Cuma, 27 Haz 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

İnsan evriminin dönüm noktaları

Halil Ocaklı
Son güncelleme: 11 Mayıs 2025 07:50
Halil Ocaklı
Paylaş
Paylaş

İndus Vadisi düşünürleri milattan önce (MÖ) 600’lerde yaşamın suda başladığını “Taittiriya Upanishad” kitabında yazmıştı. Topraklarımızda yetişmiş öncü filozoflardan biri olan Miletli Anaksimandros, organizmaların zamanla değişebileceği görüşünü MÖ 500’lerde ileri sürmüş, en eski ataların su canlıları olması gerektiğini savunmuştu.

Çağdaş evrim bilimi, insan evriminin yanı sıra canlılarda doğal seçilimin nasıl işlediğini gözlem ve karşılaştırmaya dayalı olarak açıklamaya çalışır. Doğal seçilim kuramına göre, çevreye uyum sağlayan canlılarda yaşar kalmaya yardımcı olan genleri aktarma olasılığı daha yüksektir. Bu süreç aynı zamanda dünyada yaşamış ve yaşayan milyonlarca türün önceki kuşaklardan farklılaşmasına da yol açmıştır.

İnsanın evrim süreci, soyu tükenmiş primatların ilk ortaya çıkışından bu yana geçen milyonlarca yıla yayılarak ilerledi. Primatların evrimi sırasında omurgalılardan ve memelilerden taşınan kalıtsal özelliklere yeni bir dizi özellik eklendi. Böylece günümüz insanının ataları, yaklaşık 7 milyon yıl önce kuyruklu ortak atadan farklı bir formda evrimleşerek onlardan ayrıldı. Bu arada, tüm dünyayı etkileyen iklim değişiklikleri ve diğer doğa olayları, insan evrimini kesintiye uğrattı. Yirmi insan türü ortadan kaybolurken yalnız Homo sapiens yaşar kaldı.

Herhangi bir evrimsel ilerleyişin olmadığı bir varlıklar dünyası düşünülemez. Geçmişte hominid (insansı) atalarımızın kendi türdeşlerinden farklılaşmasına yardımcı olan birçok gelişme olmuştu. İnsan türünde görülen en çarpıcı evrimsel ilerlemelerden biri kuşkusuz dik duruş ve arka ayaklar üzerinde dik yürüme yeteneğinin gelişmesiydi. Dik yürüyüşle ilgili paleontolojik fosil bulgular, diz eklemlerinin yaklaşık 4,4 milyon yıl önce dik durmaya ve yürümeye uyum sağlamış olabileceğini düşündürmektedir.

İki ayaklı hareketlilik (lokomosyon), meyve toplarken ağaçların üzerinde yürümekle başlamış sonra yerde devam etmiş olmalı. Vücut yapısında şok emici çift kavisli omurga sistemi geliştiğinde, insanlar uzun yürüyüşleri daha rahat yapabilir hale geldi. Görünüşe göre Homo erectus insanı bu sayede yaklaşık 1,8 milyon yıl önce Afrika’dan Avrasya’ya yürüyebildi.

Sonra uzun yürüyüşler sırasında ısınan bedeni terle serinletebilmek için kıllar döküldü. İnsan, serbest kalan ellerini yalnız yiyecek toplamak için değil, yiyecekleri taşla kırmak, kesmek ve ezmek için de kullandı. Ellerin kullanımı arttıkça başparmağın yeri değişerek şimdiki konumuna yerleşti.

Burada bir etimoloji notu düşelim: Afrika kelimesinin kökeni, Etiyopya’da bulunan Afar bölgesinin adına dayanır. Afar, Habeş dilinde tozlu demektir. Latincede tozlu topraklar anlamında “Afarica Terra” denmiş, zamanla Terra düşmüş Afarica > Afrika olmuş.

Ellerini daha etkin kullanan insanlarda araç üretimine paralel olarak ölçme ve değerlendirme yeteneği gelişmeye başladı. Tasarımı rastgele olmayan ve pratik yarar sağlayan işlevsel araçlar üretmek, insanı diğer canlılardan ayıran en temel özelliklerden biridir. İnsan elinden çıktığı bilinen en eski taş aletler Kenya’daki Turkana kazılarında bulundu. 3,3 milyon yıllık bu taş aletlerin Australopitekus Afarensis olarak bilinen erken insan türü tarafından üretildiği düşünülüyor. Homo habilis ise yaklaşık 2,5-3 milyon yıl önce taş dışında ahşap ve kemikten alet yapan ilk insan türü oldu.

