Kıbrıslı Türkler merak ediyor: Erdoğan’ın Batı ile ilişkilerini düzeltme çabasından kendilerine ne gibi bir pay düşecek?
Vilnius zirvesinden sonra, günlük hayatın telaşından ve sıcaklardan fırsat buldukça bu soruya yanıt arandı. Bu arayışa siyasi liderler de kendilerine göre yanıtlar oluşturdular. İktidardaki Ulusal Birlik Partisi sözcüleri, Kıbrıs sorununa çözüm bulmak amaçlı müzakerelerin başlayabilmesi için “KKTC’nin egemen bağımsızlığının” tanınması gerektiğini tekrarlarken Erdoğan’ın bundan geri adım atmayacağına dair inançlarını paylaştılar. Ana muhalefet partisi CTP Genel Sekreteri ise “müzakere sürecinde yeni bir hareketlilik beklediklerini” duyurdu.
Bir hareketlilik var aslında… Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 12 Temmuz tarihinde yayınladığı bir bildiri ile BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs sorunu konusunda bir temsilci ataması önerisine ve Genel Sekreter Guterres’in çabalarına destek verdi; ilgili kararlarında belirtildiği üzere “siyasi eşitliğe dayalı, iki kesimli, iki toplumlu bir federasyon” temelli çözüme ulaşma çabalarına geri dönülmesini istedi. Bu açıklama Türkiye ve KKTC yetkilileri tarafından hemen kınanmış olsa bile bize gidilebilecek köyün minarelerini yeniden göstermiş oldu.
Türk tarafı ile BM Güvenlik Konseyi arasındaki bu “karşıtlık”, çözüm yanlısı Kıbrıslı Türkleri fazlaca endişelendirmiyor. Önlerinde İsveç’in NATO üyeliği örneği var… Erdoğan’ın 8-10 saatte gerçekleştirdiği ‘U dönüşünü’ Kıbrıs sorunu konusunda da yapabileceğini biliyorlar.
Erdoğan, “Tamam, bir kez daha deneyelim bakalım… Sizi mi kıracağız?” derse, kim ne diyecek? Tatar mı engel olacak? KKTC hükümeti “yok hayır, biz buna destek vermeyiz” mi diyecek? Yoksa Bahçeli mi karşı çıkacak?
Gerçekte İsveç’in NATO üyeliği ile ilgili gelişmelerden anlıyoruz ki Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kıbrıs sorunu konusunda da “tam yetkilidir”; istediğini yapabilir! Önemli olan ne alacağıdır.
Erdoğan, İsveç’in NATO üyeliğine karşılık hayati derecede ihtiyaç duyulan F-16’ları aldı. Süreci Meclis onayına bağlayarak istediğini alana kadar direnme olanağını da elinde bulundurdu. Bu süreçten ders çıkarabilirsek Kıbrıs’ta değişiklik için neler olabileceği konusunda da akıl yürütebiliriz.
Kıbrıs, Türkiye’nin savunma ve enerji güvenliği bakımından önemlidir. Savunma için pazarlığa gerek yok; yeterince asker ve teçhizat zaten Kıbrıs’a yığılmış durumdadır.
Enerji konusunda da enteresan gelişmeler var. Türkiye Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yataklarını keşfetmek için aldığı araştırma gemilerini bekletiyor; sahaya sürebilir. Büyük petrol şirketleri bunun olmaması için Batılı ülkeler nezdinde Türkiye lehine baskı yapabilir. Türkiye de bölge kaynaklarından alacağı payı müzakere edebilir.
Bölgede bir elektrik ağı kurulması için çalışmalar yapılıyor. Bir yanda EuroAsia çalışmaları, diğer yanda KKTC ile Türkiye’yi bağlayacak kablo ile ilgili gelişmeler var. Erdoğan’ın 20 Temmuz’da yapması beklenen KKTC ziyareti sırasında KKTC ile Türkiye arasında döşenmesi düşünülen elektrik kablosu için protokol imzalanması hazırlıkları devam ediyor. Mısır’a ve İsrail’e ait kuyulardan çıkan gazla üretilecek elektriğin bölgeye ve Avrupa’ya dağıtılması Rusya ile sürdürülen “enerji bağımsızlığı” savaşında çok güçlü bir adım olabilir… Türkiye bunun pazarlığını da yapabilir.
Bunlar bizim basından ve kulislere yansıyanlardan izleyebildiklerimizdir. Devletlerin elinde daha ne bilgiler vardır, kim bilir?
Böyle bir ortamda pazarlık yapmak Erdoğan’ın en sevdiği ve önemsediği şeydir sanırım. Bu tür pazarlıklara “aile sorunları” karıştırılmasa çok başarılı olabileceğini de kanıtlamıştır.
İzleyebilenler izlesin derim! Yeni dönemde “Kıbrıslıların payına ne düşeceğini” anlayabilmek veya bu konuda ciddi tahminlerde bulunabilmek için bu pazarlık sürecini yakından izlemek gerekir.