20 yıldır anlatmaya çalıştığım ama anlatamadığım şeyi yeniden anlatmaya çalışacağım.
Ernesto Che Guevera ile Recep Tayyip Erdoğan halkın gözünde aynı kişidir.
Bunu okuyunca çemkiren sağdaki ve soldaki yobaz dogmatikleri görür gibiyim, zaten ideoloji doğası gereği yobazdır. Çünkü her ideolojinin temel amacı tüm toplumu kendi tespitleri doğrultusunda etkileyip öyle yaşanmasını sağlamaktır. Oysa dünyada her ortamda ve her zaman doğru felsefi düşünceler yoktur, olamaz çünkü insan hatayı doğasında barındırır ve insana ait hiçbir şey kusursuz değildir.
Bu nedenle ben doğru veya yanlış kendi düşüncemi öne çıkarmayı doğru bulurum, her düşündüğüm doğru diye bir iddiam yok. Ama yanlış düşünüyorsam ve diğer düşüncelere hoşgörülü isem zaten biri çıkıp bana doğruyu anlatacaktır. Ben de ikna olurum, zaten demokrasinin temeli budur, bu yüzden değişmeyen, gelişmeyen hep aynı kalan her ideoloji faşistliktir ve kendi fikrine değer vermeyen insanların oluşturduğu toplumlarda faşizm kaçınılmazdır. Nerede çokluk orada b… sözü Doğulu yaklaşımıdır, doğrusu çoğulcu fikir, çoğulcu toplumdur.
Şimdi gelelim konumuza…
Elbette Che ve Recep Tayyip Erdoğan dünyayı çok farklı açılardan görüyor, benzer oldukları şey ise aynı tabana hitap ediyor olmaları. Çok farklı şekillerde aynı tabanı temsil edip onların iyi yaşaması için çaba gösteriyorlar veya öyle olduğuna inanılıyor.
Che’yi takip eden insanlar da Recep Tayyip Erdoğan’ı takip eden insanlar da aynı sınıfın işçi sınıfının veya yoksul kesimin üyeleri ama sınıf bilinçleri yok. Fakat bekledikleri şey belli; kurtarılmak. Che’yi takip edenler de asla işçi değildi tamamı yoksul köylülerdi.
İşte Recep Tayyip Erdoğan bu ihtiyaca karşılık veriyor, bu ihtiyacı yönetiyor, temsil ediyor ve halk ondan yana duruyor.
Eğer Türkiye’de bir sol parti varsa o da AKP’dir, evet ideolojik olarak değildir ama uygulama olarak öyledir.
Seçmen muhalefete bakınca ne görüyor biliyor musunuz?
Onu yok pahasına çalıştıran patronu, tersanede iş güvenliği tedbiri almayan tersane sahibini, onu donuna kadar sömüren toprak ağasını, ona düşman devlet görevlisini, kendi ilaçsızlıktan kırılırken parası var diye zengine bin takla atan doktoru, ez cümle yaşamında ona eziyet veren, aşağılayan her şeyi görüyor.
Sonra da beni korusun diye gidip Recep Tayyip Erdoğan’ a oy veriyor.
Bu muhalefet yapısı değişmedikçe yaşadığı sürece Recep Tayyip Erdoğan iktidar olur, zaten halkın gözünde AKP diye bir şey yok, o sadece Erdoğan’ın bir tamamlayıcısı, o kadar.
Bizim muhalefetimiz muhalefet değil milliyetçi cephe; statükocu, devletçi, zengin yanlısı CHP orada, Kürt faşizmi orada, Türk faşizmi orada, yeşil faşistleri bile var. Bir tek TİP, o da ne Althusser biliyor ne de Gramschi, daha ikna etmesi gereken bir toplum olduğunu bir kenara bırakıp en absürt, en uçta kavramları toplumun kabul etmesini bekliyor. Oysa solun Türkiye’deki ilk odağı paylaşım olmalıdır, cinsel özgürlük vs. sonraki hikayelerdir.
Din, eğitim, devlet, ekonomi ve devlet, iş birliği gibi kavramları okuyup öğrenmeleri gerekiyor. Sol elini kaldırıp süslü laflarla bağıra bağıra konuşunca solcu olunmuyor. Solculuk bir davranış biçimi değil bireysel bir devrimdir. Kendi devrimini yapıp tüm insanları kucaklamayan insanlar solcu olamaz.
Kıssadan hisse: Bu muhalefet yapısı ile bundan sonraki tüm seçimleri Recep Tayyip Erdoğan kazanır.