Çarşamba, 14 May 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

Gözdeler ve kelepçeliler

Gürsel Demirok
Son güncelleme: 13 Ocak 2025 19:46
Gürsel Demirok
Paylaş
Paylaş

“Çalışan Gazeteciler Günü kutlu olsun! Gazeteci var ayağında kelepçe evinden canlı yayın yapar; gazeteci var VIP uçakta eline soracağı sorular tutuşturulur…”

Bu paylaşımı 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü vesilesiyle sosyal medyada yaptım. 

Ayağında kelepçe evinden canlı yayın yapan Özlem Gürses.

Gürses, sosyal medya kanalında Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) hakkında kullandığı sözler dolayısıyla “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçundan hakkında resen başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alındı. Bunun sonucu ev hapsindeki Gürses Sözcü TV’de hafta içi sürdürdüğü canlı programını evinden yapıyor. Yargının kararını tartışacak değilim. Ancak demokrasi  standardımızı göstermesi açısından görüntü hiç iç açıcı değil. Kelepçeli gazeteci tek Gürses değil, daha niceleri var. Türkiye’de gazeteciler yazdıklarından veya söyledikleri nedeniyle cezaevinde tutuluyor. Gazeteciler özgürlüğünü yitirirken, toplumumuzun haber hakkı ve demokrasimiz yara alıyor. İnsan haklarına saygılı, demokratik ülke algısı zedeleniyor.

Kelepçeli gazeteciler beni yıllar öncesine götürdü. Yurt dışında kamu adına görev yaptığımız yıllara.  O yıllarda da Türkiye’deki insan hakları ve demokrasinin standardının yükseltilmesi ülkemizin gündemindeydi ve bu amaçla bazı çalışmalar yapılıyordu. Bu çalışmalar ülke içinde olduğu gibi, ülke dışında, özellikle Batı’da ilgiyle ve merakla izleniyordu. Ülkemizde atılan bu adımlar hakkında kamu görevlileri olarak biz de muhataplarımızı bilgilendirir, ülkemizin insan haklarına ve demokrasiyi güçlendirme yolunda attığı adımları övünerek anlatırdık. Bizler övüne duralım Ankara kaynaklı haberler basında yer alırdı. İnsan hakları ve demokrasiyi güçlendirme yolunda atılan adımlara ters düşen kararlara yer verilirdi haberlerde. “Türkiye’deki gelişmeleri izleyen yabancıların akılları karışıyor, şaşırıyor olmalılar” diye aramızda konuşurduk. 

O tarihlerde görüştüğüm bir Avrupalı parlamenter, “Kamuoyu bir takım sembollere bakarak karar verir. Ülkenizdeki kimi yargı kararları kamuoyunun dikkatini çekiyor, demokrasiyi, insan haklarını güçlendirme çabalarınız göz ardı ediliyor” demişti. Bu sözleri hiç unutamam.

Bugün de durum farklı değil. Kimi kamu görevlilerine yönelik “İnsan Hakları Eğitimi” programları vardı bu yüzyılın başlarında, devam ediyor mu bilmiyorum. Siyasi ağırlıklı veya güvenlik odaklı kimi yargı kararları dış dünyanın da dikkatini çekiyor. Gürses’in ayağı kelepçeli evinden yaptığı canlı yayınların Ankara’daki yabancı misyonların ve basın mensuplarının hayretle izlediğine eminim. Yabancı misyonların ve gazetecilerin hayretle izledikleri başka gelişmeler de yok değil ülkemizde.

Örneğin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yurt dışı seyahatlerinden dönerken uçakta düzenlediği basın toplantılarının fotoğrafları, aynı zamanda siyasi iktidarın barometresi. Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, “Erdoğan’ın gözde gazetecileri ve gözden düşenleri o fotoğraflarla topluma ilan ediliyor. Bu gezilere sadece iktidar yanlısı gazeteciler çağrılıyor, muhalif medya yok sayılıyor” diyor.

Bildirici bir yazısında, gözdelerin ve gözden düşenlerin analizini yapmış.” O gezilere davet edilmenin temel koşulu iktidar mensuplarını rahatsız etmemek, hatta onları mutlu etmek. Erdoğan ile yapılan uçak sohbetlerinde sorular için izin alınmıyor olsa da sorulmaması gereken konu başlıkları önceden kendilerine iletiliyor. Onlar da isteğe uyarak, izin verilen konuları Erdoğan’a yönetiyorlar” diyor. Gazetecilik adına son yıllarda bir ilerleme değil, gerileme olduğuna dikkat çeken Medya Ombudsmanı yıllar önce söylediği bir sözü tekrarlıyor: “O gezilere davet edilmenin koşulu da bu galiba. Sınırlı ve sorumlu gazetecilik…”

Medyada bu tür haberleri okuyanlar, demokrasimizin standardı konusunda ne düşünürler dersiniz

“Bir söyleşinin akla getirdikleri” başlığı ile Kasım ayında yayınlanan yazımda belirttiğim gibi, demokratik ülkelerde iktidarlar güçler ayrılığı ilkelerine saygı gösterirler. Yasama ve yargı mensuplarının kendi memurları statüsünde kişiler olmadıklarını bilirler. Keza dördüncü güç olan basının bağımsızlığına, tarafsızlığına saygı gösterilir. Demokrasinin a, b, c’si budur.

