Doğadaki canlıları türlerine göre “biz ve onlar” ya da insanlar, bitkiler ve hayvanlar olarak nitelendirip ayrı ayrı yerlere koyuyoruz.
Hayvanlarla bitkiler arasında bir çeşit hiyerarşik yapı bulunsa da “ben ve onlar” diye bir mantık olmadığı aşikar. Nesnel dünyada insan hariç herhangi bir canlı türünde ego olmadığı için ne bitkiler ne de hayvanlar her daim kendilerine en iyisine layık görür. Bunun sebebi ise benlik bilincidir. İç güdüleri ile hareket eden hayvanlar ego anlayışına sahip değillerdir ve insandaki gibi bir nefis duygusundan uzaktırlar.
İnsanın kişiliğin tüm yönlerinin ahenk, bütünlük veya olgunluk içinde olması ondaki benliğin olgunlaştığının göstergesidir. Tersi bir durumda ise benlik bilincinden yoksun dürtülerinin, egonun tutsağı olmuş bir kişilik tarzı ile karşı karşıyayız.
Klasik anlamda ego ile ilgili bilindik hikayede öğrenci bilgeye sorar:
“Usta ego nedir?”
Bilge yüzünü buruşturarak öğrenciye dönüp: “Bu ne biçim soru. Böyle bir soruyu ancak cahiller sorar. Hiç mi bir şey öğrenemedin bugüne kadar?” der.
Öğrenci dağılır, allak bullak olur, utanç, şaşkınlık ve öfkeden kıpkırmızı olmuştur.
Bilge babacan bir şekilde güler, bir elini öğrencisinin omuzuna koyarak şöyle der: “Evlat işte ego budur!”
İşte bu duyguda, düşüncede olan insan sıkışmışlık, kuşkular, yalnızlık ve önemsizlik duygularıyla ezilmiş, çaresiz bir varoluş hissiyatı içindedir. İnsana içinden çıkılması zor bir durumda olduğunu hissettiren yitirilmiş duygulardan, kendisinden ve diğerlerinden çok uzaklara gittiği bir dönemdeyiz. İnsanı manipüle eden, engelleyen, sıkıntı veren anlamsızlık duygusunun en büyük sebebi ego olsa gerek. Bu ego merhametli bir insan olmamızı imkansızlaştırır, gelişmemizi etkiler, mantıklı hareket etmemizi engeller, insanları yargılamamıza, mutsuz olmamıza neden olur. Ego insanı anlama, kavrama, hissetme, düşünme, belli bir varlığa, bir nesneye ya da evrensel bir değere doğru sürükleyip bağlayan mantığı, varoluşun insan tarafından farkındalığa duyulan ihtiyaca dönüşmesini engeller.
İnsan varoluşundaki sebebi unuttuğunda, özden uzaklaşıp başka egolar ile bir araya geldiğinde özünün çok ötesine ve uzaklara gittiğinde kafası, ruhu, yüreği çok karışır. Birbiri üzerinde etkisi bulunan ego durumlarından dolayı hayatındaki her şey paramparça, dağınık, yapboz oyunu gibi parçalar halindedir.
Evreni ,doğayı anlayabilmek, farkındalığa ulaşabilmek önce kişinin bu evrenin bir parçası olduğunu kabul etmesi gerekir. İnsan dürtülerden, hedonist bir anlayıştan, hazdan ve narsisizmden uzak durduğu sürece egosundan arınır. Sevgi ve bilgi ile farkındalığı yakalayarak iç dünyasına seyahatte bulunabilir. Ben yani ego bencildir, çıkarcıdır. Aklınıza gelebilecek bütün olumsuzlukların altında ego vardır.
Beni ben yapan her özelliğim kim olduğumu gösterir. Beni herkesten ayıran farklılığım dış görünüşüm değil, düşüncelerim, yaşayış tarzım ve duygularımdır. Kendini her anlamda
tanıyan birinin olduğunu düşünmüyorum. Çünkü öyle varlıklarız ki her geçen gün değişebiliyoruz. Evrensel nitelikte olan değerler değişmediği halde biz sürekli ani duygu ve düşünce problemleri yaşıyoruz.
Fakat şöyle bir gerçek var ki bizi biz yapan insani değerler kolay kolay değişmez. Kendini, ne istediğini bilen hayatına gerçekliğine ve ben bilincine bir anlam katmış olur.
Kimlik, karakter, mizaç ve huy ben olgusunu oluşturur. Benim anladığım kadarıyla ile ”BEN” insanın kişide kalıtsal, doğuştan var olan davranışlardır. Bireydeki bedensel, duygusal ve zihinsel etkinliğine çevrenin verdiği önem ve değerlerdir. Benimsenen bu değer yargıları, insanın kendine özgü fiziksel ve ruhsal bütünlüğü ”BEN”dir.
Ben olmayı belirleyen en önemli şey zihinsel özelliğimiz, duygu ve hislere sahip olma kapasitemizdir. Ben bilinci insan geçmişten ders çıkarma, geçmişini hatırlamadır.
Kişi soyut düşünme, dil kullanma, ahlaksal, estetik ve dinsel yargılarda bulunma yeteneğine sahipse kendine özgü, özel bir benliği olduğunu ve bu benliğin özüne bağlantılı olarak bir ruh taşıdığının bilincine varır. İnsanlar vardır, dünyanın kendi etraflarında döndüğüne inanır.
Kendileri olmasaydı diğerlerinin de bir kıymeti kalmayacağını düşünürler. Önemli ve vazgeçilmez olduklarını düşünen bu kişiler övgüyle egolarını beslerler.
Aşağıdaki hikaye egosuz var olmayı çok güzel anlatıyor:
Adam sevdiği kadını evine gider, heyecanla zile basar.
Kadın kapıyı açmadan sorar:
– Kim o? Kim var orada ?
Kadının sevgilisi “ben varım” der.
Kadın:
-Şimdi git, kusura bakma burada ikimize yer yok.
Sevgili gider. Bir süre sonra tekrar gelir. Zile tekrar basar ve kadın sorar:
– Kim o? Kim var orada?
Adam çok anlamlı bir cevap verir:
-Sadece sen varsın sevgili.
Kadın kapıyı açar…
İnsanı gerçek benliğiyle birleştiren, huzur veren, içimizdeki tüm negatif sesleri susturup sessizliğe odaklandığımızda ego yaratıcı bir güç haline sevgi ile gelebilir. Egoyu motive edebilecek güç aşktır…