Bilinci olan her varlık inanılmaz sistemlere sahip. Bu sistemler bütüncül bir yapıyı oluşturuyor. Bu yapı enerjinin çeşitli katmanlarını barındırıyor.
Herhangi bir sistemdeki bozucu durumun bütüncül yapıya nasıl zarar verdiğini biliyoruz hatta çoğunlukla deneyimliyoruz.
Nasıl evrenin çok küçük bir bölümü keşfedilmiş ise, varlık gösteren bizlerin de aslında dahil olduğu durum budur.
İyi ki gerçekten merak edip harekete geçebilen insanlar var. Araştırmalar devam ediyor ve keşiflere zamanla bir yenisi daha eklenebiliyor.
Fasyanın bir duyu organı olarak tanımı ve işlevi günümüz tıp sisteminde yerini henüz çok yeni almış (son 20 sene içinde) olsa da araştırmalar devam ediyor. Bu sistem gerçekten büyüleyici.
Bu sistemle ilgili eğitimlere katılmış biri olarak, bu yazıda fasyanın neden gerçekten bir duyu organı olduğuna değinmeye çalışacağım.
Diğer dokuların yaptığını düşündüğümüz birçok şeyi nasıl yaptığına ve titreşimin (ve dolayısıyla sesin) beden-zihni harekete geçirmenin en önemli yöntemlerinden biri olmasının nedeninin neden gergin bir ağda asılı duran bu olağanüstü su ağı olduğuna değineceğim.
Fasya dediğimiz sistem derinin altında bulunan, derinin alt yüzey katmanından içimizdeki derinliklere kadar inen ve vücut yapılarını (kaslar gibi) kaplayan, bağlayan, sabitlik kazandıran, ayıran ve farklı organ ve dokuları çevreleyen bağ dokusu türleridir.
Fasya, fiziksel vücudun her bölümünü birbirine bağlayan ve saran ve %75 suyun dördüncü hali dediğimiz suyu içeren, sıvı açısından zengin bir bağ dokusu ağıdır. Vücuttaki her şeyin desteğini oluşturan ve bütünleştiren gergin bir bağ dokusu matrisidir. Vücudun esas dokusudur. Her bir parçanızı diğer her bir parçanıza bağlar. Lifli, yapışkan ve ıslak kolajen liflerin 3 boyutlu ağıdır.
Bir meyve üzerinden örneklendirecek olursak; mandalinayı soyduğunuz zaman hem her dilimi saran, her dilimin içerisinde ki parçacıkları ayrıca saran ve kabuğun altında meyveye temas ederek gerekli duyu işlevini sağlayan, onu tutan yapıyı söyleyebiliriz.
Fasyal ağ, vücudu bütünsel bir mekanik “biyotensegrity” sisteminde bir arada tutar. Fasya zincirindeki agonist ve antagonist kaslar karşılıklı olarak kasılarak ve gevşeyerek dengeyi yani bio-tensegrityi sağlar.
“Tensegrity” diye tanımlanan şey gerilim bütünlüğü olarak Türkçeye çevrilmiş.
Bir yapının yerçekiminde sabit kalmasını sağlamak için kompresyon yapıları (bu durumda kemikler, omurlar) ile gerilim unsurları (yumuşak dokular-fasya, kaslar, tendonlar) arasındaki dengeyi tanımlayan mimari prensiptir. Bedenimizin gün boyunca koşmak, bükmek, çekmek ve hatta yürümek için uğraştığı dinamik strese esneklik ve direnç sağlar. Bu kuvvetler kas-iskelet sistemi yoluyla (özellikle fasya tarafından) yayılır.
Spinal gerginlik bunun bir örneğidir. Yani omurgamız üst üste konulmuş blok yığını değildir gerçek bir “biyotensegrity” örneğidir.
Doğada bir örümcek ağında bu durumu gözlemleyebilirsiniz.
