Uluslararası ticaretin örgütlü bir şekilde gelişmesinin en önemli temel taşlarından biri de kuşkusuz “İpek Yolu”dur.
Uzak Asya’yı Anadolu ve Avrupa ile birleştiren, yıllarca her iki tarafın da ekonomilerinin gelişmesinde motor güç rolünü oynayan İpek Yolu’nun kurulmasında en önemli unsur askerlerdi. Hem de tarihin ilk “profesyonel askeri timleri” sayılacak, nitelikte askeri örgütlenmeler sayesinde İpek Yolu tarihteki misyonunu yerine getirdi.
Milattan Önce (MÖ) 200-300 yıllara kadar dünyanın her yerinde olduğu gibi Asya ve Anadolu’da da güvenli bir ticari yolculuk yapmak oldukça güçtü.
Yalnızca barış dönemlerinde yapılabilen ticari yolculuklar risklerle doluydu. Her yerde türemiş olan soygun çeteleri, ticaretin ve dolayısıyla bölgesel ekonomilerin gelişmesini engelliyor ve bunun sonucunda da talan ve yağma çoğunlukla merkezi otoritelerden (devletlerden) bağımsız “çalışıyor” ve üretilen değerlerden önemli bir bölümüne el koyuyorlardı. Bu gelişmelerin de merkezi otoritelerin kontrolündeki ekonomilerin güçsüzleştirmesi, merkezi otoriteleri önlem almaya zorluyordu.
İlk kez MÖ 200 yıllarında İranlı kavim devlet Partlar bu önlemler konusunda adım attılar. Kendi ticaret kervanlarını korumak üzere “profesyonel askeri timler” oluşturmaya başladılar. Ancak ilk zamanlarda, ağır zırh ve silahlarla donatılması gereken bu timler oldukça pahalıya patlamaya başladılar. Bunun sonucunda örgütlenmenin şekli değiştirildi. Timler tek tek köylerde hazırlanmaya başlandı. Her köy timinin başına bir ya da birkaç “pahalı” profesyonel asker yerleştirdiler. Böylece, daha az sayıda “pahalı” asker ile sorun çözülmüş oldu.
İpek Yolu önce “askeri kordon”un oluşturulmasıyla gerçekleştirildi
Artık Partlı ticaret kervanları en azından ülke sınırları içinde oldukça güvenli bir şekilde yolculuk yapabiliyorlar ve malları taşıyabiliyorlardı. Her köy timi kendi bölgesinde kervanı koruyor ve bir sonraki köy timine devrediyordu. Artık Part ülkesi sınırları içindeki soyguncular “işsiz kalmışlar” bazıları da profesyonel askerliği seçmişlerdi. Ne var ki Partların bu başarısı önceleri yalnızca bölgesel nitelikteydi. Ancak, Partlardaki dilden dile dolaşan bu rahatlık çevreye de örnek olmaya başlamıştı. Çevredeki küçük devlet ve krallıklar da benzeri örgütlenmeleri kendi ülkelerinde kurmaya başladılar.
MÖ 100’lü yıllarda hemen tüm Asya devletlerinde, “ticaret hayatını korumakla” görevli birçok askeri örgütlenme oluşturuldu. Sonradan “İpek Yolu” diye anılacak güzergahın oluşması da, bir “askeri kordon”un meydana getirilmesinin sonucunda gerçekleşti.
Artık Uzak Asya’nın ipekli kumaşları, baharatları, mücevherleri “güven” içinde Küçük Asya’ya, oradan Mezopotamya’ya, Mısır ve Ege ve Avrupa’ya taşınabiliyordu. Tüm bu bölgelerin zenginlikleri de yine bu yol sayesinde Asya’nın her yanına ulaştırılabiliyordu. Bir başka deyişle askerler, İpek Yolu’nun doğmasına yol açarak, aslında bir zamanlar “ekonominin gazına” bile basmışlardı.
Yüzyıllar önce dünya ticaretinin ana hatlarından birisi olarak, küresel ekonominin gelişmesinde önemli rol oynayan bu hat giderek önemini yitiriyor, yerini, ayrıntılarını daha önceki Yeni Rota Büyük İskender’in Yolu (22/09/2023) başlıklı yazımda yazdığım hatta bırakmaya hazırlanıyor. Daha sonra, Biden ve Putin’in Orta Doğu ve Çin ziyaretleri (18/10/2023) başlıklı yazıda da, İsrail’in insanlık dışı saldırılarıyla tüm dünyada büyük tepki çeken Orta Doğu’daki ağır tablonun bir ucunun da bu yeni rotaya dayandırıldığını anlattım.
Husiler Galaxy Leader’i Türkiye’den Hindistan’a giderken işgal etti
Son günlerde tanık olduğumuz yeni gelişmeler de, söz konusu yeni hattın ayrıntılarına ilişkin yeni ipuçlarını da içinde barındırıyor. İsrail’in hastane, baraka, çadır gözetmeksizin, Gazze’ye saldırıları acımasızca sürerken, 19 Kasım günü bir haber geldi; İsrailli bir iş insanının sahibi olduğu, Japonya merkezli bir şirketin işlettiği, Bahamalar bandıralı yük gemisi Galaxy Leader, Türkiye’deki bir limandan Hindistan’a giderken, Süveyş Kanalı’nı geçtikten sonra, Kızıl Deniz’de Yemen’deki Husiler tarafından işgal edildi.
