Metin Gülbay
İstanbul’un fethedilmesi çağ kapatan bir olay olarak görülür. Öyle büyük bir el değiştirmedir ki bu fetih, Osmanlıları bir dünya devleti, bir imparatorluk olma yoluna sokmuştur. 2. Mehmet’e kadar bir Anadolu beyliği olarak görülen Osmanlı Devleti artık kademe atlamış ve Doğu Roma İmparatorluğu’nun aynı zamanda da Ortodoksların başkentinin yeni sahibi olmuştur. Başkentini yitiren devletler çöker, Doğu Roma İmparatorluğu da bu tarihte çökmüş olarak kabul edilir. Osmanlı Devleti ise Doğu Roma’nın yerini alan devlet haline gelmiştir.
Fatih’in İstanbul kuşatması 53 gün sürmüştür. Hepimiz her şeyin bu 53 günde olup bittiğini düşünürüz. Yani bu kentin alınabilmesinin neredeyse yüz yıllık bir sürecin sonu olduğunu bilmeyiz. Hiçbir zaferin kolay kazanılmadığını, büyük zaman, emek ve çaba gerektirdiğini düşünmek istemeyiz. Bu yüzden İstanbul’u da Fatih’in 53 günde alıverdiğini düşünürüz, çocuklarımıza da okullarda böyle öğretiriz. Ama bu hiç de böyle olmamıştır.
Aslında 1453’te fethedilen yer mini minnacık bir yarımadadır. Toprak olarak bakıldığında başka yerde olsa dikkat bile çekmeyecek kadar küçüktür. Ama üzerinde bulunan devlet Doğu Roma İmparatorluğu’dur ve Karadeniz ile Akdeniz arasındaki çok önemli bir limandır. “Eski zamanlardan bu yana Belgrat’ta Tuna’dan ayrılan yol Meriç vadisini takip ederek İstanbul’a oradan da Üsküdar’a geçerek Bağdat’ a ulaşıyordu. Doğu’nun ipek, baharat ve değerli eşyalarının en kısa yoldan batıya ulaşımı İstanbul üzerinden sağlanıyordu. Ayrıca Karadeniz Marmara Akdeniz bağlantısının kesişme noktası da İstanbul’du.” (1)
Görüldüğü gibi olayın bir de ekonomik boyutu vardır. Tarihçi Mustafa Akdağ, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve İnkişaf Devrinde Türkiye’nin İktisadî Vaziyeti”* başlıklı yapıtında “Marmara Bölgesi ile Balkanların ekonomik açıdan birbirleriyle olan bağından bahseder ve her iki bölgeye sahip olan Osmanlıların, Bizans’ın Balkanlarla olan ekonomik ilişkilerini kendisine döndürdüğünü ilave eder.” (1)
Osmanlılar Söğüt Kasabası’ndayken yani Osman Bey’in zamanında bunu düşünmüyorlardı anlaşıldığı kadarıyla. Ancak fetihleri çoğaldıkça amaç da büyüdü. 1302’deki Bapheus zaferiyle gerçek bir beylik haline geldiği kabul edilen Osmanlılar 1345’ten sonra fetih amacıyla Rumeli’ye geçmişlerdir. Daha önceki tarihlerde de Rumeli’ye geçen Osmanlı kuvvetlerinin o zamanki amacı Bizans’taki dalgalı iktidar oyunlarında bir tarafa yardım etmek içindir.
Görüldüğü gibi Balkanlar’a ilk adım beylik haline gelişten yalnızca 43 yıl sonrasına tarihleniyor.
“Osmanlı’nın Orhan Bey zamanından itibaren Kantakuzenos’a yardım amacıyla Rumeli ‘ye geçerek yaptıkları ilk fetihler ve bu fetih yoluna bakıldığında hedef olarak İstanbul’un seçildiği görülür. Bu amaçla hareket eden Osmanlı fetihlerinin ilk ayağının, İstanbul güzergâhı üzerinde bulunan Çorlu olduğu bilinmektedir. Fakat Osmanlıların ilk Rumeli fetih stratejisi, henüz İstanbul’u kuşatacak güçte olmadıkları için, İstanbul’un fethine engel olmak amacıyla Bizans’a Batıdan (Avrupa’dan, M.G.) gelebilecek yardımların önünü kesmek ve kendilerine yapılacak Hıristiyan saldırılarının önüne geçmek amacıyla Balkanların içlerine doğru ilerlemekti.” (1)
Osmanlılar’ın Balkanlar’da birçok yeri ele geçirmesi , “ileride İstanbul’u alabilmemiz için öncelikle onun Avrupa ile bağlantı yollarını kesmeliyiz” düşüncesiyle mi hareket ettikleri sorusunu gündeme getiriyor. Bu kadar uzgörülü olabilecekleri konusunda şüpheliyim yani yazar gibi düşünmüyorum. Türklerin bu kadar uzun vadeli planlar yapabilme becerilerinin olduğunu da sanmıyorum, hele ki 14. yüzyılın başlarında. Hani 2. Mehmet (Fatih) döneminde olsa neyse.