İnsanoğlu yaklaşık 850-900 bin yıl önce ateşi söndürmeden yanar tutmayı, 400-450 bin yıl önce kendisi yeniden yakmayı öğrendi. Arkasından yiyeceklerini pişirmeyi akıl etti ve ailecek birlikte yerken sosyalleşti. Yemek öğünlerinde ateş çevresinde gerçekleştirilen sohbetler, dilsel iletişimin ortaya çıkmasını tetikledi. Dillerin gelişmesi sayesinde yiyecek arama, av organizasyonu, hiyerarşik planlama ve simgesel sanat üretimi gibi bilişsel gelişimlere alan açılmış oldu.

İnsan evriminin erken dönemindeki önemli dönüm noktaları:

– Dik yürümeyle birlikte ön ayakların kol ve ellere dönüşmesi 

– Araç üretmek, araç kullanarak yeni araç üretmek 

– Terleyebilmek için kılların dökülmesi 

– Afrika’dan başka topraklara yayılmak 

– Ateşi kontrollü kullanmak, ısı ve ışık elde etmek, yiyecekleri pişirmek 

– Dil geliştirmek 

– Sanat yaratmak 

– Tarımı geliştirmek, yabani bitki ve hayvanları evcilleştirmek  

– Yerleşik yaşama geçmek

İnsanı kuşaklar boyu evrimleşmeye zorlayan itici güç, organizmanın yaşar kalma içgüdüsüdür. Yararlı özellikler doğal seçilim yoluyla otomatik olarak korunurken, artık gerekmeyenler unutuldu. En eski insansı atalarımız, ağaç tepesi ve mağara gibi doğal sığınaklarda yaşayan kısa boylu, kıllı memelilerdi. Bugünlere gelene kadar ciddi evrimsel değişimler yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Örneğin, bir zamanlar otları, dalları çiğnemeye yardımcı olan yirmilik dişlere duyulan ihtiyaç azaldı, birçok gençte hiç gelişmiyor.

Evet, artık o kadar kıllı değiliz, mağaralarda yaşamıyoruz, beynimiz de daha büyük ama çevremizdeki bazı olaylar evrimin bazen durabildiğini gösteriyor. Kimimiz barışçıl toplum örgüsü içinde yaşam kurmaya çalışırken, kimileri hem komşusu hem de soydaşı olan egemen bir ülkenin topraklarına tanklarla girip tahıllarını çalabiliyor.

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanHalil Ocaklı
Takip et:
Bayburt'un Sisne köyünde doğdu (1964). Almanya'da gurbetçi bir çocuk olarak büyüdü ve burada Yunan-Roma tarihi okudu. California Berkeley Üniversitesi'nde Proto-Altayca ve Japonca ilişkileri üzerine çalıştı. Bu süreçte Japonya'da Kyushu Üniversitesi'nde bir sömestr geçirdi. Çalışma alanı: Diyakronik (Artsüremli) Proto-Dil Tipolojisi. Türkiye ve ABD'de profesyonel turist rehberliği ve çevirmenlik yaptı, 50'den fazla ülke gezdi. Rodos'ta otel işletmeciliği yaptı. Hindistan'da çeşitli eğitimler aldı. Rusya'da Tver Devlet Üniversitesi'nde çalışırken Olga ile evlendi. Kadim Vedanta felsefesine derin bir ilgi duyuyor. Aksiyon dolu 35 yılın ardından, şimdi Bergamo (İtalya) ve Antalya'nın sade sakinlerinden biri olmaya çalışıyor.
Önceki Makale Türklere var Ruslara yok
Sonraki Makale ‘Rusya’nın ayrılmaz parçasıyız’

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

*Serbest Kürsü

Uzman gözüyle “İran dosyası…”

Medya Günlüğü
27 Haziran 2025
ManşetSerbest Kürsü

Dini otorite her şeyi bilir mi?

Halil Ocaklı
27 Haziran 2025
ManşetSerbest Kürsü

İngilizce, Germence, Türkçe, Sahaca

Metin Gülbay
27 Haziran 2025
ManşetSerbest Kürsü

Katılım sağlama, katıl!

Adil Gürkan
27 Haziran 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?