Cumhuriyetin 101. yılı terör tehditleri ve ülke bekasını ilgilendiren karamsar iç siyasi tartışmalar gölgesinde, ancak beklentilerin çok ötesinde toplumsal coşku ve yüksek katılımlı sahiplenmeyle kutlandı.
Geçen yıl olduğu gibi, 29 Ekim’de evleri, caddeleri donatan bayrak ve Atatürk posterleri, Cumhuriyet haftası anlayışıyla O’nu anmak üzere birçok yerde 10 Kasım’a kadar yerlerini korumaya devam etti.
Anadolu’nun en ücra köşesinden mega kentlere, vatandaş, soydaş bulunan tüm dünya coğrafyalarında gerçekleştirilen yaratıcı iz bırakan kutlamalar …mış gibi yapan bazı resmi kurumlara en iyi cevap oldu.
Bir ülke düşünün ki kuruluşunun tarihi dönemeçlerini rutin törenlerle geçiştirmeyi tercih etsin ve istiyorsa halk kendisi kutlasın yaklaşımını benimsesin.
İşte bu anlayışa tepkiden beslenen ve son üç yıldır milli bayramlarda öne geçen toplumsal coşku, kutlamalara ilişkin, artık sır sayılmayan hükümet söylemi ile toplumsal yaklaşım arasındaki duygusal ayrışımı daha bir görünür yaptı.
Yasaklara, yasaklama endişesine, Cumhuriyet ayarlarını bozma tartışmaları gölgesinde, yurt içinde ve dışındaki ulusal hassasiyet ve sahiplenme, Cumhuriyetimize ve kurucu öndere duyulan sevgi ve bağlılığı daha bir pekiştirdi.
Reklam arası
Gazi Mustafa Kemal, 20 Temmuz 1922 tarihinde Ankara’daki bir konuşmasında ‘’Kahramanı kadar gafili de, haini de çok olan bir milletiz’’ demişti. Bu tespitin de ne kadar isabetli olduğu bugün çok daha iyi anlaşılmakta.
Kurucusu olduğu Cumhuriyetin 101. yılına girmesine ve ölümünün üzerinden bunca zaman geçmiş olmasına rağmen yurtta ve dünyada sevgi seli artarken, bazı çevrelerdeki rahatsızlık ve hatırasına yönelik saygısızlık sürmekte.
Bunda mevcut siyasi iklim ve tarikat korumacılığının önemli rolü olduğu görülmekte.
Neler yapılmadı ki, deccal denildi, büstleri kırıldı, anıtları kanla boyandı, ayyaş oldu, dinsiz diktatör denildi, ceddine dil uzatıldı.
“Keşke Yunan kazansaydı”, “O’nu seven cenazeme gelmesin’” diyen oldu.
Kurduğu Cumhuriyet “parantez’’, “reklam arası’’ sayıldı,
10 Kasımlarda, saat dokuzu beş geçe sifon çekmeye çağrıldık.
Yine kurucusu olduğu Diyanet, adını anmaktan imtina ederken, ima yollu lanetler okudu.
100 yıllık narkozdan bahsedildi. İsmi, sureti, izleri silinmeye çalışıldı.
Dünyada
Öz yurdunda bu hainliklere maruz kalırken, dünya onun hakkını teslim edip, liderlik niteliklerini yüceltiyordu.
O’nu askeri ve siyasi deha olarak kabul etmişti.
Bir devrin bittiği yer Çanakkale’de tarihin gidişatını değiştirmiş, ezilen mazlum ulusların ümidi olmuştu.
Tarihe izi düşen kahramanlar, kurucu öncüler bağlamında ilk akla gelenler arasında yer alıyordu.
Bizim için olduğu kadar, dönemin mazlum ulusları için de emperyalizme karşı ümit aşılayan, model oluşturan bir simge oldu. Bağımsız, çağdaş, laik devlet kurma fikri günümüzde de halen bir çok ulusun özlemidir.
Ebediyete intikalinin yeni bir 10 Kasım’ında ulusunun kalbinde yaşayan aziz hatırasına saygı, sevgi daha bir pekişip çoğalırken, her nafile mağduriyet girişiminde, fikirleri daha çok kıymetlenip, daha anlaşılır oldu.