Bilinç, antik çağlardan bu yana felsefi ve metafizik açıdan çok tartışılan bir kavramdır.
Batı’daki ilk tartışmalar, Antik Yunan filozofları Sokrat, Platon ve Aristo tarafından yürütülmüştür. Bu filozoflar, bilincin kaynağını, doğasını, düşünce süreçlerini ve farklı zihinsel durumlarını analiz etmiş ve çeşitli teoriler geliştirmişlerdir.
Orta Çağ düşünürleri, Hristiyan bakış açısıyla ele almış ve bilinci kaynağını Tanrı olarak görmüşlerdir. Rönesans filozofları bilincin insana özgü bir özellik olduğunu öne çıkarmışlardır. Aydınlanma Çağı’nda filozoflar bilincin insan zihninin bir ürünü olduğunu savunmuşlardır.
Sonraki bazı filozoflar ise fiziksel maddeden farklı olan bir tür “zihinsel madde” olarak görürken, materyalist yaklaşım bilincin fiziksel maddenin bir özelliği olduğu yönündedir.
Bilincin karmaşık doğası ve nasıl işlediği günümüzde de tartışılan bir konudur. Üzerinde uzlaşılmış bir tanım olmadığı için, farklı disiplinlerin yaklaşımları farklı olabilmekte. Örneğin, sinir bilimi bilinci beyin etkinliğiyle ilişkilendirirken, felsefe daha derin bir olgu olarak bilincin metafizik boyutuna odaklanır.
Bilinç, her birimizin doğasında var olan düşüncelerimiz, duygularımız, deneyimlerimiz, kısacası varoluşumuzla ilgili öznel algılar bütünüdür. Başka bir deyişle bilinç, iç dünyamızda gerçekleşen düşünsel ve bilişsel süreçlerin ayırdında olma halidir. Bu durum, bireyin kendisini ve çevresini algılama, kavrama ve deneyimleme yetilerinin tümünü içerir.
Dış dünyamız, bilince sürekli olarak anlık duyusal veriler ileten uyaranlarla doludur. Bilinç, dış verileri önce beyin nöronları yardımıyla işler, anlamlandırır, bilgiye dönüştürür ve depolar, sonra da bu bilgileri karar vermek için kullanır.
Kadim Hint bilgi kaynaklarından Vedanta, bilincin doğasına Batı’da bilinenden biraz farklı bir bakış açısı sunar. Vedanta felsefesinde bilinç, yalnızca dış uyaranları işlemekle sınırlı bir mekanizma değil, evrenin ve bireyin varlığının temel doğası ve özü olarak tanımlanır. Tüm dış etkilerden arınmış olduğu için “arı bilinç” olarak adlandırılır.
Vedanta’da sunulan bilinç anlayışına göre, canlılardaki bilinç sadece beyne, sinir sistemine ve fiziksel süreçlere indirgenebilecek bir olgu değildir. Bilincin evrenin en temel niteliği olduğu ve bir makro bütünlük içinde var olduğu vurgulanır.
Evrensel bilinç, nihai gerçekliğin makro kozmik boyutunun dışa vurumudur. Bireysel bilinç ise nihai gerçekliğin mikro kozmik boyutunun dışa vurumudur. Nihai gerçekliğin doğasının tüm varlıklarda hem içkin hem de aşkın olduğu ve esasen yalnızca evren aracılığıyla deneyimlenebileceği açıklanır.
Her bireyin gerçek kimliği arı bilincin bir yansımasıdır çünkü tüm fenomenler, evrensel arı bilincin enerji alanında cisimleşir.
Açıkçası, Hint felsefi yazılarında sunulan bilinç tanımını her zaman büyüleyici bulmuşumdur. Vedanta’da anlatılanların bilimsel doğruluğu elbette tartışılabilir, buna sözüm yok ama 2.600 yıl önce yapılan bu tanımda verilen ayrıntılar gerçekten dikkat çekicidir.
Bilincin doğası üzerine derin felsefi tartışmalar içeren M.Ö. 7. yüzyıldan kalma Brihadaranyaka Upanişad, aynı zamanda bilinç (Chaitanya) kavramından bahseden en eski kaynak olabilir. Bu yazıda bilincin zaman ve mekândan öte, asla değişmeyen ve ebedi bir doğaya sahip olduğu anlatılır.
