Almanya’da yaşayan Türkler arasında bir zamanlar “çocuklarımız küçükken Almanca öğrenmesin, yoksa Türkçeyi öğrenemezler” inancı vardı.
Almanca ve Türkçenin birlikte öğrenilebileceğine dair soru işaretleri vardı. 70’li ve 80’li yıllarda Almanya’da doğan bazı çocukların bu yüzden her iki dile de hakim olmakta zorlandıklarına tanık olduk.
Harvard Çocuk Gelişim Merkezi’nde Jack Shonkoff yönetiminde yürütülen araştırmalar, çok dilli çocuklarda analitik ve eleştirel düşünme becerilerinin önemli ölçüde gelişmiş olduğunu gösteriyor. Araştırma ayrıca bu çocukların yaratıcılık ve bilişsel esneklik bakımından daha yetenekli olduklarını doğruluyor.
Çocukların yabancı dilleri yetişkinlere oranla daha kolay öğrendikleri bilinen bir gerçek. Bugüne kadar yapılmış olan yüzlerce araştırma bu savı destekliyor. ABD’nin ünlü üniversitelerinden MIT tarafından yürütülen çok özel bir çalışma bu alanda ilginç sonuçlar sunmakta (Josh Tenenbaum).
Farklı ulus ve yaşlardan 670.000 kişiyi içeren bu geniş çaplı araştırma, ikinci bir dil öğrenmek için en uygun aranın 10 yaşın altındaki dönem olduğunu ortaya koyuyor. Yaşamın ilk bin günü, çocuğun dil edinimi açısından en az çabayla en aktif olabileceği dönemdir. Minikler kendileriyle konuşan kişilerin, özellikle de annenin dudak hareketlerini izleyerek duyduğu sesleri, sözleri özümser ve kendince kullanmaya çalışır.
İkinci kritik dönem 11 ile 18 yaş arasındaki dönemi kapsıyor. 18 yaş üzeri gençler hâlâ yeni bir dili ustaca öğrenebiliyor ancak işler bu noktadan sonra zorlaşmaya başlıyor. Araştırmadan elde edilen bir diğer ilginç bulgu şuydu: Yaş ilerledikçe özgün seslerin telaffuzu zorlaşıyor ve kişi bu dili ana diliymiş gibi konuşamıyor.
Yaşam farklı dönemlerde insana farklı avantajlar sağlar ama dil öğrenmenin en avantajlı dönemi bebeklik çağıdır. Bebekler, yetişkinlerin zorlandığı sesleri doğal aksanıyla ve şaşırtıcı bir hızla öğrenir.
İlk bin gün boyunca duyulan sesler, sözler ve gramer kalıpları otomatik olarak bellekte ana dil formatında kaydedilir. İki dilli bir bebek, her nesnenin iki adı olduğu ve üç dilli bebek ise üç adı olduğu mantığıyla büyümeye devam eder. Bu durum onun için doğal bir benimsemedir.
Gırtlak ve damak yapısı, dil kasları, ses üretme aygıtı ve nörobilişsel kapasite 3 yaşına kadar henüz fiziksel gelişimin erken evresindedir. Bu nedenle çocuğun anatomisi o yaşlarda edinilen dillerin özelliklerine kolayca uyum sağlayarak gelişir.
Beynin işlevsel yeterliliği, ilerleyen yaş ve değişen sosyal koşullarla birlikte azalma gösterir. İkinci dili öğrenmek ilkini öğrenmek kadar kolay olmaz. Bunu sanırım hepimiz biliyoruz ancak ‘yetişkinler dil öğrenemez’ diye düşünmemeli.
Bir yetişkin “deniyorum ama yabancı dil öğrenemiyorum” diyorsa, bu motivasyonun yeterince güçlü olmadığı anlamına gelir. Motivasyonu yüksek kişi her yaşta yabancı dil öğrenebilir.
Bebeklerin kolay dil edinme yeteneğini erken değerlendiren anne-babalar onlara harika bir armağan vermiş olurlar. Oyun yaşındayken miniklere dil edinimi için alan açmak, onlara gelecekte sayısız kariyer avantajı sağlayacak kazançlı bir yatırım olacaktır.
Bunun için yapılması gereken; yararlı olacağına inandığınız dillerde (ekran uzaklığına dikkat ederek) çocuk programları izlemelerine izin vermektir. Çocuklar duydukları tüm ses ve sözleri görsel bir bağlamda, doğru telaffuz ve kurallarla birlikte komple bir paket olarak fabrika ayarlarına kaydeder.
Dünyanın herhangi bir yerindeki bir çocuk, kendi ana dil kimliği oturana kadar herhangi bir dili veya dilleri ana dili olarak edinebilir. Üstelik dünyada ve Türkiye’de iki dillilik oranı şaşırtıcı derecede yüksektir. Ana dil olgusu böylesine derin temeller üzerine yapılandığına göre, çocuklarımız dil öğrenmeye ne kadar erken başlarsa o kadar iyidir diyebiliriz.
halilocakli@yahoo.com