Alper Eliçin (noktakibris.com)
Bu kadar gaile arasında belki Kıbrıs Türk toplumu tarafından fark edilmiyordur ama Kuzey Kıbrıs’ta alt ve üst yapı hızla çökmektedir. Bunların en başında enerji üretimi ve dağıtımı gelmektedir. Elektrik konusunda bu aslında ikinci yazım. Geçen yıl 10 Ağustos’ta da yazmıştım. Sorunlar aslında üç aşağı beş yukarı aynı ama tekrar vurgulamakta ve bazı ek öneriler getirmekte yarar var.
Yaz kış sürekli elektrik kesintilerinin yaşandığı bir ortamda, KKTC’ye turist akışının olumsuz yönde etkileneceği de açıktır. Enerji güvenliği olmayan bir ülkede sağlıklı üretim de yapılamaz.
Tıpkı bir Afrika veya savaştan hırpalanmış Orta Doğu ülkesi gibi, KKTC’de artık düzenli bir şekilde elektrik enerjisi üretilememekte, dağıtımı yapılamamaktadır. Yetersiz üretim kapasitesinin söz konusu olduğu ülkede palyatif çözümler dışında hiçbir şeyin yapılmaması bunun en büyük nedenidir. Ankara’nın uluslararası piyasalarda her an iflas etmesinin söz konusu olabileceğinin konuşulduğu ve kredi temerrüt risk primi (CDS=Credit Default Risk) ile en kötü şekilde fiyatlandırıldığı bu ortamda Türkiye’nin KKTC’ye elektrik üretimi için ciddi bir yatırım için kaynak aktarması da pek olası değildir.
Bu durumda TIR üzerinde jeneratör gibi günü kurtaracak bazı çözümler ötesinde, Aksa’nın işletme süresinin Ankara’nın talebiyle uzatılması ve yeni kapasite artışına izin verilmesi, hatta Kıb-Tek’in Aksa’ya satılması gibi seçeneklerin gündeme getirilmesi beklenebilir.
Türkiye’den kablo ile elektrik getirilmesi ise halen bir hayaldir. Rum kesimi ve Yunanistan’ın asli, Türkiye’nin gözlemci statüsünde olduğu Avrupa enterkonnekte sistemine kendi enerji güvenliği açısından bağlı olan Türkiye’ye, KKTC’ye enerji sağlamak için kablo çekilmesine izin verilmeyeceği açıktır. Zaten yukarıda da belirttiğim gibi bu yatırım için Türkiye’de artık para ve dış piyasalardan borçlanma kapasitesi kalmamıştır.
Ancak, baz üretim için daha gerçekçi bazı projeler gerçekleştirilebilir. Yıllar önce Lefkoşa’nın kanalizasyon projesi Dünya Bankası’nın katkılarıyla ortak bir çözüme kavuşturulmuştu. Şimdi benzer bir ortak projeyle katı atıkların sağlıklı bir şekilde yakılarak elektrik enerjisi üretildiği bir proje geliştirilebilir. Projenin finansmanı da AB fonlarından veya Dünya Bankası’ndan karşılanabilir.
Hem KKTC’ye hem de Güney’e yarar sağlayacak bu proje KKTC’de hâlâ çok yaygın olarak katı atıkların vahşi depolanmasının da önüne geçebilir. Hatta belki çöpün değer kazanmasıyla dağ, taş orman denizlere atılan çöpler değer kazanır ve ülke bu pislikten kurtulur, çöp atılması nedeniyle ortaya çıkan orman yangınlarının da bir nebze olsun azalması sağlanır.
KKTC’nin enerjideki sorunu sadece yatırım eksikliği de değildir. Kıb-Tek’in tamamen politize edilmiş olmasından dolayı, sermayesi ve mali kaynak yaratma kapasitesi tükenmiştir. Elektrik fiyatlarına zam yapılması gerekmekte, ancak bu da halktan gelecek olan çok haklı tepkiler nedeniyle geç ve yetersiz oranlarda gerçekleştirilebilmektedir.
Tüm dünyada enerji fiyatları hızla artarken, Türkiye’nin uyguladığı, akla mantığa uymayan hatalı faiz politikası nedeniyle kurlar fırlamış, yakıt alımının bedeli TL cinsinden kontrolden çıkmıştır. Sonuçta santraller için yapılacak akaryakıt alımında ödeme zorlukları ortaya çıkmakta, yakıtsızlıktan üretim aksamaları olmaktadır. Ayrıca, kullanılan standart dışı kötü yakıt türleri nedeniyle arızalar olmakta, parasızlık nedeniyle arızalı ünitelere gerekli yedek parça temin edilememekte, ülkenin enerji üretiminde açıklar ortaya çıkmaktadır. Yani geçen Ağustos’taki yazımdan beri şartlar daha da ağırlaşmıştır.
