Uzak geçmişte büyük bir güç olsa da İspanya Avrupa Birliği’nin (AB) ne siyasi ne ekonomik ne de askeri anlamda lider ülkeleri arasında yer alıyor.
Yani İspanya, Almanya’nın veya Fransa’nın ya da artık AB üyesi olmayan İngiltere’nin ekonomik gücüne ve siyasi ağırlığına sahip değil. Ama ister Barselona olsun, isterse Sevilla ya da Malaga, bu ülkeyi gezerken iyi örgütlenmiş bir devlet yapısına tanık oluyorsunuz. Öyle görünüyor ki, İspanyol devleti öyle kağıt üzerinde değil, gerçek anlamda ülkeyi halk adına, halk için yönetiyor. Belki aldatıcıdır ama en azından kısa süren bir gezinin bıraktığı izlenim bu. Halkının refahını düşünen, tarihine sahip çıkan ve rasyonel hareket eden bir devlet. İspanya’yı gezerken kaçınılmaz olarak karşılaştırmalar yapıyor, Türkiye’de nasıl bir kaos içinde yaşadığımızı ve hayatımızın ne kadar zor olduğunu daha iyi anlıyoruz.
Garip gelebilir ama İspanyol halkında Akdenizlilere, örneğin İtalyanlara ya da Yunanlara özgü heyecan ve çoşku pek yok. Tersine, son derece sakin, sabırlı ve rahat insanlar. Cervantes’in İncil’den bile çok dile çevrilen kitabının kahramanı Don Kişot’un maceracı ruhu değilse de kibarlığı belli ki torunlarına geçmiş… Ne yolda ne de sokakta hatta ve hatta futbol maçında bile bizim alışık olduğumuz karmaşa ve gerginlikten eser yok İspanya’da. Kuyrukta sıranın gelmesini sabırla bekleyen, kendilerine sorulan adresi İngilizce değilse de İspanyolca sonsuz bir iyiniyetle bıkmadan dakikalarca tarif eden insanlar ülkesi İspanya. Aslında o sabrı Barselona’daki Antoni Gaudi’nin ünlü eseri Sagrada Familia‘da bile görmek mümkün. İnsanı bakarken bile yoran binlerce ayrıntıyla süslü olağanüstü kilisenin mimarı Gaudi belli ki çok sabırlıymış. Hatta ve hatta İspanyol sabrını “Paella” gibi bazıları hazırlanması uzun süren yemeklerde de görmek mümkün.
Kısa bir ziyarette İspanya’daki sistemin gerçekten “tıkır tıkır” işleyip işlemediğini anlamak elbette olanaksız ama ortada bir “sistem”in bulunduğu konusunda en küçük şüphe yok. Sistemi işleten ise vatandaşların da desteğiyle devlet. Zaten Türkiye ve Rusya gibi yarı Doğulu yarı Batılı ülkelerle İspanya gibi tümüyle Batılı ülkeler arasındaki en büyük fark yasalarda değil yasaların uygulanmasında. Örneğin, herhalde şimdiye kadar eşi görülmediği için Barselona’da ters yola giren bir motosiklet sürücüsünün ya da taksicinin nasıl bir cezaya çarptırılacağını hayal etmesi bile güç. Bizim satıcıların fiş kesmeme “uyanıklığı” da belli ki İspanya’ya yabancı!
Barselona, Sevilla ve Malaga turistik yerler ama buralarda turistleri malını satmak için taciz eden satıcıları görmek olanaksız. Hiçbir lokanta ya da kafede de müşteri kapma peşindeki çığırtkanla karşılaşmadık. Tersine, garsonundan satıcısına taksicisinden müze görevlisine herkes son derece saygılı, kibar ve ölçülü.
Yaşam kalitesi en yüksek 10 ülke arasında yer alan İspanya’da kişi başına düşen ortalama gelir 29 bin dolar civarında. Ancak ne sokakta yürüyen insanlarda ne de yollardaki arabalarda herhangi bir lüks işareti görmek mümkün; pek çok Avrupa ülkesindeki gibi halkın tercihi park etmesi kolay, küçük, dolayısıyla fazla pahalı olmayan arabalar.
Avrupa’nın en büyük katedrallerinden birine ev sahipliği yapan liman kenti Malaga’nın asıl övünç kaynağı ressam Pablo Picasso. “Malagalı Picasso” olarak da bilinen sanatçının 1881 yılında doğduğu ev günümüzde modern bir müzeye dönüştürülmüş.
Katalonya meselesi
Şu sıralar pek gündemde olmasa da, 1990’ların başında eski Doğu Boku ülkelerinde görülen ayrılıkçı eğilim zaman zaman İspanya’yı da zorluyor.
Kuşkusuz Katalonya’nın bağımsızlık arzusu “Soğuk Savaş”ın bitmesinden çok öncelere uzanıyor. Hele hele şu anda özerk olan 7.5 milyon nüfuslu bölgenin 17. yüzyıldan beri İspanyol hakimiyetinde bulunduğu hatırlanırsa.
9 Kasım 2014’de Katalonya’da “bağımsızlık oylaması” yapıldı. Daha doğrusu, bağımsızlık oylaması niyetiyle başlayan referandum Madrid’den gelen baskılar sonucu vatandaşların sadece görüşünü belirteceği, hiçbir yasal bağlayıcılığı olmayan bir çeşit “anket”e dönüştü.