Vedantik düşünce geleneği benliğin doğasını fiziksel ve metafiziksel olmak üzere iki boyutlu olarak ele alır. Vedantik terminolojide fiziksel boyutla bağlantılı bilinç “yanılgılı benlik” (Ahamkara) olarak bilinir. Fizikötesi boyutla bağlantılı bilinç ise “arı bilinç” (Atman) olarak bilinir. Arı bilinç beden, zihin veya ego değil, tüm deneyimlerin tanığı ve farkındalığın kendisidir.
Yanılgılı benlik dışa dönüktür ve kolayca aldanır çünkü doğrudan dış dünyadan algılanan verilerle beslenir. Kişi “Maya” olarak bilinen bir tür yanılsamalı dünyada yaşar ve maddesel biçimlerin ardındaki nihai gerçekliği yani evrensel bilinci algılayamaz.
Yanılgılı benlik, Yunancadan dünya dillerine geçmiş olan EGO kavramı ile özdeş değildir ama oldukça yakındır. Bir nesne, olay ya da kişi hakkında dış verilerin yarattığı algılar, izlenimler ve duygular bu benlik boyutunda her zaman başroldedir.
Yanılgılı benliğin doğum aşamaları vardır: Doğumun ilk aşaması anne karnında buluşma, ikincisi anneden doğum, üçüncüsü ilk nefestir. Dördüncüsü ise göbek bağının kesilmesiyle bebeğin anneden tamamen ayrıldığı aşamadır.
Bebek, genetik kodlarına gömülü ve içgüdüleri tarafından enerjilendirilen boş bir benlik modeliyle doğar. Dış dünyadan veri aldıkça benlik kalıbı yavaş yavaş dolmaya başlar. Benlikte oluşan inançlar, değerler ve rollerle ilgili kalıplar kişiye yanılsamalarla dolu bir yaşam hazırlar.
Aile yapısı, etnik köken, yaş, cinsiyet, eğitim, meslek ve sosyokültürel faktörler zamanla bireysel kimliğin bileşenleri haline gelir. Vedantik bakış açısına göre, tüm dünyevi kimlikler değişken ve geçicidir. İnsanın gerçek kimliği, fiziksel ve zihinsel veriler gibi dış unsurlardan bağımsız ve dingin olan arı bilinçtir.
Yanılgılı benlik ya da belki diğer adıyla “ego”, etkinliklerini rahatça sürdürebilmek için arı bilinci görmezden gelir, onu perdelemeye çalışır. Başkaları tarafından daha iyi tanınmak ve beğenilmek için durmadan yeni kimlikler oluşturur. Her yeni kimlik, bireyin yaşamına doyumsuz yeni bir dizi arzular, tutkular ve göreceli ödüller ekler.
Herhangi bir dünyevi kimliğe dayanan ve aynı zamanda birinci tekil şahıs çekimiyle ifade edilen tüm düşünce ve eylemler doğrudan aldanmış benlikle ilgilidir. Örneğin, kim düşünüyor? BEN düşünüyorum. Kim konuşuyor? BEN konuşuyorum. Kim okuyor? BEN okuyorum.
Egonun ön planda olma tutkusu empati yoksunluğuna, toplumsal sorunlara kayıtsızlığa, iş birliği eksikliğine, sonunda da yalnızlığa yol açar.
İşte gerçek kimliğimizi anlamak ve bu bağlamda daha derin bir farkındalık geliştirmek için atabileceğimiz bazı adımlar:
- Anı farkındalığıyla yaşamaya çalışırken kendimize kim olduğumuz ve evrende yerimizin ne olduğu gibi sorular sormak önemlidir.
- Evrensel bilinç ile bireysel bilinç arasında bir ayrım olmadığını, tüm varlıkların birbirine bağlı bir bütün olduğunu anlamak önemlidir.
- Meditasyon, yoga, nefes (Pranayama), Mantra ve Ayurveda gibi disiplinler yardımıyla yanılgılı benliğin etkilerini azaltmaya çalışabiliriz. Bunlar kendimizi keşfetmek, doğayla bağlantı kurmak ve içsel denge sağlamak için önemli uygulamalardır.
- Ve son olarak yaşam, beslenme ve düşünme biçimine Vedantik ilkeler doğrultusunda format atmak önerilmektedir
Gerçek kimliği keşfetmek üzere yolculuğa çıkmaya hazırlanan herkese harika deneyimler diliyorum.