“AK Parti Genel Başkan Vekili Efkan Âlâ, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘Kopenhag Kriterlerini gerekirse Ankara Kriterleri yapar, yine yolumuza devam ederiz’ sözünden hareketle 2028’e kadar tamamlanacak yeni bir reform hazırlığı yaptıklarını söyledi.”
Medya, AKP’nin yeni bir reform paketi hazırlığında olduğunu Efkan Âlâ’nın açıklamalarına atfen bu tür başlıklarla duyurdu.
Efkan Âlâ, Avrupa Birliği müktesebatında olan ve Türkiye’nin yararına reformların da hayata geçirileceğini belirtmiş. Birçok alanda yapılacak ince işçilik gerektiren reformlara ilişkin partideki birimlere ve bakanlıklara tek tek görev verildiğini söylemiş.
Efkan Âlâ’nın açıklamaları beni yıllar öncesine götürdü. Rahmetli Erbakan’ın imzasıyla yayınlanan 9 Nisan 1997 tarihli bir Başbakanlık Genelgesi ile İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu oluşturulmuştu. Kurul’un Başkanı İnsan Haklarından sorumlu Devlet Bakanı idi. Kurul üyeleri, Başbakanlık, Adalet, İçişleri, Dışişleri, Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlığı müsteşarlarıydı. Kurul’a bu bakanlıkların mensuplarından oluşan bir Sekreterya destek hizmeti sunuyordu. Ben de orada Sekreterya Başkanı olarak görevlendirilmiştim.
O yıllarda da, siyasiler “Kopenhag Kriterlerini gerekirse Ankara Kriterleri yaparız” sözünü pek severlerdi. Ancak “Ankara Kriterleri”nin neleri kapsadığı üzerinde pek durulmazdı. Kimse de sormazdı “Ankara Kriterleri” neleri kapsıyor diye.
O yıllar koalisyon yıllarıydı. İlk Başkanı Devlet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk Üst Kurul’a çok önem verirdi. Ardından atanan bakanlar ise, başka konularla da ilgilenmek durumunda kaldıklarından Üst Kurul’a fazla zaman ayıramadılar. Kurul düzenli toplanamaz hale geldi.
Ancak Sekreterya olarak biz görevimizin başındaydık. Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı’nın gözetiminde çalışmalarımızı sürdürüyorduk. Bu çerçevede Müsteşar Yardımcısı’nın imzasıyla tüm ilgili bakanlıklara bir yazı gönderilerek Türkiye’de insan haklarının güçlendirilmesine, geliştirilmesine yönelik önerileri sorulmuştu. Benzer bir yazı üniversitelere ve insan hakları ilgili sivil toplum kuruluşlarına da gönderilmişti. Başbakanlık’tan gelen bu yazıyı önemseyen Bakanlık, üniversite ve sivil toplum kuruluşlarının önerilerini Sekreterya’ya iletmişti.
Sekreterya bu önerileri değerlendirerek, Türkiye’de insan haklarının güçlendirilmesi, geliştirilmesi amacıyla atılması gereken adımlar hakkında “İnsan Hakları Gündem 2000” başlıklı bir rapor hazırladı. (*) Rapor, Türkiye’de demokrasiyi daha güçlendirmeye, insan haklarını daha geliştirmeye yönelik Anayasa’da ve yasalarda yapılmasında yarar görülen değişiklere ve idari düzenlemelere ilişkin yol haritası mahiyetindeydi. Rapor hazırlanırken, sorunlara çözüm arayışlarında öz güvene dayalı öz eleştirel bir yaklaşım sergilenmişti.
Bu rapordan önce, Devlet Planlama Teşkilatı’nın 8’inci Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlık çalışmalarında yararlanıldı. Açıklandığında kamuoyunda büyük ilgi uyandıran rapor, gözden geçirilerek Üst Kurul tarafından 21 Haziran 2000 tarihinde “Kopenhag Siyasi Kriterleri Işığında Türkiye’nin Alması Gereken önlemler” adı altında bir rapor haline getirildi. Ardından rapor, 21 Eylül 2000 tarihli Bakanlar Kurulu toplantısında görüşülerek, bazı ufak değişikliklerle referans ve çalışma belgesi olarak kabul edildi.
Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye sunduğu Katılım Ortaklığı Belgesi ışığında belirlenen Ulusal Program’ın hazırlanması sırasında bu rapordan yararlanıldı. AKP’nin ilk iktidar yılları dahil izleyen yıllarda Türkiye’nin demokrasiyi daha güçlendirmeye, insan haklarını geliştirmeye yönelik atılan adımlar esas itibarıyla bu raporda yer alan öneriler doğrultusunda idi. Örneğin, Milli Güvenlik Kurulu’nun hükümete tavsiyelerde bulunan bir kurula dönüştürülmesi, Kurul’daki sivil üyelerin sayısının artırılması, MGK Genel Sekreteri’nin sivil olması bu raporda önerilmişti.