Diğer yandan yapıp ettiklerine bakılınca Osmanlılar’ın sonuçta İstanbul’u almaya yöneldiklerini görüyoruz. Bu yazıda bu konuyu irdelemeye çalışacağım. İstanbul 1390’lı yıllardan itibaren Türklerin gözlerine kestirdikleri bir yer halindedir, olayların seyrine bakınca. Bunu “bu kenti kuşatırsak alabiliriz” fikrine gelinmesi olarak dile getiriyorum. Zaten ilk kuşatma da hemen bu tarihten sonra olmuştur.
“… Osmanlılar, …. fetih yolunu batıya Dimetoka, Edirne, Vardar, Gümülcine, Zağra hattına çevirdi. Daha sonraki fetihler ise 1363’te Filibe, 1372’de Köstendil, 1380’de İştip 1382’de Manastır ve Pirlepe 1385 yılında Ohri şehirleri alınarak devam etti. Bu güzergah üzerinde bulunan Edirne’nin fethedilip, başkent/merkez yapılmasıyla bu amaç uğrunda önemli bir adım atılmış oldu. Rumeli’de bir yerleşim yerinin başkent yapılmasıyla Osmanlının Rumeli’de bulunmasına meşru bir zemin yaratılmaya çalışılırken diğer yandan da Rumeli’nin ele geçirilmesi ile ilgili kararlılık ortaya konmuş oldu. Nitekim bazı Türk tarihçilerinin bu görüşü destekler yönde fikir ileri sürdükleri görülür. Bu tarihçilerden birisi olan (Prof. Feridun, M.G.) Emecen, Edirne’nin alınmasının Osmanlıları güçlendirdiği ve bu fethin Osmanlılar açısından Trakya’da bir dönüm noktası olduğu görüşünü ileri sürer. Yine yazar, Edirne alındıktan sonra bu şehrin üs olarak kullanılmakla Anadolu’dan başka Balkanlardan da Bizans’a bir cephe açıldığını kabul eder.” (1)
Tarihçiler Osmanlıların Balkanlar’da fetihleri Anadolu’dan daha çok yapmasının ardında, Anadolu’da Türkmen beyliklerinin olmasını gösterir genellikle. Bunlar güçlü beyliklerdir ve 14. yüzyılın ikinci yarısı aşılıncaya kadar Osmanlı kendisini bu beylikleri ele geçirmek için o kadar da güçlü görmemiş olabilir. Yani Balkanlar’da büyüme planı böyle bir zorunluluktan da kaynaklanmış olabilir.
Osmanlılar’ın Anadolu’daki beyliklerle ilişkileri 1. Murad döneminde al ver ilişkisi biçiminde oldu. Oğlu Bayezid’i Germiyan Beyinin kızı ile evlendirip çeyiz olarak neredeyse Germiyan topraklarının tamamını aldı 1.Murad. Germiyan beyinin niçin böyle davrandığına ilişkin olarak iki şey söylenebilir: Birincisi Osmanlı’nın tüm topraklarını alacağından korkup kızını 1. Murad’ın oğlu ile evlendirerek hiç olmazsa kendi hanedanından birinin beyliğini yönetmesine izin verilmesini düşünmüş olması, ikincisi de güneydoğu sınırlarında bulunan Karamanoğulları Beyliği’nin büyük gücü karşısında Osmanlı’nın desteğini almayı ummuş olması. Bence bu görüşlerin ikisi de doğrudur.
Öte yandan “Bursa’da yapılan görkemli düğüne konuk olan Hamitoğulları Beyi Hüseyin Bey ve elçisiyle görüşen 1.Murad, seksen bin altın karşılığında Akşehir, Yalvaç, Beyşehir, Seydişehir,Karaağaç, Eğirdir ve Isparta’yı satın aldı.” (2)
1. Murad’ın Anadolu’da savaştığı tek Türkmen beyliği Karamanoğulları’dır o da zorunluluktan. Karamanlı Alaeddin Bey aynı zamanda damadıdır. 1386 yılında Beyşehir’e saldırarak Osmanlı’ya karşı savaş açmıştır. 1.Murad derhal ordusunu Karamanlı merkezi olan Konya üzerine gönderir. Alaeddin Bey af diler ama 1.Murad affetmez ve Konya alınır. Görüldüğü gibi 1386 gibi yüzyılın bitimine 14 yıl kala Osmanlı Anadolu’da neredeyse hareketsiz kalır ama Balkanlar’daki fetihler hiç ara vermeden sürdürülür.