Ada ülkelerinde yapısal nedenlerle elektrik enerjisi üretimi genellikle pahalı olur. Ancak, KKTC’nin ciddi bir avantajı olduğunu da unutmamak gerekir; o da güneş enerjisi potansiyelidir. Güneş enerjisi sürekliliği olmayan bir enerji türüdür. O nedenle sistemi dengelemek için baz enerji sağlayan fueloil, dizel jeneratörlere ve gaz tribünlerine de gereksinim vardır. Ancak, güneş ve rüzgar gibi sürekliliği olmayan elektrik enerjisi kapasitesini baz enerjiyle dengeleyebilmek için, akıllı dağıtım şebekelerine de yatırım yapmak gerekmektedir. Bildiğim kadarıyla KKTC’de bu konuda hiçbir çaba yoktur. Danimarka, akıllı şebeke yatırımlarıyla, yıllık elektrik tüketiminin ortalamada %60’ını rüzgar ve güneşten sağlamakta, bu sayede baz enerji üretimini en az düzeyde tutmaktadır.
KKTC’de kamunun yenilenebilir enerji konusunda hiçbir yatırımı olmadığı gibi, bu konuda planı, projesi olduğuna dair bir bilgimiz de yoktur. Buna karşılık halk, finansmanını kendi cebinden sağlayarak önemli miktarda çatı üstü elektrik üretimine yatırım yapmıştır. Bazı şirketler de devletten arazi kiralayarak güneş paneli tarlaları oluşturmuştur. Ancak, Kıb-Tek’in dağıtım ağındaki yatırım eksiklikleri ve baz enerji üretimindeki sıkıntılar, pik saatler için güneş enerjisini depolayacak yatırımların olmaması gibi nedenlerle, artık KKTC’nin pek çok bölgesinde bireyler ve kurumlara güneş enerjisi yatırımı için izin verilmemektedir. Söz konusu bu durum tam bir beceriksizlik örneğidir. Bu konuda da geçen yıldan beri bir arpa boyu yol gidilmemiştir.
Öte yandan, KKTC’nin enerji üretimi ve dağıtımında çok ciddi üç sorunu daha vardır. Bunlardan ilki, her işi yapabileceğini düşünen, bugün enerji, yarın ulaştırma, öbür gün turizm bakanı olabileceğini sanan bazı yeteneksiz kişilerin hükümetlerde sürekli görev almaları (bu kişilere ‘herolog=her şeyin uzmanı’ da deniyor.), ikincisi bu herologların Kıb-Tek’in kadrolarını liyakate göre değil partizanlık düzeyine göre oluşturmalardır. Üçüncüsü ve en vahimi ise, gerek ilgili bakanların, gerekse Kıb-Tek yönetiminin sürekli yolsuzluğa bulaştıklarına dair iddiaların ayyuka çıkmasıdır. Ne demişler; ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Güvenli enerji sağlamak yerine, yakıt ihaleleriyle uğraşılan geçen kış hala akıllardadır. Yolsuzluk konusu bugünlerde tekrar gündeme gelmiştir.
Peki “bu durumdan kurtulmak mümkün müdür?” diye soracak olursanız, yanıtım “evet” olacaktır. Yapılması gereken birkaç şey vardır. Bunlar maalesef makro düzeyde olup kolay uygulanacak konular olmasa da herkesin üzerinde düşünmesi gerekir.
Her şeyden önce toplumun, basit çıkarlar, avantalar için değil, ülke çıkarlarını gözeten kişilere oy vermesi bunlardan biridir. Seçilecek kişilerin namuslu, liyakatli kişiler olmasına özen gösterilmelidir. Bu, doğru partiye oy vermekle başlar. Dönüp dönüp, yıllardır yolsuzlukları içinde barındırmış olan partilere ve adaylara artık oy vermemek gerekir. Bu partiler yolsuzluk düzenini sahte milliyetçilik mesajlarıyla perdelemektedir.
Seçimlerde kolaya kaçıp boykot yapmak yerine, gidip mutlaka ama mutlaka oy kullanmak gerekir. İktidara getirdiğiniz kişilerin de, dış güçlerin sosyal ve ekonomik açılardan yapacağı baskılara karşı direnebilmeleri için, kamuoyunun desteğine gereksinimleri olacaktır. Bu bağlamda yurttaşların da gerekirse bir süreliğine yaşam standartlarından feragat etmeye hazır olduklarını dayatmacılara açık bir şekilde göstermeleri gerekir.
Son bir söz de, hem TC hem KKTC vatandaşlığı sahibi olanlara. Lütfen, eğer bugüne kadar yapmadınızsa, Türkiye Büyükelçiliği’ne gidin ve kendinizi Türkiye’de yapılacak seçimler için yurt dışı oy kütüğüne kaydettirin. Seçim günü de, birkaç saat bile harcayacak olsanız, gidip oyunuzu kullanın. “Benim oyumun 85 milyonluk ülkede ne etkisi olacak ki?” düşüncesinden sıyrılın.
KKTC’nin pek çok sorunu gibi enerji sorununun çözümünün de Türkiye’de yapılacak seçimlerden doğrudan etkileneceği unutulmamalıdır.