Demokrasilerde gazeteciler, soracakları sorular önceden ellerine tutuşturulacak kişiler değildir.” “Şunu sor, şunu sorma, yazdıklarını önceden göreyim, kontrol edeyim” diye talimat verilecek kişiler değillerdir. Bu tür söylentiler demokratik ülkelerde duyulmaz.

Gazeteciliğin de kendine göre etik ilkeleri vardır: “Doğruluk, bağımsızlık, tarafsızlık, insanilik, hesap verebilirlik” gazetecilik ilkelerinin başında gelir. Demokrasilerde gazeteciler bu ilkeleri titizlikle korur, savunur.

Öte yandan, basının karşısına çıkmak her yiğidin harcı değildir. Gazetecinin karşısına çıkan onun her sorusunu yanıtlamak zorunda değildir. Cevap verirken çok dikkatli davranmak, kelimeleri, cümleleri dikkatle kullanmak gerekir.

Geçmişte, demokrasimiz 21. yüzyılda olduğu gibi ileri düzeyde demokrasi değildi. Ancak, ilgiyle izlenen parti liderlerinin toplu, basın mensuplarının sorularını yanıtladıkları TV programları vardı. Gazetelerde, dergilerde liderlerin türlü çeşitli karikatürleri, yayınlanırdı. İnce espri dolu. Köşe yazıları çıkardı gazetelerde eleştiri yüklü. Duyardık liderlerimizin karikatürlerini keyifle izlediklerini. Pek duymazdık gazetecilerin yazdıklarından ötürü davalık olduklarını.

O zamanın önde gelen siyasileri de pek sütten çıkmış ak kaşık sayılmazlardı. Kendilerini sıkça eleştirir, “Bıktık artık bu yüzlerden yenileri gelsin artık” derdik. Bu eleştiriler hoşgörü ile karşılanırdı. Koalisyonlar dönemiydi. İktidarda olanların pek aklına gelmezdi, eleştirenleri dava etmek, muhalifleri baskı altına almak, sindirmek, itibarsızlaştırmak. O yıllarda “ellerine tutuşturulan soruları sormakla yetinen” gazetecilerin varlığından da söz edilmezdi. Bu tür söylentiler duyulmazdı.

10 Ocak Gazeteciler Günü bana bunları anımsattı. Çalışan Gazeteciler Günü’nde, gazetecilerle dayanışmanın önemi yapılan açıklamalarda vurgulandı. Gazetecilerin ve gazete sahiplerinin yaşadıkları sorunlara, sıkıntılara işaret edildi.

Gazetecilik Hak ve Özgürlükler Deklarasyonu’nda yer alan esaslara dikkat çekildi. Bu çerçevede,

– RTÜK’ün siyasi partilerin seçtiği isimlerden oluşan siyasi bir kurul olmaktan çıkarılması, RTÜK’ün yargı işlevi gören ve cezalandıran bir kurul olmak yerine, koordinasyonu esas alan bir uzmanlık kurulu haline getirilmesi,

– Gazetecilerin fiziki ve dijital ortamlarda maruz kaldıkları her türlü şiddete karşı korunmaları,

-Güvenlik güçlerinin gazetecileri engellemesine, çalışma özgürlüğünü sınırlamasına ve şiddet uygulamasına karşı yaptırım uygulanması,

-Medya kuruluşlarının tüm mali ilişkilerinin şeffaf hale getirilmesi,

– Medya kuruluşu sahipliğine ilişkin yasal kriterlerin açık ve net belirlenmesi; Medya kuruluşlarının sahiplik yapısının künyelerinde açıkça yer alması, bu bilgilerin erişimi ve doğruluğunun kamu tarafından denetlenmesi,

– Medya sahiplerinin kamu ihalelerine girememesi,

-Gazeteciliğin meslek olarak özel niteliğinin Basın Kanunu ile korunması,

-Gazetecilerin çalışma koşullarının güvence altına alınması, yıpranma haklarının genişletilerek yeniden düzenlenmesi, gazetecinin mesleki sebeplerle haklı fesih hakkının uygulanır hale getirilmesi ve istifa halinde de kıdem tazminatı alabilmesi,

-Gazeteci faaliyetlerinin terörle mücadele kapsamında yargılanmaması; Terörle mücadele davalarında haber ürünlerinin suç kanıtı kanıtı kabul edilerek gazetecilerin ve gazetecilik faaliyetlerinin yargılanamaması,

– Yayın yasakları, erişim engelleri, içeriğinin yayından kaldırılması medya özgürlüğüne ve halkın bilgi edinme hakkına aykırı olması nedeniyle kabul edilmemesi; Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanı’na yargısal görev veren “katalog suçlarda re’sen erişim engelleme yetkisi”nin yasadan çıkarılması,