1. Murad zamanında İstanbul’a yönelik hiçbir hareket görülmezken oğlu 1. Bayezid döneminde 1389’dan sonra yani, İstanbul’a yönelik olarak da ilk hareketlenmenin başladığına tanık olunur.
“1395- 1396 yıllarında, Rumeli ‘ye geçişten yaklaşık 45 yıl sonra,… Beylerbeyi Kara Timurtaş’ın, 1. Bayezid’e İstanbul’un alınmasının gerekliliğini şu sözlerle ifade ettiği Osmanlı kaynaklarında yer alır. ‘Hey devletlü sultanum bize vacibdür-kim, evvel İstanbul’un üzerüne düşevüz, bu İstanbul’un tekvuru gayet müfsid kafirdür. Gerek-ki bunu aradan götürevüz. Vilayet-i İslam arasında bu kafir neyler?’ (1a)
Vacip olmak, İslamiyet’te “yerine getirilmesi zorunlu olan” anlamına gelir. Osmanlı yönetici katı İstanbul’un alınabileceğine inanmaktadır ve bunu sultana dinen de gerekli bir şeymiş gibi gösterme gereğini duymaktadır. Her tarafı İslam vilayeti ile yani Osmanlı devletiyle çevrilmiş bulunan bir yerde “bu kâfir” ne yapmaktadır?
İstanbul Osmanlılar tarafından kaç kez kuşatıldı?
İstanbul, Osmanlılar tarafından ilk kez 1395 yılında 1. Bayezid zamanında kuşatıldı. Bazı tarihçiler ilk kuşatmanın H. 793/1391 yılında gerçekleştiğini ileri sürer. (3)
İkinci kuşatma yine Bayezid zamanında 1396 yılında yapıldı. Bu kuşatmada 1. Bayezid Anadolu Hisarı’nı yaptırdı.
Eğer ilk kuşatmanın 1391’de olduğu kabul edilirse Bayezid’in İstanbul’u üç kez kuşattığı ortaya çıkıyor. (4) Bu doğru ise Fatih’inkini de sayarak Osmanlı’nın toplam kuşatma sayısı da altıya çıkıyor. Altıncı kuşatmada zaten kent alınıyor. Bu konuda ileri sürülenlerin hangisinin doğru olduğunu bilmiyorum, tarihçiler umarım ortak bir karara varır. Ben Bayezid’in iki kez kuşatma yaptığı savını temel aldım.
Atlamadan söyleyeyim ilk kuşatmanın nedeni olarak “Osmanlı kaynaklarında Osmanlı hükümdarının, Macar Kralı ile savaşmak amacıyla 1395 yılında Gelibolu’dan geçerek Edirne’ye geldiği, ordunun toplanması işleri ile uğraştığı sırada, Bizans İmparatorunun yakalanan casusundan, İmparatorun Macar kralına mektup gönderdiği ve daha önce de üç casus göndererek kralı uyardığını öğrenmesi olarak gösterilir.” (5)
İstanbul Bayezid’in oğlu Musa Çelebi zamanında 1412 yılında üçüncü kez kuşatıldı.
“Musa Çelebi’nin İstanbul kuşatmasında kendisine Bizans İmparatoruna muhalif olan birçok Hıristiyan prens de yardım etti. Bu prensIerin donanmalarını kullanan Musa Çelebi hem karadan hem denizden İstanbul kuşatmasını sürdürdü. Ancak Bizans İmparatoru Paleologos’un donanması karşısında mağlup olan Musa Çelebi, daha fazla zarar görmemek için donanma hücumunu kaldırdı ve sadece karadan kuşatmaya devam etti. Bu kuşatma sırasında İstanbul’u tahrip ederek yağma yaptı ve birçok esir ele geçirdi. Buna rağmen İstanbul’un yüksek surlarını yıkmayı başaramayan Musa Çelebi, bu kez Bursa ve İznik şehirlerinin ele geçirilme örneğinde olduğu gibi şehri kuşatıp içeriye gıda girmesini engelleyerek şehrin teslim olmasını amaçladı. Fakat bu sırada Amasya’da bulunan kardeşi Çelebi Mehmet’in kendisine karşı harekete geçmesi üzerine üçüncü İstanbul kuşatmasını kaldırarak kardeşinin üzerine yürümek zorunda kaldı.” (1)
“İstanbul’un dördüncü kez kuşatılması 1. Mehmet’ten sonra tahta geçen (Fatih’in babası, M.G. ) 2. Murad tarafından 1423 yılında gerçekleştirildi.