Bu gelişme, özellikle Avrupa’daki birçok limanda ve fabrikada yaşanan protestoların, farklı bir platformda devamı gibi görünebilir. Bildiğimiz gibi, Avrupa’nın birçok ülkesinde liman işçileri, İsrail limanlarına yük taşıyacak gemiler için hizmet vermeyi, birçok fabrikada da işçiler İsrail’e yollanacağını bildikleri silah ve mühimmat üretimini reddettiler.
Buna karşılık, İsrail’in vahşi saldırılarını protesto edenler, birçok ülkeden mal ve mühimmat taşınmasını engellerken, liman kayıtları Türkiye’den İsrail’e ticaretin kesintisiz sürdüğünü gösteriyor. Ekonomist Mustafa Sönmez’in, resmi kayıtlardan derleyerek, X (Twitter) üzerinden yayınladığı veriler, Türkiye’den İsrail’e yalnızca saldırının yapıldığı ekim ayında 282 milyon dolar ve 10 aylık dönemde de toplam 4.4 milyar dolarlık ihracat yapıldığını gösteriyor.
Olayın duyulmasının ardından, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun ofisinden yapılan açıklamada, gemide İsrailli bulunmadığı ve İsrail’in geminin mülkiyeti ya da işletilmesiyle bir ilgisinin olmadığı belirtildi ve “Bu, İran’ın özgür dünya vatandaşlarına yönelik saldırganlığının tırmanışını temsil eden ve küresel nakliye yollarının güvenliği açısından uluslararası sonuçları olan bir başka İran terör eylemidir” denildi.
Çin’in “İpek Yolu”na rakip rotanın ayrıntıları daha da açık ortaya çıkıyor
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kanaani de 20 Kasım günü düzenlediği basın toplantısında, geminin Yemen’deki Husiler tarafından ele geçirilmesinde İran’ın parmağı olduğu yönündeki iddiaları yalanladı, İsrail’in dikkatleri Hamas karşısında yaşadığı “onarılamaz yenilgiden” başka yöne çekmeyi amaçladığını söyledi.
Bu gelişme ve ardından yapılan açıklamalar elbette, küresel ekonomi için oldukça riskli olarak gösterilen İsrail saldırılarının yarattığı insanlık dramını gölgelemiyor; ancak, saldırıların en başında aralanan ve gözden çıkarılan Çin’in “İpek Yolu”na rakip olarak geliştirilen yeni rotanın ayrıntıları da, son Husi eylemiyle daha da açık ortaya çıkıyor.
Sözünü ettiğimiz geminin, Türkiye’den çıkıp Hindistan’a gitmek için, Kızıldeniz’de yol almakta olduğunu biliyoruz. Bir başka deyişle, Galaxy Leader Türkiye’den Akdeniz’e açıldıktan sonra Süveyş Kanalı’nı geçerek Kızıldeniz’e geçtikten sonra, Arabistan Yarımadası boyunca ilerleyecek, Yemen Denizi’ne çıkacak, oradan da Umman Denizi’ni aşarak, Hindistan’a ulaşacaktı.
Kanalın kazılması için 520 gömülü nükleer patlama öngörüyordu
Son günlerde, Avrupa’nın bazı ülkeleriyle, İsrail ve Hindistan medyasına bakılırsa, geminin kaçırılmasıyla gündeme gelen Kızıldeniz’in güvenliği de, söz konusu yeni rota için büyük önem taşıyor. Bilindiği gibi, İsrail’in en güney ucu da, Sina Yarımadası’nın doğusundaki Akabe Limanı’na ulaşıyor. Tıpkı Sina Yarımadası’nın batı tarafındaki Süveyş Kanalı gibi, Akabe limanı da Yarımada’nın doğu tarafından, Mısır’ı baypas ederek Kızıldeniz’e ulaşıyor.
Buradan hareketle, İsrail’in Gazze Şeridi üzerinde tam kontrol sağlamak ve bu amaçla, ilk saldırıyla kavgayı başlatmış gibi görünen Hamas’ı ortadan kaldırma hareketinin, 60 yıl sonra Ben-Gurion Kanalı Projesi’nin yeniden gündeme getirilmesinin yolunu açmak olabilir. İsrail’in kurucusu ve ilk başbakanı olan David Ben-Gurion’un adını taşıyan Ben-Gurion Kanalı Projesi, ABD ve Avrupa’yı Hindistan’a bağlaması öngörülen yeni ekonomi hattının da önemli bir geçiş noktası olmaya aday görünüyor.
Negev Çölü’nden geçerek Akabe Körfezi’ni Doğu Akdeniz’e bağlayacak ve Mısır’ın Süveyş Kanalı üzerindeki hakimiyetine meydan okuyacak bir kanal açılmasını sağlayacak Ben-Gurion Kanalı, gizliliği kaldırılan 1963 tarihli bir ABD hükümeti memorandumunda yer alıyordu. ABD Enerji Bakanlığı’nın 1993 yılına kadar gizli kalan Temmuz 1963 tarihli memerandumda, Lawrence Livermore Ulusal Laboratuvarı’ndan H. D. Maccabee, Negev Çölü’ndeki tepelerden geçecek bir kanalın kazılması için 520 gömülü nükleer patlamanın kullanılabileceğini öngörüyordu.
Süveyş Kanalı’nı atlayarak Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayacak alternatif bir rota sunması öngörülen Ben-Gurion Kanalı’nın temel amaçlarından birisi de, gerçekleşmesi halinde bu projenin Mısır’ın Asya-Avrupa arasındaki en kısa ticaret yolu üzerindeki tekelini kırarak küresel ticaret dinamiklerini yeniden şekillendirmesi olarak belirlenmişti.
osman@senkul.com