Kızım yolcu karşılamaya gittiği tren istasyonunda beklerken bana mesaj attı. “Yoldan bir kamyon geldi, tren raylarına doğru yöneldi. Lastikleri havaya kalktı, altından küçük demir tekerlekler çıktı. Bunlarla tren rayına geçti ve raylarda gitti” dedi.
Vay canına, yüzen otomobil ve otobüslerden sonra tren olabilen kamyon da mı yapmış bu Amerikalılar, dedim. Öyleymiş sahiden. Bu kamyonlara “Hi-Rail Truck” denmekteymiş ve hem kara yolunda hem de demir yolunda gidebiliyormuş. Ancak, gecenin köründe ve kısacık sürede yaptığı gözlemde Ceren azıcık yanılmış. Lastikleri havaya kalkmıyor, demir tekerler aşağı inerek lastikleri ve kamyonu yükseltiyormuş.
Özal döneminde, tren yollarımızın bakımsızlığa bağlı sorunlarının artmasından yakınanlara “demir yolları komünist işidir” diyerek ağızlarının payı verilmişti ki bu laf içime işlediği için unutamamışım. İnsan için olsun yük için olsun, kara yolu taşımacılığı tren yolu taşımacılığı taşımacılığına tercih edilmişti. Bu tercih de komünizm yerine kapitalizmin tercih edilmesi olarak sunulmuştu. Birincisi bireysel taşımacılık, ikincisi toplu taşımacılık olunca doğru bir isimlendirme de sayılabilir bu. Ancak…
Öğrendim ki ABD dünyanın en büyük demir yolu ağına sahip. Toplam uzunluğu 140 bin mil yani 225.000 kilometre. Gözümde canlansın diye çok kaba bir hesap yaptım. Edirne’den Kars’a kadar olan mesafenin 130 katından fazla ediyor. Bu upuzun raylarda her gün 5 milyon ton yük ve 85 bin insan taşınmaktaymış. Vayyy komünist ABD vay!
Gene de kafanızı karıştırmak istemem. 300 milyon insanın yaşadığı ve her gün 115 milyon arabanın yollarda olduğu bir ülkeden söz ediyoruz. Üstelik de bu sayı 2016 yılına ait. Dolayısıyla demir yollarının taşıdığı 85 bin insan da 5 milyon ton yük de kara yolu taşımacılığı yanında devede kulak. Gene de işin aması çok.
Florida kuzeyden güneye uzanan bir yarımada şeklinde. Başkaları da var ama okyanusa paralel kuzeyden güneye uzanan iki ayrı demir yolu var. Dolayısıyla okyanusa yakın bölgelerde doğu-batı yöneltişinde kara yolundaysanız, yolunuzu birkaç kez demir yolu kesiyor ki çoğu da hemzemin geçit. Bu demir yollarının biri insan taşımacılığına diğeri yük taşımacılığına ayrılmış durumda. Eğer insan taşıyan tren geçişine denk geldinizse sorun yok, bir trafik ışığı süresinde tren geçiyor ve bariyerle kapanmış yolunuz çabucak açılıyor. Ancak yük treni yolunda bariyer kapandıysa yandınız çünkü ne kadar bekleyeceğiniz belli değil. Işıkta beklemeye canı dayanmayan kızım da sıklıkla rapor veriyor. “Bugün kendi rekorumu kırdım, 220 katar geçti önümden hâlâ geçiyor ” falan diyerek. Anlayacağınız en az 10, ortalama 20 dakika bekliyorsunuz, varın trenlerin uzunluğunu ve taşıdıkları yükün kapasitesini siz hesaplayın. Bu demir yolları yeterli mi derseniz, hayır çok yetersiz ki eyaletin her yeri kara yolları ile dolu ve yollar da tıklım tıklım TIR, yük kamyonu ve de elbette otomobil kaynıyor.
Bunca kara yolu ve demir yolu epeyce bakım onarım da gerektiriyor. Bakım onarım demek de araç gereç demek. İşte o araçlardan birinin adı Hi-Rail Truck.
Bizim “otoyol” ya da Almanca “autobahn” kelimesinden çalıntılayarak “otoban” dediğimiz geniş ve hızlı yollara Amerikalılar “high way” diyor. Bizim Fransızca “camion” kelimesinden çalıntılayarak “kamyon” dediğimize de “truck” diyorlar. Rail, malum ray demek. “Hi-Rail Truck” da bu kelimelerin birleşimiyle hem kara yolunda hem demir yolunda giden kamyonun adı olmuş. Böyle ikili işlevinin olması da hem kara yolu hem de demir yolundaki tamirat işlerinde kullanılabilmesi içinmiş. İkili işlevin olmazsa olmazı olan iki ayrı tekerlek sistemi dışında bu kamyonların başka bazı teknik özelikleri de var ama anlaması da anlatması da benim boyumu aşar. Ancak anladım ki bu teknik geliştirilince sadece kamyonlara sınırlı kalmamış, binek otolarına da uygulanmış. Böylece tamiratı denetleyen kişiler de bu tür otomobillerle isterlerse karayolunda isterlerse demir yolunda yolculuk edebiliyorlarmış.