Bedenimizdeki kemikler yumuşak doku denizinde yüzer kaslarımız ve fasyamızın gerilmesiyle yerinde tutulurlar. Vücudunuzun şekli, bir ev gibi sert eklemler ve sıkıştırma ile değil, tüm yapınızdaki bu gerilim dengesi ile korunur.
Her yerde ve her şeyde bu iki sistem bir arada mevcuttur.
Bedende farklı seviyelerde farklı fasya türleri vardır ve aralarında daha önce kas-iskelet sistemine, endokrin bezlerine ve sinir sisteminin yönlerine tahsis edilen bazı işlevleri yerine getirirler.
Fasya artık birincil duyu organı olarak kabul edilmektedir. Yeni anatomi artık fasya organına geniş bir yer vermektedir. Uzun süre göz ardı edilen bu duyu organının muhteşem işlevleri bulunmaktadır:
- Kemikler ve kaslar ile vücudun fonksiyonel stabilitesi ve gücü
- “Propriyosepsiyon” yani uzaydaki benlik duygumuz
- İştah ve tokluk hormonları leptin ve ghreli’in salgılanması
- WAT ve BAT (beyaz ve kahverengi yağ dokusu) yoluyla metabolik düzenleme
- Somatik (beden) hafıza, özellikle travmatik deneyimler
- Ses titreşiminin hücresel ve hücre içi sıvılara yayılması
Bu yeni fasya bilgileri geldikçe sebebi daha iyi anlaşılan bazı sağlık durumları ise şöyle belirtiliyor:
- Fibromiyalji ve kronik pelvik ağrı sendromu dahil olmak üzere kronik ağrı ve sertlik
- Solunum ve stres regülasyonu
- Hormonal düzenleme, özellikle sindirim sorunları ve obezite (ve dolayısıyla bir dereceye kadar diyabet)
Araştırmalar, meditasyon mantralarının ve dini ilahilerin de bu sistemin ayrılmaz bir parçası olduğunu göstermiştir ve erken aşama araştırmaları bu uygulamalarla ilgili sinirsel bağıntıları doğrulamıştır.
Sertlik ve ağrı, vücut hidrasyon seviyeleri ile yakından bağlantılıdır, çünkü fasya çoğunlukla sıvıdır ve sıvı ses ile titreşir. Titreşen sıvı ve germe-salınım hareketleri hücreler arası boşluktan fazla sıvıyı lenfatik damarlara sıkıştırarak hem susuz dokulara dolaşım akışını arttırdığı hem de ödemi azalttığı düşünülmektedir.
Şimdi aşağıda ki soruların cevabını yukarıda ki bilgiler ışığında tekrar düşünsek. Akışta olmanın tanımı bu olabilir mi?
Bu akışta olma hali için tolerans penceremizi nasıl genişletebiliriz?
Duygularımızı, duyularımızı, algılarımızı dengelemek için gerginliğimizi nasıl yönetebiliriz?
Çok fazla çaba, çok fazla ciddiyet, mükemmeliyetçilik, sert öz değerlendirmeler, dış dünyaya olan sert tutumumuz fazla gerilim yaratır ve fasyamızı sertleştirir.
Sonuçta doğada sertleşen her şey kırılır. Bizlerde doğanın bir parçasıyız.
Yoga uygulamaları sayesinde bu gerilimler aşamalı olarak azaltılabilir. Mesela, YinYoga, bizi bir arada tutan doku türü olan fasya üzerine odaklanır.
Vücudunuzda gerçekte neler olup bittiğini anlamak için, fasyamızın nasıl çalıştığını anlamanız gerekir.
Bu, vücudunuzun temel dengeleme mekanizmasıdır.
Kendimize karşı şefkat geliştirelim. Kendini derinlemesine kabul etmek sadece bu sistem için gerekli değildir, aynı zamanda iç dünyamızı daha net algılayarak his aleminden misal alemine olan yolculuğumuzda özümüzü daha net görmemizi sağlayabilir.
Bu bedenden ibaret olmadığımız gerçeğine uyanmak dileği ile…
Namaste…