İsrail, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres’i Hamas’ın terörizm eylemlerini haklı kılmakla suçluyor ve istifasını istiyor.
Halbuki Guterres kesin ifadelerle Hamas’ın eylemlerini mahkûm ediyor. İsrail’i rahatsız eden ise Genel Sekreter’in reddolunamayacak bir gerçeğe parmak basması oldu. Guterres’in 7 Ekim saldırılarının bir boşlukta değil, Filistin halkını boğan 56 yıllık işgal ortamında meydana geldiğini söylemesi ve düzenli olarak Filistinlilerin topraklarına el konmasına, evlerinin yıkılmasına, yerlerinden edilmelerine işaret etmesi İsrail’in tepkisine neden oldu.
Ancak, bu sadece hastalığın nedenine parmak basmaktı. ABD’nin, AB’nin, Fransa’nın, İngiltere’nin, Hollanda, İtalya, Yunanistan gibi büyük ülkelerin körü körüne İsrail’in Gazze’de giriştiği soykırıma tam ve açık bir destek vererek cinayete ortak olmaları karşısında aklı selim ve adil bir ses oldu. Bu büyük ülkeler tarihin utanç sayfasını ellerine bulaşan Filistin kanı ile imzaladılar.
İsrail bu ülkelerin desteğine dayanarak, Hamas’ın 7 Ekim saldırılarını bahane edip açık bir şekilde bütün Gazze halkını ölüm ya da topraklarını ve evlerini terk etme arasında seçmeye zorladı. Bu etnik temizliği hedefleyen açık bir devlet terörüydü.
Bu ülkelerin desteği ile oluşan tabloya bakarsak; Gazze’ye-Hiroşima’ya atılan nükleer bombanın 1,5 katına eşdeğer -18.000 ton bomba atılmış, 22.000 bina, yani binaların yarısı yıkılmış, 1.4000.000 kişi yerinden edilmiş. 3.500’ü çocuk ve bebek olan 7.500 kişi, yani her 10 dakikada bir bebek veya çocuk öldürülmüştür. Size göre bu tablo Hamas ile mücadele veya Hamas saldırısına cevabın resmi midir yoksa insanlığın tanıdığı en vahşi soykırımın mı resmidir. Bu bir İnsanlık utancıdır.
Bir ateşkes çağrısı, bu büyük güçler tarafından -İsrail cevabını henüz tamamlamadı gerekçesiyle- reddolundu. Bunlar bebeklerin ve oyun oynarken bombalanan çocukların kanının akmasını görmeye susamışlar. Bu güçler bir Roma arenasında tribünlerde coşan seyirciler gibi davranıyorlar. Sivillerin öldürülmesini bir savaşın normal sonucu olarak gerekçelendiriyorlar, ancak İsrail elleri serbest bir şekilde keyfine göre cinayetlerini sürdürme, siviller üzerine fosfor bombası atma, hastaneleri, okulları, camileri ve kiliseleri bombalayabilme düşüncesiyle savaş hukukunu uygulamayı reddediyor.
Tarih büyükleri de yargılar. Bu büyük devletler bu soykırım utancı ile tarihe kaydoldular.
Hâlihazırda Batı basını kendi kamuoylarını, bu ölüm tablosunun Hamas’ın terörist saldırılarına yanıt olduğu fikriyle formatlamaktadır. Böylece bunun Hamas dışında Filistin halkına bir saldırı olduğu, bu halkın 56 yıldan beri işgale karşı çeşitli siyasal gruplar hâlinde onursal bir mücadele içinde olduğu, İsrail’in neden Filistinlilere topraklarını vermediği, Filistin’in neden hâlâ bağımsızlığını ilan edemediği göz ardı edilerek, köklerinden koparılıp yok edilmesi gereken bir halk muamelesi yapılmaktadır.
İsrail, Filistin halkı ile Hamas’ı eş değerde tutarak zihinlerde yapay bir alaşım oluşturmaktadır. Tıpkı İsrail’e karşı dürüst bir eleştirinin Yahudi düşmanlığı ile eş değerde olduğu iddiasında oluşturulan zihinsel alaşım gibi.
Bu durumda zihinlerde Filistin halkını savunmanın Hamas’ı savunmak olduğu karışıklığı oluşturularak Filistin halkını savunanlar ve bu halkın acısına ortak olanlar terörizme destek vermek veya Yahudi düşmanı olmakla suçlanmakta veya zihinsel olarak yargılaması yetersiz bireyler olarak dışlanmaktadır.
Kısaca İsrail’in sürdürdüğü propagandanın kuvveti sonucunda gerçekleri dile getiren demokrat çevrelerin sesleri boğulmakta ve bu çevreler şeytanlaştırılmaktadır.
Ben aldığım eğitim itibariyle çok sesli demokrasi gibi Batı değerlerini ve insan hak ve özgürlükleri normlarını ideal olarak benimseyen ve bunları zihinsel haritama kazıyan biriyim. Benim bu değerlerden ve normlardan vazgeçmem mümkün değildir.
Bu itibarla eleştirilerimi ifade ederken ne bir Batı karşıtıyım ne bir Yahudi düşmanıyım. Aşağıdaki tespitimde olduğu gibi…
(E. Diplomat Bülent Karadeniz, tasam.org)
Yazının devamını okumak için
Fotoğraf: un.org