-Gazetecilik faaliyetinin bilerek ya da bilmeyerek terör örgütlerine teröre destek olarak görülmemesi, gazeteciliğin cezalandırma konusu yapılmaması; Terörle Mücadele Kanunu’nun, gazeteciliği terör faaliyetlerinin uzantısı olarak değerlendiren 6. ve 7. maddelerinin yeniden düzenlenmeleri,

-Cumhurbaşkanlığı başta olmak üzere tüm kamu kuruluşlarının bilgilendirme toplantılarında akreditasyon uygulamalarının kaldırılması, gazetecilerin kamu adına özgürce soru sormalarının güvence altına alınması,

-Kadın gazetecilerin hamilelik ve doğum nedeniyle işten çıkarılmalarının engellenmesi,

– Yargı kuruluşlarının gazetecilerin mesleki haklarına dair kanun maddelerinin uygulanmasını ‘ basın özgürlüğünün sağlanması ve güçlendirilmesi’ ekseninde değerlendirmeleri,

-Dijital telif gelirlerinden patronlar, şirketler ve kurumların yanı sıra serbest ve dijital mecralarda yayın yapanlar da dahil olmak üzere tüm gazetecilerin yararlanmaları bekleniyor. Uzun bir liste. İsteklerinin takibinin yapılması, gerçekleşmeleri için mücadele edilmesi önemli.

Dileğimiz  2025’in demokrasi ve özgürlükler yılı olması. Dileğimiz,  demokrasi standartımızın daha yükseltilmesi, basın özgürlüğünün daha genişletilmesi. Gazetecilik Hak ve Özgürlükler Deklarasyonu’nda dile getirilen beklentilerin karşılanması.

Ülkemizde tüm sansürleri, yasaklamaları yok edip, aydınlık yarınlara hep birlikte ulaşalım…

İlgili yazı:

Bir söyleşinin akla getirdikleri…
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanGürsel Demirok
Takip et:
Emekli diplomat. 1945 yılında doğdu. Darüşşafaka Lisesi'ni 1964 yılında bitirdi. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Türkiye Daimi Temsilciliğinde görevli olduğu yıllarda (1974-1977) BM Genel Kurulu 4, Komite (Decolonisation Committee) Raportörlüğüne seçildi. Kuveyt”in, Irak tarafından işgal edildiği tarihlerde, Kuveyt Büyükelçiliğimiz Müsteşarı idi. 1993-1997 yılları arasında Mainz Başkonsolosu olarak görev yaptı. Bu görevde iken girişimlerde bulunarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1917’de Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı ziyaret anısına Türk heyetinin kaldığı görev bölgesindeki Bad Kreuznach Park Hotel‘de 23 Nisan 1997 de Atatürk Salonu açılmasını ve ziyaret anısına otelin girişine bir yazıt konulmasını sağladı. Açılış görkemli bir törenle gerçekleştirildi. Otel bugün Türklerin etkinlikler düzenledikleri bir mekâna dönüştü. 1997 yılında Dışişleri Bakanlığı müşaviri olarak atandı. Bakanlık müşaviri iken, Başbakanlık İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu Sekreterya Başkanı oldu. 57. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırladığı ilerici insan hakları raporu AB Kopenhag Kriterlerinin karşılanmasına yönelik çalışmalarda referans belgesi olarak kullanıldı ve “Demirok Raporu “olarak anıldı. 2000-2004 yılları arasında Zürih Başkonsolosu olarak görev yaptı. Zürih Başkonsolosluğu binasında Park Hotel’deki Atatürk Salonuna benzer bir Atatürk Salonu açtı. Salonda Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ilişkin belge ve fotoğraflar yer almakta. Bu salonda da Türkleri buluşturan etkinlikler düzenlenmekte. Mainz ve Zürih‘te Başkonsolos iken vatandaşlarımızla birlikte olmaya, derneklerinin düzenledikleri etkinliklere katılmaya, çocuklarımızı okullarında ziyaret etmeğe, gençlerin sportif müsabakalarına katılmaya büyük önem verdi. 2004 yılında Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın başdanışmanı oldu, 2005 yılında MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanı olarak atandı ve bu görevindeyken 2010 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. MGK Araştırma ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na atanmış ilk sivil görevlidir. Atatürk’ün Almanya gezisi ve Avrupa’daki Türkler üzerine kitapları var. Emekli olduktan sonra medyada köşe yazıları kaleme almaya başladı .
Önceki Makale ‘Türkiye-İsrail savaşı çıkmaz’
Sonraki Makale ‘Türkiye’de görüşsünler’

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

Serbest Kürsü

“Bir Cumhuriyet Şarkısı” filminin düşündürdükleri

Gürsel Demirok
13 Mayıs 2025
EditörSerbest Kürsü

2 üniversite karşılaştırması

Alper Eliçin
13 Mayıs 2025
EditörSerbest Kürsü

Azala azala yok mu olacağız?

Metin Gülbay
13 Mayıs 2025
Serbest Kürsü

Geleceğin inşasında kalıcı adımlar

Yıldırım Aktuğan
12 Mayıs 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?