Cenk Başlamış
Joker gibi bir kavramdır “dış düşman”, elverişlidir, kullanışlıdır, her zaman geçer akçedir. Bireylerin de, kurumların da, ülkelerin de düşmanları vardır, kimi zaman gerçek, kimi zaman hayali. Başarısızlığa kılıf arıyorsunuz “hayali dış düşman” idealdir, her taşın altından onu çıkarırsanız sorumluluktan kolayca kurtulur, öfkenin kendinize yönelmesini engellersiniz.
Fenerbahçe’de de durum farklı değil.
Kulübün 115 yıllık tarihinde Ali Koç kadar büyük destekle gelen, kendisine neredeyse açık çek verilen ama umutları bu kadar kısa sürede tüketen başka bir başkan var mıdır acaba?
2018 seçimlerini kazandığında işinin kolay olmadığını herkes biliyordu, sonuçta ülke futbolunu yönetenlerin 2011’den beri kulüple bir sorunu vardı. Ama gelinen noktada ne Fenerbahçe’nin haklarını savunabildi ne de kendisinden beklenen liderliği gösterebildi. Oysa, tek bir işaretiyle arkasından yürümeye değil, koşmaya hazır milyonlar vardı.
Maalesef, işler kötü gidince başkalarını suçlamak yaygın bir yöneticilik anlayışı.
Dikkat ediyorum, Koç da uzun süredir her konuşmasına kendisine kurulan kumpaslardan yakınarak başlıyor.
Ama son açıklaması artık bardağı taşıracak cinsten:
“… Sayın Aziz Yıldırım’a gelmek istiyorum. Kendisi ameliyat olmuş. Acil şifalar diliyorum. Keşke ameliyat olmasaydı. Çok söyleyeceğim şeyler vardı. Defalarca söylememe rağmen karşıma çık aday ol. Geldiğimiz günden beri arkamızdan işler çevirip, altımızı oyup… Onların niyetleri, tek dertleri pes etmem. Çünkü 2018’deki sonuçları hazmedemediler…”
Bu sözler en azından iki nedenle yakışıksızlık ve saygısızlık:
Birincisi, ağır bir ameliyat geçirmiş Yıldırım’a hasta yatağında bu şekilde saldırmak bel altı vurmak demek.
İkincisi, bu açıklamayı yaptığı tarih 4 Nisan yani Fenerbahçe otobüsünün kurşunlanmasının yıl dönümü. Yıldırım da otobüsün kurşunladığı gün kulübün başkanlık koltuğunda oturan kişi.
Sadece Türkiye’de değil, bütün ülkelerdeki siyasi partilerde, derneklerde, diğer toplum kuruluşlarında iktidardakiler yerleri korumak, muhalifler de onları indirmek için mücadele verir.
Eğer gerçekten ahlak ve mantık sınırları dışına çıkan bir mücadele, Koç’un söylediği gibi bir “alt oyma” ya da “arkadan iş çevirme” durumu varsa o zaman çıkar lafı dolandırmadan yapılanları camiaya anlatırsınız. Anlatmayacaksanız da lafın kıyısında dolaşmaz susarsınız.
Fenerbahçe delegeleri Koç’u Yıldırım’la kan davasına tutuşsun, gölgesiyle kavga etsin, Twitter’da trol kovalasın diye başkan seçmedi.
Kulübü kurumsal bir kimliğe kavuştursun, haklarını savunsun, ezdirmesin, daha büyütsün diye oy verdi.
Ama onu başkanlığa taşıdıkları için camianın bir kesimi tarafından neredeyse aforoz edilen 16.092 kişinin büyük bölümü çoktan pişman oldu.
Koç, geçen yılki seçimlerde oyunun 16 binden altı bine düşmesiyle verilen mesajı almadı, almak istemedi, bunun “Pirus Zaferi” olduğunu göremedi, doğru yolda yürüdüğüne inanmaya devam etti.
Kulübün haklarını savunmak yerine dikkatini ve enerjisi başka yerlere yönlendirdi. Gazetecilerin karşısına çıktığında ilk sözü Fenerbahçe’nin hakkını yiyenlerden nasıl hesap soracağı değil, kendisine karşı savaş açtığını iddia ettiği “Norveç’teki troller” oldu.
2021 seçimlerinden önce, “Seçildiğimiz takdirde hatalarımızdan ders çıkardığımızı göreceksiniz. İkinci dönem çok daha farklı olacak” demişti.
Değişen bir şey olmadığı kısa sürede ortaya çıktı.
İşi “dış düşman”a bırakmadı, kendi kendini tüketti.