2. Murad tahta oturduktan sonra ortaya çıkan Sahte Şehzade Mustafa meselesi ile uğraşmak zorunda kaldı. Bu sırada Sahte Şehzade Mustafa kedisine daha önce yardım sözü veren Bizans İmparatoruna elçi göndererek sözünü yerine getirmesini istedi. 2. Murad ise, Bizans İmparatoruna Sahte Şehzade’ye değil kendisine yardım etmelerini eğer yardım ederse kendisine istediği her şeyi verebileceği haberini gönderdi. Ancak Bizans İmparatoru, 2. Murad’ın elçilerine herhangi bir şey söylemeden geri yolladı. Gelen elçiler 2.Murad’a, İmparatorun Sahte Şehzade Mustafa’ya yardım hazırlığı içerisinde olduğunu gözlemlediklerini bildirdiler. 2. Murad, … Bizans İmparator Yoannis’in beklemediği bir sırada İmparatorun Sahte Şehzade’ye yardım etmiş olmasını bahane göstererek İstanbul’u dördüncü kez kuşattı.” (1)
“Şehzade Mustafa’nın öldürülmesinden sonra II. Murat İstanbul kuşatmasına devam etti. Hiçbir girişiminden sonuç alamayan Bizans İmparatoru Yoannis kuşatmanın sona erdirilmesi karşılığında, Karadeniz kıyısındaki birçok yeri ve ayrıca her yıl üç yüz bin akçe haraç vermeyi kabul etmek zorunda kaldı. Bunun üzerine II. Murad şehrin ele geçirilmesinden vazgeçti ve kuşatmayı kaldırdı.” (1)
Ve İstanbul alınıyor
2. Mehmed yani Fatih’in Anadolu’daki fetihleri 1453’ten sonraki tarihlerdedir. Gerçi 1451 yılında kendisinin yetersiz bir hükümdar olduğunu sanarak ayaklanan Türkmen beyliklerine karşı bir sefer yapmıştır ama bu yeni topraklar fethetmek için değil beyliklerin aldığı topraklarını geri almak içindir. Fatih 1461’de Trabzon İmparatorluğu’na son vermiş, 1473’te Akkoyunlu Devleti hükümdarı Uzun Hasan’ı Otlukbeli savaşında yenmiştir. Yani Osmanlı sultanları İstanbul’u almak için önce Anadolu’yu fethetmek gerektiğini düşünmemişler. Zaten Sivas’ın doğusuna kadar uzanan topraklar 15. yüzyılın başında alınmıştı. Yani Osmanlılar İstanbul merkez alındığında Anadolu’da epey bir “derinliğe” sahiplerdi.
Sonuç olarak şu söylenebilir ki İstanbul’un alınması 1345’ten beri yapılan fetihlerin sonucunda mümkün olabilmiştir. Eğer o fetihler olmasaydı 2. Mehmed’in Bizans’a son vermesi mümkün olamayacaktı. Bu konuda denebilir ki, Fatih Sultan Mehmed atalarının mirasını çok iyi kullanmıştır.
Ama bu miras kalmamış olsaydı da aynı şeyi başarabilir miydi?
Bu sorunun yanıtını evet diye verecek olanları bir kez daha düşünmeye davet ediyorum.
Ben Metin Gülbay, herkese keyifli bir hafta sonu dilerim.
Manşet fotoğrafı: 1455’ten sonra Jean La Tavernier tarafından yapılan İstanbul kuşatmasına ilişkin temsili tablo.
* Belleten, c. XIII Sayı. 51. (Temmuz 1949), s. 500.
1- https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/782490 OSMANLILARIN 1453 ÖNCESİ İSTANBUL KUŞATMALARI, Dr. Haldun EROĞLU, Akdeniz Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü.
1a-Mehmet Neşri, Kitab-ı Cihan-Nüma, (haz. Faik Reşit Unat – M. Altay Köymen), TTK yay. C. 1. Ankara 1995, s. 325. Ayrıca bkz. Hoca Sadettin, c.I, s. 216, Aşıkpaşazade, Tevarih-i Al-i Osman, Matbaa-i Amire, İstanbul J332, s. 67. Eroğlu s.92, 11 no’lu dipnot.
2- https://tr.wikipedia.org/wiki/I._Murad
3-Aşıkpaşazade, s. 66, Anonim Osmanlı Kroniği, Türk Dünyası Araştırmaları vakfı. İstanbul 2000. s. 35.
5- Aşıkpaşazôde. s. 66. Neşri, c.L s. 325, Hoca Sadettin, c. ı, s. 216, İbn Kemal, TC]J{lrih-i ;’I-i Osman, IV. Defter (haz. Koji Imızawa). TTK yay. Ankara 2000, s. 233. Eroğlu, s.94, 21 numaralı dipnot.