Perşembe, 22 May 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

Köy Enstitüleri yine açılabilir mi?

Gürsel Demirok
Son güncelleme: 21 Nisan 2025 22:40
Gürsel Demirok
Paylaş
Paylaş

“Az eğitimli, düşük gelirli, at gözlüklü, inançlı insanlar her dönemde, her yerde güçlü efendileri için çalıştılar, çabaladılar. Efendilerine biat ettiler…”

17 Nisan 1940 tarihinde açılan, 27 Ocak 1954’te kapatılan Köy Enstitüleri, kuruluşunun 85. yıl dönümü vesilesiyle geçen hafta tekrar gündeme geldi. Köy Enstitüleri ile ilgili olarak etkinlikler düzenlendi, çeşitli açıklamalar yapıldı. Sosyal medyada Köy Enstitülerinin önemi üzerinde yapılan paylaşımları okudukça yukarıdaki sözleri anımsadım. Düşündüm Köy Enstitüleri kapatılmasaydı Türkiye bugün nasıl olurdu?

Babasının ve kayınpederinin Köy Enstitüsü mezunları olduklarını anımsatan bir öğretmen dostum, “Köy Enstitüleri ile filmlerde görülebilecek ütopik bir kurguyu hayata geçirebilen bir ülke olduğumuz için ne kadar gururlansak az. Her ne kadar finali içimizi acıtsa da…” demiş . 

Dostum sosyal medyada gördüğü şu paylaşımı da bana iletmiş: 

Köy Enstitülerinin kurucularından Hasan Âli Yücel şöyle demiş: “Köy Enstitülerinin bütün günahı omuzlarıma, sevabı başkalarına olsun. O kurumların günahı bile bana yeter.” İsmail Hakkı Tonguç’a göre, “Haksızlığa, kötülüğe boyun eğmeyen gerekirse bunları gidermek için savaşan, parazit gibi başkalarının sırtından geçinmek isteyenlerden iğrenen insanların yeridir.” Yaşar Kemal’e göre, “20. yüzyılda insanlığa armağan edilen en büyük iştir. Doğayla, gökyüzüyle, eşyayla birlikte gelişen gerçek bir insan yetiştirmektir.” Cavit Orhan Tütengil’e göre, “Bir Rönesans hareketi” dir. Mehmet Başaran’a göre, “Eğitimi özgürleşme eylemine dönüştürmektir.” 

Köy Enstitüleri ile ilgili sosyal medyada dikkatimi çeken  paylaşımların bazıları ise şöyle:

-“Eğitimde eşitlik, üretkenlik ve aydınlanma için atılmış bir adımdı. Binlerce laik, demokratik ve Atatürkçü nesiller yetiştiren bir projeydi.”

-“Cumhuriyetin en güzel ilk evlatlarını yetiştiren, eşsiz eğitim kurumları idi. En ücra köydeki çocuğun bile bu nimetten faydalanabildiği mucize sistemin adıydı. Tam bu nedenle kapatıldı.”

-“Anadolu’nun yoksul ama umut dolu topraklarında yeşeren bir aydınlanma projesiydi. Üreten, düşünen, sorgulayan nesiller yetişti o okullarda. Bu büyük Cumhuriyet projesini ve onun mimarlarını saygı ve özlemle anıyorum.”

-“Köy Enstitüleri bey çocuğunun bey, ırgat çocuğunun ırgat kalmaması için verilen bir projenin adıydı. Keşke öğretmen yetiştirmede bugün akademi gibi ucube yöntemler deneyen Bakanlık bu kurumlardan gereken dersleri çıkarabilseydi.” 

Bilmeyenler, duymayanlar için yazayım. Köy Enstitüleri, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük eğitim, kültür ve aydınlanma projesiydi. Kemalizm ilkelerine dayalı, Türkiye’nin özel koşullarına göre yaratılmış, özgün bir eğitim modeliydi. İkinci Dünya Savaşı’nın olağanüstü koşullarına rağmen, 1940-1954 yılları arasında 21 Köy Enstitüsü eğitim vermişti. Enstitülerde, köylülere hem örgün eğitim veriliyor hem de modern ve bilimsel tarım teknikleri uygulamalı olarak öğretiliyordu. Her Köy Enstitüsü’nün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı.1950’ye kadar kız-erkek karma bir eğitim öğretim uygulandı. Öğrencilere işe dayalı, uygulamalı, laik, çağdaş, çok nitelikli bir eğitim öğretim verildi. Kurulduğu bölgenin özelliklerine göre şekillendirildi.