Oylamada vatandaşların şu soru yöneltildi:
“Katalonya’nın ayrı bir devlet olmasını istiyor musunuz?”
Bu soruya olumlu yani “evet” yanıtı verenlerin bir soruyu daha yanıtlaması istendi:
“Bu devletin bağımsız olmasını istiyor musunuz?”
2.3 milyon kişinin katıldığı oylamada Katalonya’nın ayrı bir devlet olmasına ve bu devletin bağımsızlığını ilan etmesine yüzde 80 civarında destek çıktı.
Peki, klasik gazeteci söylemiyle “sokaktaki vatandaş” bu konuda ne düşünüyor?
Elbette kısa süren ve sadece bölgenin başkenti Barselona’yı kapsayan bir turistik gezide böylesine karmaşık bir konuyu analiz etmek çok zor.
Yine de..
Eğer balkonlara asılan Katalan bayrağı bağımsızlık tutkusunun bir göstergesiyse o zaman Barselonalıların yaklaşık yüzde10-15’inin bağımsız bir Katalan devletinden yana olduğu varsayılabilir. Yani, balkonların sarı-kırmızı bayraklarla donatıldığını iddia etmek zor. (Yine de Barselona sokaklarında merkezi yönetime karşı bir isyan havasını solumak mümkün.)
İyi ama referandumda halkın yüzde 80’i bağımsızlıktan yana oy kullanmamış mıydı?
Aslında asılan bayrak oranı gerçek durumu yansıtıyor olabilir çünkü konuştuğumuz bazı kişiler ideolojik olarak bağımsız Katalonya isteyenlerin yani koyu milliyetçilerin oranının sadece yüzde 10-15 dolayında olduğunu düşünüyor.
O zaman kalan yüzde 65-70’i nasıl açıklıyorlar?
İdeolojik bağımsızlık isteyenlerin aslında çok azınlıkta olduğunu iddia edenler ayrılma arzusunda olanların ekonomik kaygılarla hareket ettiği inancında. Bir Katalan bu konuda, “Halk Madrid’in kasasını vergiyle doldurmaktan ama karşılığında bir şey almamaktan bıktı” diyor.
Söz konusu kişinin kastettiği, Barselona’nın dev turizm gelirleri.
2023 verilerine göre Barselona, Londra ve Paris’in ardından Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerin kentleri arasında en çok turist çeken üçüncü yer. Genel Avrupa sıralamasında ise İstanbul’un ardından dördüncü sırada. Her yıl yaklaşık 12 milyon turist ağırlayan Barselona aynı zamanda dünyada en çok ziyaret edilen 15. kent konumunda. Daha da somut konuşmak gerekirse, 2008 rakamlarıyla 168 milyar euroluk GSYİH ile Barselona AB’nin ekonomik açıdan en güçlü kentleri arasında sekizinci sırada. İşte, kimilerine göre ayrı devlet isteyenlerin hareket noktasını, Barselona’nın yarattığı artı değer oluşturuyor. Katalanların turizm sayesinde elde ettiği büyük geliri Madrid’le paylaşmak istemediği açık.
Ama sonuçta ister ideolojik, isterse ekonomik gerekçelerle olsun halkın kayda değer bölümü bağımsızlıktan yana.
Peki, İspanya’da Katalanlara yönelik bir ayrımcılık var mı?
Konuştuğumuz bir kişi bu konuda, “Başkent Madrid çok farklı insanları barındıran bir metropol olduğu için bize yönelik herhangi bir ayrımcılık söz konusu değil ama başka yerlerde Katalan olduğunuzu öğrenirlerse küçük tatsızlıklar yaşanabilir” diyor.
Tabii, Barselona ile ilgili herhangi bir yazıyı Barcelona Kulübü’nden söz etmeden tamamlamak olanaksız. Dünyada kentiyle bu kadar iç içe geçmiş, bu kadar özdeşleşmiş takım sayısı herhalde çok çok azdır. İspanya dışında da milyonlarca taraftarı, sempatizanı bulunan Barcelona, Katalonya’nın özgürlük ve bağımsızlık arzusunun sembolü, öncüsü durumunda. Katalanların gözünde Barcelona’ya sahip çıkma aynı zamanda bağımsızlığa da sahip çıkma anlamına geliyor. İşte bu nedenle Barcelona’nın maçlarında Türkçeye “Katalonya İspanyol toprağı değildir” diye çevirebileceğimiz “Catalonia is not Spain” pankartı tribünlere sık sık asılıyor.
Yazıyı Katalan lider Artur Mas’ın görüşüyle bitirelim:
“Katalonya, kültürünü ve kimliğini korumak için mücadele vermiş insanlardan oluşan eski bir ülke. Şimdi de geleceğimizi belirlemek istiyoruz. Bu da yasal bağlayıcılığı bulunmayan bir oylamayla değil İskoçya ya da Quebec’teki gibi referandumla olabilir. Amacımız hiç kimseye, hele hele sevgili İspanyol komşularımıza zarar vermek değil kesinlikle. Biz sadece böyle bir referandum düzenleme hakkımızın tanınmasını istiyoruz.”
İspanya ile ilgili diğer gezi yazıları:
https://medyagunlugu.com/keyifli-renkli-hareketli/
https://medyagunlugu.com/paellanin-ana-vatani/