Bir zamanlar tren vardı hayatın içinde.
Bir zamanlar Hurmacı Hasan dayı da vardı, çocukluğumun Hasan dayısı. Onu özgün kılan şey sadece hurmacı olması değil, gülen gözlerle bakmasıydı da hayata.
Küçük Medrese Sokağı’nda iki bucak vardı (şimdilerde çıkmaz sokak deniyor bucaklara).
Hurmacı Hasan dayı akıl hastanesi yanından girerseniz sokağa birinci bucağın en dipteki evinde yaşardı, mutlu mesut yetinen bir hayatı vardı o zamanlardaki neredeyse bütün insanlar gibi.
Onun hurma budama ve meyve toplama için gerekli ekipmanlarla bucaktan çıkmasını nasıl da beklerdik.
Bir zamanlar çok çok hurma ağacı vardı Lefkoşa’da ve neredeyse bütün hurma ağaçlarına Hasan dayı yetişirdi gülen gözleriyle.
Yolum düştüğünde Lefkoşa’ya giderim doğduğum sokağa ve beklerim bucağın başında Hurmacı dayı çıkacak diye…
Toprak yağmur bekler ve ağaçlar kuşları.
Rençperler de yağmur beklerdi. Şimdi “rençper diye kime denir” sorusuna yaşayan bir cevap vermek neredeyse imkânsız
İmkânsız çünkü ne köyler köy gibi ve buğdaylar ata tohum ne kırılınca hıyar kokusu bütün mahalleyi sarar ne de domatesler ekmeğe tuzla katık olacak kadar domates.
İkisi de plastik kıvamında ve tatsız.
1971’de İstanbul’a gittiğimde hıyara badem de dendiğini duydum gördüm ve çatlatıp 5 Türk kuruşunu ortadan kesilmiş ve tuzlanmış iki bademi zevkle yedik Arif’le ben Sirkeci’de.
Ne Lefkoşa Lefkoşa’dır artık ne de İstanbul yaşanacak şehir.
Köşe başlarında sevgililerini beklerdi gençler 1970’li yılların ortalarına kadar.
Ve beklenen sevgili mutlaka eşkerirdi (çıkagelmek) köşenin başında ve keklik adımları ile gelip geçerdi yanımızdan mahcup sevinçli ve telaşlı bakışlarıyla, bir de gülerlerdi belli belirsiz ki gülmek derim sana.
Beklenenlerin olduğu/geldiği bir hayat vardı.
Öyleydi çünkü insanlar insandı kendileriydiler ve beklentileri de gerekli olmazsa olmaz beklentilerdi.
Şimdi biliyorum Hurmacı Hasan dayı çıkmayacak o bucaktan.
Ya trenler?
Ey insan bil ki beklediğimiz o istasyondan trenler geçmiyor artık.
Büyüdük ve kirlendi beklentilerimiz ve trenler de oldukları yerlerde istasyonları hiç ama hiç umursamayan hızlı tren oldular.
Yok hayır, yalnız çocukluğum değildi güzel ve insani olan.
O zamanlar ki bütün dünya için yokluk ve yoksulluk yıllarıydı işte o zamanlar hayatın kendisi özgün ve güzeldi.
Fotoğraf: tcdd.gov.tr