Hayvan türlerinin kendi aralarında iletişim kurabildiklerini biliyoruz, ancak konuşma yoluyla etkileşimde bulunmak ve binlerce karmaşık dil geliştirmek, benzersiz bir insan etkinliği olmuştur.
Konuşma bir buluş değil, evrimsel sürecin bir yan ürünüdür. Bu nedenle, konuşmanın primat iletişim sistemlerinden evrilişini analiz ederken, insanın evrimine de bakmak yararlı olacaktır.
Konuşmanın evrimi, zaman içinde insan dili ve iletişiminde meydana gelen değişim ve gelişmeleri tanımlar. Bilim insanları, fonetik zıtlıkları tekrarlamayı ve bilinen anlamda konuşmayı mümkün kılan anatomik değişikliklerin 300.000 yıl önce başladığını düşünüyor.
Ancak bunun öncesinde söz dizimi, dil bilgisi ve potansiyel olarak sonsuz sayıda sözcük türetebilecek bilişsel bir evrim gerçekleşmiş olmalıdır.
Antropologlar ekseriyetle biyolojik ön koşul olarak görülen beyin yapısı, beyin büyüklüğü ve ses yolu özellikleri üzerinde dururlar. Gırtlak (larinks) ve ses yolunun uygun hale gelmesinin ardından ses üretme düzeneğimizin aşamalı olarak geliştiği görüşü yaygındır.
Başka bir görüş, konuşmanın beynin dil işlemeden sorumlu bölgelerinin evrimiyle bağlantılı olduğu yönündedir. Konuşma üretiminin evrimsel sürecini beyin anatomisine, nöral devrelere ve ses yoluna odaklanarak ele almak, bilincin ve bilişsel süreçlerin öneminin gözden kaçırılmasına yol açabilir.
Beynin büyümesinin insanın iletişim yeteneğinin gelişimine katkı sağladığı tartışmasızdır.
Ancak unutulmamalıdır ki beynin bu kadar büyümesinin bir nedeni de Homo Sapiens’ten önceki insan gruplarının kendi iletişim sistemlerini geliştirerek bilişsel evrimi tetiklemiş olmalarıdır.
Bu doğrultuda, insan konuşmasının evriminin biyolojik ve bilişsel olarak iki boyutta ilerlediğini vurgulamakta yarar var. Bu ilerleme, Homo Erectus’un Afrika savanalarında iki ayak üzerinde dik yürümesine ve böylece ellerin serbest kalmasına kadar geriye götürülebilir.
Ellerin serbestliği, Homo Erectus’u insansı kuzenlerden ayırdı ve şu kritik evrimsel avantajları sağladı:
1) El kol hareketleri sosyal etkileşimi ve iletişimi kolaylaştırdı
2) Taş, kemik, fildişi ve ahşap gibi hammaddeden araç üretimi olanaklı oldu
3) Meşale tutmak, barınak ve sıcak giysiler hazırlamak soğuk iklimlere uyumu kolaylaştırdı
4) Yiyecek toplamak ve elle taşımak daha uzaklara gitmeyi kolaylaştırdı
Son maddeye, avcılıkta iş bölümü için duyulan iletişim ihtiyacının da sosyokültürel bir faktör olarak konuşma gelişimini desteklediği eklenmelidir. Öte yandan, ilk insanlar giderek daha sofistike araçlar geliştirdikçe, üretim sürecinin eşgüdümü ve teknoloji transferi için de etkili bir iletişim gerekiyordu.
Öncül atalarımızın yüz profili bugün aynada gördüğümüzden çok farklıydı. Modern insana oranla yüzleri daha büyüktü, kafatasları bizimki gibi yuvarlak değildi, burunları daha geniş, dişleri daha büyüktü, uzun ve çıkıntılı çeneleri vardı.
Evrim, insan organizmasının soluk alma, çiğneme, görme ve sesle iletişim kurma yolunu değiştirme isteğine yanıt verdiğinde, ağız, diş ve çene yapısı bazı açılardan farklılaştı. Çene küçülürken beyin büyüdü.
