk’ün bugün cumhuriyeti ve laikliği koruduğundan mecburen bahsederken onun hakkında daha önce neler neler yazdıklarını unutmuş, herkesin de unutmasını beklemişlerdir.
Becerikli Bay Kemal meselesi
“Becerikli Bay Kemal”in, aniden “Yeteneksiz Bay Kemal”e dönmesi de benzer bir hadisedir. “Akşener’le ittifak kurman lazım” demişler, kurmuş, “Babacan’ı da al, Davutoğlu’nu al” demişler, almıştır. Bunları aynı masaya oturtmak az buz iş değil diye övünmesine kalmadan, “komünistler, Kemalistler önemli değil, ama HDP’yi ittifaka katamazsan seçim kazanamazsın” direktifini kendilerinden gayet emin, hiç duraksamadan vermişlerdir. “Tamam da nasıl olacak, HDP’yle gelecek oy kadar belki de daha fazlası kaçar” diyenlere kamuoyu anketlerini göstermişlerdir.
Liberal bakış, Tayyip Erdoğan karşısında seçimi kazanma ihtimali daha yüksek olan Ekrem İmamoğlu’nu yasaklı olabilir diye kavgadan kaçırınca, Mansur Yavaş’ı da “HDP istemiyor” diye veto edince Becerikli Bay Kemal’in de istediği oldu. Aynı zamanda Erdoğan’ın da istediği buydu. Erdoğan’ın karşısına çıkan Kemal Kılıçdaroğlu, HDP (Yeşil Sol Parti) tarafından da alkışlarla karşılanmıştır. Ama bugün ne gam!
Buna karşın, liberal teorizasyonlarını iyice ileri götüren kamuoyu araştırmacısı, yazar ve düşünürler, yıllardır liberal politikaların altında ezilen seçmen kitlesinin Becerikli Bay Kemal’in deyişiyle “tıpış tıpış” sandığa gidereceğini, böylece seçimi kazanacaklarını söylemişlerdir.
Mübalağa seçim olunduktan, kaybedildikten sonraysa ortada bir tek Bay Kemal kalmıştır. Ne bilmem kaçlı masa, ne de liberaller, sanki onlar hiç seçim kaybetmemişlerdir. Kemal Bey, “ne yapsaydım yani herkesi birleştirmeseydim mi?” diye kendini savunmaya çalışsa da, Yeşil Sol Parti bile Millet İttifakı’nın (bu arada TİP’le yaptığı ittifakın da) yanlışlığından dem vurmuştur.
Kılıçdaroğlu’nun yanlışı, liberallerin yanlışıydı, bugün şaşkınlıkla onlara bakıyor ama bir şey diyemiyor. CHP’de olacak, köklü politik değil kişisel değişimleri bekliyor. Ona bakılırsa da hata, en az onun kadar tarihsiz ve talihsiz danışmanları ve genel başkan yardımcılarında.
Sosyalist sol ne diyor, CHP’deki sol kanat ne diyor, zamlar altında yaşamaya çalışan geniş seçmen kitlesi ne diyor kulak veremiyor bile…
Daha bunlar iyi günler!
Ümit Aslanbay
Not: Bu yazım ilk olarak haber.sol.org.tr sitesinde yayınlanmıştır.