“Kimlik nedir” diye sorulunca çoğumuzun aklına herhalde kimlik kartı gelir.
Gerçekten de kimlik kim olduğumuzu ispatlayan resmi bir belgedir.
Bir diğer tanıma göre ise, kimlik genel anlamıyla kişinin kendi gözünde, ayrıca başkalarının ya da genel olarak toplumun gözünde ne olduğudur. Bunu söylerken bilişsel, zihinsel, fiziksel, bedensel, biyolojik, ruhsal, psikolojik özelliklerin yani başka insanlarda olmayan kişiye özel niteliklerin tümü kastediliyor.
Fark ederseniz değişime açık olan kişinin kendisinin yarattığı bireysel kimliktir. Toplumun bireye hissettirdiği gelenekçi, duygusal bağlar sonucunda oluşan benlik, kimliktir. Doğada insan kendisine “ben kimim” diye soru sormaya başlayan tek canlı türüdür.
Doğada, her yerde var oluşu gerçekleştirmek için bütün türlerde bir kimlik anlayışı vardır. İnsan türü için geçerli olan, doğada yaşayan bütün canlı türleri için de geçerlidir. Fiziki çevre, sağlık şartları, biyolojik miras gibi diğer faktörlerin yanı sıra, tüm sosyal faktörler kimliğin oluşumuna katkı sağlar.
Meyve, sebze ve bitkinin varoluşunu sağlayan yenilebilen ya da tohumunu çekirdek olarak kimliğini içinde barındıran kısmıdır. Bir bitkiyi, meyveyi, sebzeyi var eden, onun en önemli olan çekirdek kısmı en zengin besin değerine yani bir kimliğe sahiptir. Sebze ya da bitkinin mineral, vitamin, besin değeri kimliğini belirlemez. Zaten sebze veya meyvenin yediğimiz kısmı onların kimliğini oluşturmaz.
Okuduğum bir kitapta meyveleri belli kategorilere ayırırken üç ayrı grup üzerinde duruluyordu. Meyveleri aynı dini mantıkla üç ayrı mezhep gibi düşünüp ele aldığımda küme meyve dediğimiz Katolik, bileşik olan Ortodoks, basit meyve dediğimizde ise Protestan anlayışı ifade eden ayrı ayrı gruplar düşünüyorum. Bu meyvelerin ait oldukları gruplar onların kimliklerini değil, sadece renk, tat, besin, lif olarak farklılığını ortaya koyar. Meyvenin kimliğini, var oluşunu tohum belirler. Bu durum aynen sebze türleri için de geçerlidir. Doğaya dayanıklı olup olmamalarına göre sınıflandırılarak kimliklendirilirler.
Yani kimlik, insanın kendisini kendisi tanımlama ve konumlamasının ifadesidir. Anlatmak istediğim daha açık anlaşılır bir ifadeyle kimlik, insanın kendisini toplumda nasıl tanımladığı, nereye koyduğu, nerede gördüğü, konumunun ne olduğu, kim olduğu ve toplum içerisinde nerede durduğuna ilişkin bütün soruların cevabıdır. Kimlik kişinin bütün özelliklerini diğer insanlardan ayıran özellikleri geniş anlamıyla ifade eder.
Kişinin belirli bir dine mensup olması, cinsiyeti, siyasi görüşü bir kimliği ifade etmez. Kimlik kişinin soy, dil, tarih, toplum, kültür, ulus ve etnik yönünü ifade eder. İnsanın etnik yapısı aklınıza gelebilecek her şeyin önünde olmasının sebebi etnik yapı sosyolojik, biyolojik olarak değiştirilemez.
Biliyorum birçok kişi itiraz edecek, bu mantığın insanı kafatasçılığa, milliyetçiliğe, faşistliğe götürdüğünü söyleyecek. Ben etnik bir mantığın üstünlüğünden bahsetmiyorum. Kimliğin altını, temelini oluşturan en önemli mantık etnisitedir. Birinin Alevi Müslüman, Hristiyan, Yahudi ya da Hindu olması bir kimlik değildir, dahası kimliği de ifade etmez. Buna itiraz etmek isteyen kişilere şunu demek istiyorum: İnsanoğlu var olduğu ilk günden beri başka bir biçime ya da duruma göre değişime uğrayan dini anlayışlar, kültürler aklınıza gelebilecek olan her şey değişime uğrarken etnik yapı hep kendisini korumuştur.
Vatan dediğiniz, yaşadığınız yer bile bir kimlik olamaz. Kişinin etnik kimliğini değiştirme lüksü olmadığından aklınıza gelebilecek birçok şeyi değiştirme şansına sahip olduğunu unutmamak gerekir.
Kültürü meydana getiren dili, inancı, örf ve adetleri asla kimlik değil bir bitkinin dallarında yetişen meyveler gibi düşünebiliriz.
Kişinin kimliğini ifade etmesi, demokratik siyasal toplum düzeninin asli unsurlarından birisini oluşturmaktadır. İnsanların kimliklerine, kültürlerine, dinlerine, varoluşlarına yönelik ret, asimilasyon, ayrımcılık, ötekileştirme, yok sayma, onurunu kırma ve tek kimlik anlayışını dayatma hukuk anlayışı ile bağdaşmaz.
Ayrımcılık ve nefret suçlarının körüklendiği, farklı kimliklere yönelik olumsuz ve yok sayan bir anlayış toplum içindeki huzuru, refahı yok eder. Hiçbirimizin kimliğimizin belirleyicisi olan ırkın yanı sıra ailemizi belirleme imkanımız yoktur.
Musa Anter, “Kürt olmayı ben seçmedim. Gücünüz yetiyorsa beni Kürt olarak yaratanı yargılayın” diyerek bu konuda noktayı koymuştur.
Irk kimliği bölücü bir unsur olarak asla görülmemelidir.