Eski zaman, tarihi tam hatırlamıyorum, Beşiktaş’ın 100. yıl kutlamaları dönemi olabilir.
Portekiz’in Benfica Futbol Kulübü’nün maç günleri stadyumda uçan kartalını İnönü Stadı’na getirip maç öncesi gösteri amaçlı uçurma kararı verilmiş. Yaklaşık iki hafta gibi bir süre boyunca kartala stadyumda eğitim verilerek uçuş yaptırılıyor. Kartal havalanıyor stadyumun üstünde uçuyor ve Beşiktaş bayrağına konuyor. Koreografi bu. Defalarca yapıyorlar. Sonunda maç günü geliyor ve gösteri başlıyor. Kartal havalanıyor, stadyumun çevresinde uçuyor ama gelip bayrağa konmuyor. Çünkü eğitim yapılan günlerde stadyum boş ve çevresinde kimse yok. Maç günü ise stadyumun tüm çevresinde dumanları tüten ızgaraları ile onlarca seyyar köfteci ve kokoreççi var. Kartal bunlara gidiyor. Yani ne kadar eğitimli olursanız olun doğanıza dönmeniz ve içinizdeki canavarın ortaya çıkması bir tetikleyiciye bağlı.
Pandemi döneminde birçok insan açık hava ve doğayı keşfetti. Spor mağazalarında portatif sandalye ve masalar yok sattı. Antalya’da Lara sahil bandında tüm yeşil alanlar tıklım tıklım dolu. İlk etapta bana çok sevindirici gelmişti bu, genelde kafelerde buluşmayı tercih eden insanımızda eskiye kıyasla tamamen farklı bir alışkanlık gelişiyordu. Bir sabah çok erken uzun bir süre sonra ilk defa bu kalabalıkların olduğu parka köpeklerimi gezdirmeye gittim. Maalesef benim uzaktan imrenerek ve sevinçle bakıp insanımız doğaya dönüyor dediğim olgu yaklaşınca kayboldu. Manzara şu: İstisnasız tüm park tek bir metrekare boş kalmayacak şekilde sigara izmariti dolu. Binlercesi, sanki tarlaya tohum atılmış birisi tarafından serpiştirilmiş gibi ve bu metreler boyunca tüm parkta.
İlk izmariti kim attı acaba diye düşündüm, sonradan gelen yerde bir tane gördü, o da attı kendisininkini vs. vs. İlk izmariti gören kişi Benficalı kartalın seyyar köfteciyi görmesi gibi bir duyguya kapılıyor sanırım. İçindeki vahşiyi çıkaran bir tetikleyici.
Ortamlardaki değişimlerin insan davranışlarına ne şekilde etkili olduğunu gösteren bazı sosyal deneyler var. Bunlardan en meşhuru ‘’Kırık Cam Deneyi’’. ABD’li suç psikoloğu Philip Zimbardo’nun 1969 yılında yaptığı bir deney bu. Zimbardo öğrencileri ile birlikte birbirinin aynı iki arabadan birini suç oranı yüksek Bronx’a diğerini ise iyi eğitim ve ekonomiye sahip insanların oturduğu mahalleye bırakıyor. Birkaç gün sonra Bronx’a bırakılan araç tamamen hurdaya haline gelmişken. İyi mahalledeki araçta çizik yok. Zimbardo deneyine devam ediyor ve hiç dokunulmamış aracın kelebek camını bir çekiç ile kırıyor ve gidiyor. Birkaç gün sonra geldiklerinde sonuç suç oranı yüksek olan mahalle ile aynı, araç hurdaya dönmüş.
Normal bir zamanda insanlar, çevrede çöp atılması yasak olan bir bölgeye çöp atma konusunda dikkatli olsalar da, yerde bir sigara paketi gördüklerinde yasak olmasına rağmen çöp atma konusunda en ufak bir çekince yaşamıyorlar. Sorarsanız cevap; “E, zaten orada çöp vardı!” Antalya’da bahçe atıkları belirli bir günde toplanıyor belediye tarafından, bazı evler ya da siteler o günden birkaç gün önce çıkarıp yolun kenarına yığıyor atıkları. İki gün sonra o yığın mahallenin çöplerinin, hafriyatının bulunduğu bir çöplüğe dönüyor. Kötülük hemen bulaşıyor.
Bütün bu örnekler esasında hepimizin günlük hayatlarımızda gösterdiğimiz çoğu davranışın, girdiğimiz ortamlarda hâkim olan koşullar tarafından belirlendiğini gösteriyor. Bu koşullar farkında olmadığımız bazı yönlerimizi açığa çıkarırken bazılarını da köreltebiliyor. Girdiği kabın şeklini alan sıvılar misali kişiliğimiz ve karakterimiz bu ortamlara uyum sağlayarak değişiklikler gösterebiliyor.
Tek bir tanımı olmamasına rağmen kişilik ‘’Bireyin yaşam biçimi, bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu, onu diğer bireylerden ayırt edici, tutarlı ve yapılaşmış ilişki biçimi’’ diye tanımlanabilir. Kişiliğin temel özellikleri ise şu şekilde belirtiliyor:
Benzersizlik ve kendine özgülük: Bireyin davranış ve tutumlarının ve diğer kişilik özelliklerinin, başkalarından farklı oluşu,
Tutarlılık: Bireyin farklı ortam ve durumlarda benzer davranışlarda bulunması
Değişmezlik ya da durağanlık: Bireyin kişiliği, bazı koşullarda küçük değişiklikler gösterse bile, genellikle her koşulda tutarlı ve benzer biçimde ortaya çıkmakta, uzun dönemde durağan bir nitelik göstermektedir.
Karakter ise kişiliğin bir parçası olup, kişilikle eş anlamlı değildir. Karakter, kişiliğin daha çok toplumsal değerleri ve ahlaki özellikleri ile ilgili olup, kişinin dünyayı görüş, algılama ve yaşamla başa çıkma biçimidir. Öğrenmenin ve toplumsal çevrenin karakter gelişiminde önemli payı vardır. Karakter, bireyin zihinsel gücünü oluşturan ve biçimlendiren genel özelliklerinin bütünü olup, bu yönüyle kişiliğin iskeleti konumundadır. Bireyin kişilik özellikleri karakterin bir görünümüdür.
“Schindler’in Listesi” filminde bir sahne vardır. Schindler toplama kampı komutanına, “Herkesi öldürme, affettiğin oranda daha da güçlenirsin. Affetmek zayıflık değildir” der. Bunun üzerine banyosundaki küveti iyi temizleyemeyen çocuğu affeder komutan. Fakat fazla dayanamaz birkaç dakika sonra evden çıkan çocuğu tüfekle balkonundan vurur. Bu sahne bana Mahatma Gandi’ye atfedilen şu sözleri hatırlatır.
Söylediklerinize dikkat edin, düşüncelere dönüşür,
Düşüncelerinize dikkat edin, duygulara dönüşür,
Duygularınıza dikkat edin, davranışlara dönüşür,
Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklara dönüşür,
Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür,
Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür,
Karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür,
Acaba coğrafya hakikaten kader mi?