Bugünkü ekonomik durumumuzu ve yaşadığımız sıkıntıları, güncel ekonomik verilerle; döviz kuru, faiz oranları, enflasyon oranları ve büyüme rakamları gibi göstergelerle izaha kalkıştığımız zaman, iyi kötü bir resim ortaya koyabilmekteyiz.
Ancak bugün Türkiye ekonomisinin neden yaşadığımız sıkıntılarla boğuştuğunu doğru biçimde ortaya koyabilmek, büyük resmi görebilmek için sanırım oldukça gerilere gitmeye, uzun vadeli ekonomi tarihimize bakmaya mutlaka ihtiyacımız var.
Sanayi Devrimi süreci başlamadan önce, Osmanlı topraklarında ve özellikle Anadolu’da, ağırlıklı olarak kırsalda yaşayan ve tarımla iştigal eden bir nüfus yapısı ve ekonomik yapı hakimdi. Kentlerde ise ekonomik görünüm, loncalar şeklinde örgütlenen esnafın küçük işletmeler olarak yaptıkları üretime dayanıyordu. Bu sırada ülkemiz dışında, özellikle pamuklu dokuma şeklinde üretilen ve oldukça kaliteli olan Hint kumaşları ki; bulunmaz Hint kumaşı deyiminin de ortaya çıkmasını sağlamıştır, başta Osmanlı toprakları ve Avrupa ülkeleri olmak üzere, dünyanın pek çok noktasına satılmaktadır.
Birinci Sanayi Devrimi’nin başlarında İngiliz işletmecileri, geliştirilen makineler eliyle pamuklu Hint kumaşlarının taklitlerini, seri üretim sayesinde son derece ucuz ve çok miktarda üretmeye başlamışlardır. Bununla birlikte yerli tekstil üretiminin korunması için, söz konusu malların ithal edilmesini de yasaklamışlardır. Bu durum İngiliz tekstil sanayinin hızla gelişmesini, ciddi boyutlarda sermaye birikimini ve tekstil üretiminin ağırlık merkezinin Hint Yarımadası’ndan Avrupa’ya kaymasını beraberinde getirmiştir.
Yüzyıllar boyunca Osmanlı idarecilerinin ekonomiye bakışı, tedarik ve tüketim yönlü olmuş, darlık çekilmemesi, her türlü ürünün rahatça bulunabilmesi için gerekli önlemler alınırken, bu çerçevede serbest ithalat rejimi benimsenmiş, hatta belli ürünlerin ihraç edilmesine yasak getirilmiştir.
İngiltere’de kömürün enerji üretiminde yoğun olarak kullanılmaya başlaması ile birlikte, sürdürülen yerli sanayiyi korumaya dönük ekonomik politikalar ve sürekli büyüyen mal ihracatı sayesinde, İngiltere’de hızlı bir büyüme ve kalkınma süreci yaşanmıştır.
Bu süreç boyunca, yer yer büyük çiftliklere de rastlanmakla birlikte ağırlıklı olarak küçük çaplı tarım işletmeleri ve gene küçük çaplı esnaf loncaları halinde faaliyet gösteren Osmanlı ekonomisi, özellikle Avrupa kaynaklı seri ve ucuz üretim ve de ülkemize yapılan ihracatın etkisiyle sürekli olarak zayıflamıştır. Ta 1500‘lü yıllardan itibaren yabancı tüccarlara verilmeye başlanan ticari imtiyazlar, yıllar boyunca yoğunlukları artarak ve çeşitlenerek sürmüş, sonuç olarak rekabet gücünü hızla yitiren Osmanlı ekonomisi çok yetersiz bir noktaya gelmiştir. Bu dönem sonunda 20. yüzyıl başlarında, 1. Dünya Savaşı öncesinde siyasi otoriteyi eline geçiren İttihat ve Terakki Partisi yönetiminin, ekonomiyi düze çıkarma, yerlileştirme ve millileştirme çabaları ne yazık ki istenilen sonuçların çok azını verebilmiştir.
Bütün bu dönemde başta İngiltere olmak üzere bir çok Avrupa ülkesi, hızla sanayileşir ve kalkınırken bir yandan da, gerek sanayi üretimi için ham madde bulmak ve ürünlerini pazarlayabilmek için, sömürgeciliğin bir sonraki adımı emperyalizm aşamasına geçmişlerdir ki, 1. Dünya Savaşının asıl sebebinin söz konusu emperyalist ülkeler arasındaki çıkar çatışmasının olduğu bilinmektedir.
Savaş ve ardından yaşadığımız Kurtuluş Savaşı sonrasında kurulan Cumhuriyet’in başlarındaki ekonomik vaziyetimiz özetle şöyledir:
Yaklaşık 13 milyonluk nüfusu ağırlıklı olarak kırsalda yaşayan ve dolayısıyla tarımla geçinen, sanayileşmesi zayıf kalmış, başta demiryolları şirketleri olmak üzere mevcut sanayisi çoğunlukla yabancı sermayenin elinde bulunan ve Osmanlı borçlarını da devralmış olan bir ekonomi manzarası vardır. Bu tarihten itibaren günümüze kadar olan ekonomi maceramız, önümüzdeki hafta yazacağım yazımın konusudur…
MR: Manyetik rezonans görüntüleme