Bazen insanlarla sohbet ettiğimde gerçekten sevdiği çok az kişi olduğunu, saygı duyduklarının sayısının ise neredeyse yok denecek kadar az olduğunu söylüyorlar.
Bunun sebebi ise, ilk başta fark edilmesi zor olan o küçük tutarsızlıklar; zamanla bu tür davranışlar insan ilişkilerinin tam merkezine yerleşmiş gibi hissediliyor. Bir insanın söylediği ile yaptığı arasındaki uçurum, güvenin temelini sarsıyor. Özellikle samimi ve dürüst olduğunu düşündüğünüz insanların maskeleri düştüğünde yaşanan hayal kırıklığı daha da büyük oluyor. Akıllı ve duygulu görünenlerin bile maskelerinin ardında ne olduğunu sorgulamadan edemiyor insan… Her geçen gün, güvendiği insanlara dair hisleri daha da temkinli bir hal alıyor. Samimiyetsizlik diz boyu. İnsanın iç karmaşası ve çevresindekilerle kurduğu yüzeysel bağlar… Güvendiği birinin en basit meselelerde bile dürüst olmadığını fark etmesi belki de en acı veren deneyimlerden biri. Mesela bir arkadaşının “her zaman yanındayım” demesinden sonra en ufak ihtiyaç anında sessizliğe bürünmesi, yanında olmaması …
Kimi zaman bir sohbet sırasında insanların sırf hoş görünmek için içten olmayan sözler sarf ettiğini duyuyorum. Yüzeyde çok güzel görünen bu tür kelimelerin, aslında tamamen boş olduğunu anlamak için çok zaman geçmiyor. İnsanlar, bazen iyi niyetle bile olsa, verdikleri sözlerin arkasında durmuyor. Günlük konularda bile bu kadar tutarsız davranan birine, hayatın büyük meselelerinde nasıl güvenebilirsiniz ki? Daha da kötüsü, bazen kendilerini akıllı ve duygulu gösterenlerin bile çıkarlarını gözettiğini, en ufak zorlukta bencilliğe teslim olduğunu görmek üzüyor. Bu küçük gibi görünen şeyler zamanla, birikince insanın kalbine büyük bir yorgunluk ekliyor.
Tüm bu hayal kırıklıkları arasında, kişi kendisini insanlara karşı hep tetikte tutarken buluyor. Belki de bu yüzden, insanlarla gerçek bağlar kurmak bir hayal gibi geliyor. Ancak yine de nadiren güvenilir birini bulmak, tüm bu şüphelerin arasında küçük bir umut ışığı oluyor. Yine de ne kadar uğraşırsa uğraşsın, insana çoğu zaman yalnızlık daha güvenli geliyor.
İnsanları yargılamayan, samimi, inançlarını gösteriş ya da çıkar amacıyla yaşamayan, inançlarını başkalarına dayatmaya çalışmayan ve kendi inançlarının gereklerini kendi dünyasında yaşayan insanlara derin bir saygı duyuyorum. Kalıplaşmış düşüncelere saplanıp kalmayan, hem fikirlere hem de karşısındaki kişilere saygılı yaklaşan, adil davranan ve “kitabın ortasından konuşmayan” insanlar gerçekten takdire değer. Her konuda ahkâm kesmek yerine bildiklerini dürüstçe paylaşan ve kibirden uzak, gerçek aydınlar… Başkalarına yukarıdan bakmayan, doğruları acıtsa bile bir duruşu olan, çizgisini koruyan insanlar güven ve ilham veriyor.
Ne istediğini bilen, bu doğrultuda çabalayan, kendine, başkalarına saygı duyan, prensipleriyle tutarlı bir yaşam süren insanlara, verdiği sözü önemseyen, haddini bilen, empati yapabilen ve sağduyulu kişilere hayranlık duymamak elde değil. Fanatik olmayan, aklını kiraya vermeyen, ahlaklı, dürüst ve güvenilir bir insan modeli her zaman çevresine ışık saçar. Tek hayali zenginlik olmayan, kendi eksiklerinin ve fazlalıklarının fark eden, öz güven yoksunluğunu aşırı öz güven gösterileriyle maskelemeyen kişiler, çevresine pozitif bir enerji yayabilen insanlar gerçekten çok kıymetli. Hayatı kendine ve başkalarına zehir etmek yerine, başkalarının hayatını güzelleştiren, sevgiyi bilen, sevmeyi bilen, kendi iç dünyasında derinleşmiş ve bu derinliği başkalarının hayatını güzelleştirmek için kullanabilen kişidir. Hatalarını cesurca kabul eden, öğrenmeye, öğretmeye çalışmaktan asla utanmayan, öğrendikçe daha da mütevazı hale gelen, kendi egosunun ötesine geçerek çevresinin ihtiyaçlarını hissedebilen, sessiz ve zarif bir sevgiyle insanlara, doğaya ve hayata dokunabilen bir kalbe sahip bireyler derin bir saygıyı hak eder. Onların empati yeteneği, kibirden arınmış samimiyetleri ve hayata kattıkları değer gerçekten eşsizdir.
En önemlisi de, o insan kendi gölgesiyle barışmış olması. Çünkü bence en büyük saygıyı, sadece ışığını taşıyan değil, hem ışığını hem de karanlığını anlayan hak eder. Kendi zayıflıkları ve çelişkileriyle yüzleşip, onları bir büyüme fırsatına dönüştürebilen bireyler, hem içsel yolculuklarında hem de çevrelerine olan etkilerinde ilham vericidir.
Bazen düşünmüyor değilim, neden insanoğlu diğer canlılar gibi değil? Hayvanlar ve bitkiler, doğanın kendilerine biçtiği rolü tam bir uyum içinde kabul ediyor. Onlar ne şikâyet ediyor ne de başkalarına zarar veriyor. Doğanın düzenine sadık, basit ama derin bir bilgelik içinde yaşıyorlar. Bu yüzden hayvanlara büyük saygı duyuyorum. Hayvanlar, doğadaki çeşitli erdemleri temsil eder: Karıncaların iş birliği, bal arıları açgözlülükten uzak, çalışarak uyum içinde yaşarken; penguenlerin yavrularını korumak için özverisi, kaplumbağaların azmi, fillerinin sevgisi, kargaların zekâsı ve örümceklerin sabrı. Doğa bu derin derslerle doluyken, insanlar halen karmaşık bir düzen içinde yaşamakta. Ve birlikte yaşamayı, o kadar dine, öğretiye, politik, siyasi görüş ya da ekonomik modele rağmen öğrenemediler.
Birlikte yaşamanın anahtarı saygıdan, sevgiden geçiyor. İnsan sadece kendine saygı duymakla kalmamalı, başkalarının farklılıklarına da saygı göstermeyi öğrenmeli. Farklı fikirlerin, farklı yaşam biçimlerinin dünyamızı daha renkli kıldığını unutmamalı.