“Feldenkrais Metodu” 1904 yılından bu yana uygulanan bir egzersiz-terapi türüdür.
Hareket ve duygu/düşünce/davranış örüntülerinin arasındaki bağlantıyı anlatır. Hareket olmadan aslında etkili biçimde değişmenin zor olacağından bahseder. Bu sebeple bireylere kendi yavaş ve farkındalık içeren hareket metodunu anlatmaya devam ediyor.
Metodun kurucusu Moshe Feldenkrais’a göre her davranışımız, “Ben” olma imajımız etrafında oluşur.
Feldenkrais, “Bu imaj üç şeyden etkilenir: Miras, eğitim ve kişisel gelişim. Miras olan neredeyse değişmez” diyor.
Eğitim, kişinin konuştuğu dili ve hayatını yönlendiren kavramları oluşturur. İçinde bulunduğu topluma uygun düşünce yapıları ve tepkileri oluşturur. Bunlar tüm insanlığa ortak olmayabilir. Daha ziyade içinde bulunduğu ortamın yarattığı tepkiler ve kavramlardır.
Yine Feldenkrais’a göre, “Ancak aynı zamanda eğitimimiz, kendimizi sonradan nasıl geliştireceğimizi de belirleyen unsurdur. Hangi konulara dalacağımızı ve özümseyemediklerimizi nasıl reddedeceğimizi de belirler. Eğitim ve kişisel gelişim, aralıklı olur.”
İlk doğduğumuzda bize sunulan tüm hikâyeleri sünger gibi emeriz, bu eğitimdir. Kişisel gelişim, bu noktada yoktur. İlk başta olmazsa olmaz olan ancak aslında bize ait olmayan hikâyelerin içerisinde kök salarız.
Büyüdükçe kişisel gelişim mümkün olmaya başlıyor. Her verilen eğitimi artık sorgulayıp, kabul etmez oluruz. Bireysel istekler devreye girmeye başlar. Ancak yine de içine doğduğumuz aile ve toplum bireyin sorgulama alanına müdahale edip, isteklerini engellemez ise bu tam olarak gerçekleşebiliyor.
Aklıma eşimin ablasının içi acıyarak anlattığı bir çocukluk deneyimi geliyor. Küçükken sol elini kullanan bir çocukmuş. İlkokula gittiği ilk sene öğretmeni sağ elini kullanması için sürekli sol eline cetvel ile vururmuş. O korku ile sağ elini kullanan biri olmuş. En büyük isteğinin keman çalmak istediğini ancak bu travmanın onu bu hayalinden uzaklaştırdığını gözleri dolarak anlatır.
Feldenkraise, “Empoze edilen eğitim ve bireysel eğilimlerimiz, beraber olarak tüm huylanmış davranış ve eylemlerimizin akımını oluştururlar. Kişisel imajımızı oluşturan üç faktörden (miras, eğitim ve kişisel gelişim) sadece kişisel gelişim, bir derece elimizdedir” diyor.
Bu bağlamda yogayı bir kişisel gelişim yolu gibi de tanımlayabiliriz. İlk defa yoga yapmak isteyen bireyler genellikle “herkes yoga yapıyor ben de deneyeyim, çok trend” düşüncesi ile yogaya başlar.
Ben de bu deneyimden geçtim. Bir yıl yoga yaptıktan sonra şimdi “yoga yapıyorum” bilincine geçebildim.
Aslında bu aşamada kişisel gelişimden çok uzak bir noktada herkese benzeme, herkesten üstün olma, topluma uyumlu olma çabası baskın olabiliyor.
Bu yolda olanlar bilir ki her ne kadar zor bir yol olsa da, belli bir çaba ve adanmışlık istese de, damla damla gelişen farkındalık, büyük ölçüde o kişisel alanımıza özgürlük ve rahatlama getirmektedir.
Yaşamda varlık olarak en özden, en değişmez olandan görebilmek için de kişisel gelişimize devam ediyoruz. Bunun benim için adı yoga, senin için Tha Chi, diğeri için Sûfîzm.
İçinde bulunduğum Hint astroloji eğitiminden öğrendiğime göre dünya yeni yılı yeni başladı ve bu yıl eski olanı eskide bırakabilme yeni başlangıca uyumlanabilmeyi öngörüyor.
Bu yeni dönem için iç sesimizi duymamızı, farkındalığımızı bilincimizde yüceltebilmemizi diliyorum.
Hayallerimizin ve hedeflerimizin olmasını, içimizde o bize öğretilen sesleri tanıyıp, o sesin farkındalığımızın parçası olmadığını görmemizi diliyorum.
Namaste…