Beyin büyüdükçe artan enerji ihtiyacını karşılamak için gırtlak ve nefes yolunun anatomik yapısı da buna paralel olarak değişti. Homo Sapiens türünde çenenin küçülüp geri çekilmeye başladığı, boynun uzadığı ve gırtlağın ses üretmeye elverişli hale geldiği anlaşılıyor.
Bugüne kadar analiz edilen 500’den fazla fosil kalıntısına dayanarak, öncül ataların fiziksel ve bilişsel adaptasyon yoluyla erken bir evrede karmaşık sesler üretmeye çalıştıkları varsayılmakta. Konuşmanın ve dillerin ilk ortaya çıkış belirtileri kabaca 100-150 bin yıl önce kendini göstermiş olabilir. Ancak bunun ardından gelen sürecin şaşırtıcı derecede yavaş geçtiği düşünülmekte.
Kenya’da Turkana Gölü çevresindeki kazılar, erken insanların evrimine ve davranışsal adaptasyonlarına ışık tutacak önemli veriler sağlamıştır. Fosilleşmiş kemikler açısından zengin olan Turkana’da yaklaşık 40.000 yıl öncesine tarihlenen buluntularda çene/gırtlak yapısı ve beyin oylumunun günümüzdekine çok yakın olduğu saptanmıştır.
Anatomik olarak konuşma yeteneğimizi, vücuttaki diğer kemiklerle bağı olmayıp alt çene kasları içinde asılı duran küçük bir kemiğe borçluyuz. Antropologlara göre hyoid (dil kemiği) olarak bilinen ve at nalına benzeyen bu kemik olmasaydı konuşamazdık, şempanzeler gibi sesler çıkarırdık.
Görünüşe göre, sesin boğumlanmasında rol oynayan kıkırdaklar, gırtlağı ve ağız boşluğunu anatomik olarak uyumlaşmaya zorladı. Böylece ses telleri daha kolay titreşerek seslerin çeşitlenmesine olanak sağladı ve insan daha karmaşık ses gruplarını ardışık olarak çıkarmayı öğrendi.
Turkana buluntularına göre, insanlar yaklaşık M.Ö. 40 binlerde 2 veya 3 kısa sözcüğü yan yana getirerek ilk konuşma denemelerini yapmış olabilirler. Bu aşamada, tümcenin yüklendiği nihai anlamın tekil sözcüklerin anlamlarının toplamına göre oluştuğu fark edilmiş olmalıdır. Bu gelişme, dil kapasitesi yaratımı ve konuşma evriminin kırılma noktası olarak görülebilir.
Karmaşık bir süreç olan konuşma evriminin bileşenlerden biri de kuşkusuz sestir. Ses, esasen bir dizi organ tarafından üretilen ve mekanik dalgalar halinde yayılan bir enerji biçimidir.
Hayvanlar ağızlarını açıp kapatabilir ve dillerini oynatabilirler ama insanlar gibi nefes akışını kontrol edemezler. İnsanlar, hassas nefes kontrolü sayesinde çok çeşitli sesleri birleştirmeyi başarmışlardır.
Yaklaşık 60 bin yıl önce Afrika’dan dünyaya yayılan Homo Sapiens’in elindeki en önemli araç iletişim becerisiydi. İnsanlar konuşma yeteneği sayesinde çok eski zamanlardan beri duygu ve düşüncelerini sesler aracılığıyla dışa vurmuş, sosyalleşmiş, bilgi ve deneyimlerini paylaşmışlardır.
Anatomik ve bilişsel yeteneklerin konuşmayı etkinleştirecek biçimde nasıl evrimleştiğine dair çeşitli teoriler olsa da, bu büyüleyici konu hakkındaki bilgimiz hâlâ kısıtlı. Belki kültürel bir devrimin karmaşık sosyal etkileşimleri konuşma evriminin önünü açmıştır. Belki de Noam Chomsky’nin konuşmanın 90 bin yıl önce ani bir mutasyonla başladığı hipotezi doğrudur, kim bilir?
Şurası kesin, konuşmaya nasıl, nerede ve ne zaman başladığımızı bilemesek de bugün hepimiz konuşabiliyoruz.
halilocakli@yahoo.com