TBMM’nin o tarihlerde gerçekleştirdiği insan hakları ve hukukun üstünlüğünü ön plana çıkaran Anayasal ve yasal düzenlemelere de öneri olarak bu raporda yer verilmişti. Bu bağlamda raporda, 1982 Anayasası’nın temel hak ve özgürlüklerle ilgili bazı maddelerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ilkeleri doğrultusunda yeniden düzenlenmesi, ayrıca çeşitli yasalarda değişiklikler yapılarak ifade özgürlüğünün sınırlarının genişletilmesi öneriliyordu. Bu öneriler de zaman içinde gerçekleşti. Sekreteryanın bu çalışmasına en fazla katkıda bulunan Bakanlıkların başında Adalet ve Dışişleri bakanlıkları geliyordu. Bazı sivil toplum ve meslek kuruluşları da değerli katkılarda bulunmuşlardı.
Bunları neden hatırlatıyorum?
Aradan çeyrek asra yakın bir zaman geçti. Dünü çabuk unutuyoruz. Dün yapılanları da. Bugünlere belirli aşamalardan geçerek gelindiğini de. Efkan Âlâ, ince işçilik gerektiren reformlara ilişkin partideki birimlere ve bakanlıklara tek tek görev verildiğini söylemiş. Bu görevlendirmenin 31 Mart seçimlerinden alınan dersler çerçevesinde gerçekleştiği anlaşılıyor.
Efkan Âlâ, İstanbul Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu, valilik, Başbakanlık’ta müsteşarlık yapmış bürokrat kökenli bir siyasetçi. Devleti, bürokrasiyi iyi bilir, tanır. AKP’nin ilgili birimlerinin reform yapılması istenen alanlarda ne ölçüde donanımlı bilmiyorum. Keza bakanlıkların bulunabilecekleri katkılar konusunda da kuşkularım var. Yukarıda yazdım. İnsan Hakları Gündem 2000 başlıklı çalışmayı gerçekleştirirken öz güvene dayalı öz eleştirel bir tutum izlemiştik. Günümüz koşullarında bakanlıklar böyle bir tutum takına bilirler mi? Kuşkuluyum.
Âlâ’ya önerim, çalışmaları sırasında ilgili sivil toplum kuruluşlarının, üniversitelerin vs. de görüşlerine başvurmalara ve bu kuruluşların görüş ve önerilerini önemsemeleri, dikkate almaları.
Bu vesileyle kendi görüş ve önerilerimi yazayım:
2017’de antidemokratik anayasa değişikliği yapan AKP”nin önceliği mevcut Cumhurbaşkanlığı Sistemini değiştirmek olmalı. Yıllardır yaşanan sorunların temelinde “Tek Adam Sistemi” yatmakta. Bu sistemin yerine gözden geçirilmiş “Parlamenter Sistem”e geçiş konusu masaya yatırılmalı. Bu mümkün görünmüyorsa “Yarı Başkanlık Sistemi” tartışmaya açılmalı.
AKP’nin bu yöndeki önerilere olumlu yaklaşması, diğer partilerin anayasa çalışmalarına katkıda bulunma yolunu açacak
AKP, kuvvetler ayrılığına, hukukun üstünlüğüne dayanan bu sistemlerle ilgili olarak önümüzdeki süreçte bir tartışma ortamı yaratmalı.
Önümüzdeki süreç son derece önemli. Mevcut sistemin ileride ülkeyi ne maceralara sürükleyeceği bilinmez.
Sistem esas itibarıyla Erdoğan’ın beklentilerine göre tasarlanmış. Bu sistem Erdoğan’ın görev süresi dolmadan önce tarihe gömülür, yeni sistem üzerinde prensip mutabakatına varılırsa ülkenin önü açılır. Toplumsal barış güçlenir. Demokrasiyi güçlendiren, hukukun üstünlüğünü güvence altına alan, insan haklarını geliştiren vs. adımlar daha kolaylıkla atılır. Cumhurbaşkanının konumu, görev ve yetkileri, seçim süresi vs. yeni esaslara bağlanır.
2028’e kadar mevcut sistem değiştirilmez, “altın yılı”, “gümüş yılı” gibi pırıltılı adlar altında gerçekleştirilecek göstermelik, göz boyayıcı reformlar ile yetinilirse, yapılacak seçimlerin sonucunun AKP için hüsran olacağı göz ardı edilmemeli.
(*) Kamuoyunda “Demirok Raporu” olarak da biliniyor.
Fotoğraf: demokrathaber.org