Bu ve benzer icatlar, bir ihtiyacı tanımlayıp buna nasıl çözüm üretebilirim diyenlerinden çıkıyor. Amerika icatlar ülkesi. Bunu her gün ama her gün yeniden keşfediyorum. Üstelik de sandığımız üzere parayla da doğrudan alakalı değil bu mucitlik meselesi. Tanımlanan sorun/ihtiyaç küçük-büyük, önemli-önemsiz fark etmeksizin çözümüne kafa yoranlar oluyor. Size bir örnek vereyim. Mutfaklarımıza gereksiz yere giren alüminyum folyo ya da sera streç diye markasıyla bildiğimiz incecik plastiklerin ruloları vardır ya hani ince uzun dikdörtgen şeklinde karton kutuları olan. İşte o dikdörtgenlerin kare şeklindeki küçük yan yüzlerinde, bastırınca açılan noktalı kesikler bulunduğunu fark etmemişim. O kesiklere bastırıp, açılan minik parçayı kutunun içine doğru itekleyince, içindeki rulonun uçlarına giriyor ve böylece ruloyu sabitliyor. Siz uzun kenardan istediğiniz miktarı kesip almaya uğraşırken, normalde dönmenin ivmesiyle kutudan fırlayan rulo bu sayede sabitlenmiş oluyor. Anlayacağınız paket kutusunun yanına birkaç santimlik delik izi koymak, yuvarlanan streç ya da folyoyla kavgaya tutuşmanızı engelliyor. Minicik ve önemsiz bir konu ama üzerinde kafa yorulmuş ve çözüm üretilmiş. Daha böyle neler neler keşfediyoruz biz ana kız elin Amerika’sında. Her gün başka bir şeye şaşırıyor ve birbirimize yeni öğrendiğimizi hemen rapor ediyoruz. Eee, bir elin nesi var…
İki el ses veriyor elbette ama tek bir el bile neleri değiştirebilir, hepimiz biliyoruz. “İcat çıkarma şimdi” diyenlerin patronluğunda yaşarken, icat çıkarmak için yılmadan bıkmadan çoook uğraşmak gerektiği biliyoruz. Yoksa el âlemin kendi ticari ve askeri çıkarları için ülkemizde döşediği Bağdat demir yolu hattındaki her biri ayrı güzel istasyon binalarının en güzeli olan Haydarpaşa Garı’nı otel yapma hevesini malumların kursağında bırakmak falan filan mümkün olamazdı…
Ülkemiz topraklarında, Osmanlı döneminde Alman, Fransız ve İngilizlerce yapılan ve işletilen demir yollarının Cumhuriyet’in ilanı ile millileştirilmesinden başlayıp, geliştirilme hamlelerine bazı milletvekillerince (bazıları da CHP’li) nasıl taş konulduğunu falan hatırlamamız, üzerinde epeyce konuşmamız lazım. Dünyada da, yer üstünde gideni boş ver, ilk yeraltında tren yollarını inşa etmekte yarışan İngiltere, Fransa ve Rusya’nın kapışmasından başlayıp, Moskova’nın metro istasyonlarından girip Japonların hızlı trenlerinden çıkmak, ABD’nin havada asılı raylarda uçan tek kişilik tren kabini projelerine varana kadar, konunun pek çok boyutunu enine boyuna tartışmak lazım…
Bütün bunları konuşmadan demir yolları için komünist-kapitalist kapışmasıyla yol almak mümkün değil. Tren yolu sorunu, sistem sorunu olmanın çok ötesinde, yaratıcılığa her konuda yol vermek ya da tersine kırmızı ışıkları açıp bariyerleri indirmek noktasında kilitlenmiş durumda.
Tren kelimesinin bile Fransızcadan alındığı, tren camından seyredilen manzara ve çalışanları dışında hiçbir noktasında yerel bir özellik barındırmayan tren yollarımızın ray bakımlarının hâlâ ya tabanvay ya da mekanik güçle giden dekovillerle sağlandığı ülkemizden çıkıp da “Hi-Rail Truck”larla karşılaşınca gel de kıskanma durumları oluşuyor anladığınız üzere.
Hemzemin geçit, tren ve kara yolunun çakıştığı ama her ikisinin de aynı yükseltide olduğu geçitleri tanımlar. Üst ve alt geçitten farklı olarak hemzemin geçitte yollar eşittir. Ancak eşitlik, eşitler arasında olur. Trenle araba eşit değildir. O nedenle de hemzemin geçitlerde geçiş üstünlüğü hep trenindir. Eşitsizliğin güçlü tarafı basıp geçerken, güçsüz tarafa da durup seyretmek düşer. Öyle görünüyor ki biz daha çoook uzun bir süre icat falan çıkarmadan o kırmızı bariyerlerin beri yanında durup, gelen geçen katarları sayacağız.