Köy Enstitülerinin bir sonraki aşaması köylerde toprak reformuydu. Ancak enstitülerden memnun olmayan toprak ağaları, aşiret reisleri İnönü’nün ‘Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’ istemesine karşı çıktılar. Karşı çıkanların başında gelen Adnan Menderes ve ekibi CHP’den ayrılarak Demokrat Parti’yi kurdu. Demokrat Parti 1950’de iktidara geldikten sonra ABD’den yardım talebinde bulundu. Köy Enstitülerinden rahatsız olan ABD’nin yardım için ileri sürdüğü koşullardan biri de “Köy Enstitüleri” uygulamalarının kaldırılmasaydı. ABD’nin bu şartı Meclis’e sunuldu. 27 Ocak 1954’te bu şart mecliste kabul olunarak Köy Enstitüleri kapatıldı.

Toprak ağaları, aşiret reisleri, tutucu eğitimciler bu kararın alınmasında etkili oldular. Yerine sorgulamayan, akıl, bilimden uzak eğitim sistemi getirildi. Köy Enstitülerinin kapatılması, Atatürk devrimlerinden uzaklaşılması, karşı devrim sürecinin başlaması sürecinde önemli bir aşama olarak görülebilir. Aydınlanma, ulusal kalkınma, eğitim, kültür projelerinden uzaklaşmanın başlangıç noktası olarak da nitelenebilir.

1954’te kapatılan Köy Enstitüleri zaman zaman kamuoyunun gündemine geliyor. Konferanslar, etkinlikler düzenleniyor. Yerli, yabancı pek çok bilim adamının dikkatini çekiyor. Akademik araştırmalara konu ediliyor. UNESCO da bu modeli gelişmekte olan ülkelere tavsiye etti..

Cumhuriyetin ikinci yüzyılında Köy Enstitülerinin günümüze uyarlanarak yeniden açılmaları, tekrar hayata geçirilmeleri mümkün olabilir mi? Kendilerine biat eden insanların az eğitimli, yoksul, dünyaya kapalı olmasından nemalanan ve inançlarını istismar eden, tarikatlarla eğitim konularında protokoller imzalayan AKP iktidarından bunu beklemek aşırı iyimserlik olur. Eğitimimiz son yıllarda tekin olmayan kişilerin elinde yaz boz tahtasına çevrilmiş durumda. 

Ancak post -AKP iktidarı dönemine ilişkin geliştirilecek projeler arasında Köy Enstitülerinin günümüz koşullarına uyarlanması projesi de eklenebilir. Bu amaçla eğitimcilerin öncülüğünde paneller, sempozyumlar vs. düzenlenebilir. Akademik çalışmalar gerçekleştirilebilir. Belediyeler ayrıca, bölgelerindeki atıl durumda olan Köy Enstitülerini, kamuoyunun da desteğini alarak restore etmeye yönelik girişimlerde bulunabilirler. Bu yerler halka açılabilir.

Önemli olan umudu yaşatmak, canlı tutmak…

İlgili yazılar:

Köy Enstitülerini kim kapattı?
Böyle bir bakanımız da vardı

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanGürsel Demirok
Takip et:
Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalarda referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .
Önceki Makale Bugünkü köşe yazıları
Sonraki Makale Sonsuz savaşlar çağı

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

ManşetSerbest Kürsü

1. Selim nasıl “yavuz” oldu?

Metin Gülbay
22 Mayıs 2025
Serbest Kürsü

Sokak röportajlarını nasıl buluyorsunuz?

Gürsel Demirok
21 Mayıs 2025
*Serbest Kürsü

Türkiye-Hindistan gerilimi…

Medya Günlüğü
21 Mayıs 2025
EditörSerbest Kürsü

İsviçre’de bir mahalle bakkalı

Alper Eliçin
20 Mayıs 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?