Büyük depremden bu yana bir yıl geçti. İlk günlerde, haftalarda milletçe seferber olduk. Depremzedelerin yardımına koştuk.
Örnek bir ulusal dayanışma örneği verdik. Birlik, beraberlik örneği verdik. Peki sonra ne oldu? Herkes kendi derdine, işine gücüne döndü. Geçim derdi ön plana geçti. Depremzedeler yavaş yavaş unutuldu. Gündemden düştü. Depremzedeler kırgın, depremzedeler küskün. Depremzedeler kızgın. Unutulduklarını düşünüyorlar. Umursanmadıklarını düşünüyorlar. Ağızlarını bıçak açmıyor. Özellikle Hatayıların. Umutsuz ve karamsarlık içindeler. Söz değil, iş istiyorlar. Hatay elden gidiyor, Hatay boşalıyor. Bir kışı daha konut dışındaki yerleşim yerlerinde geçirmeye tahammülleri yok.
Hataylı bir dostumdan mesaj aldım. Üzüntülerini, kaygılarını dile getirmiş.”Hatay’ın halini gördükçe kahroluyor insan” diyor ve devam ediyor:
“Doğduğum, büyüdüğüm, anılarımın olduğu Hatay yok artık. Burada yaşayan, daha doğrusu hiçbir destek almadan yaşamaya çalışan yüz binlerce insanın nasıl yüz üstü bırakıldığını, nasıl hiç kimsenin umrunda olmadığını, nasıl da bizi kaderimize terk ettiklerini bir görün. İnanın ne psikoloji ne de mental sağlık dayanır. Sadece Hatay için söylüyorum. Depremde sayısını tam olarak bilemediğimiz binlerce canımızı maalesef kaybettik. Şu ana kadar bile yıkılan evlerin içinden insanların cansız bedeni çıkıyor. Filistin’de insanlar ölüyor. Çok üzülüyoruz.Ama bir yandan bakıyorum senin ülkende yüz binlerce insan ölmüş kimsenin umrunda değil.”
Dostum insanın yüreğine işleyen hayal kırıklığını, “Aynı siyasi partiye oy kullanan ve aynı zamanda kendi partisi kazandı diye depremde daha göçük altında kalmış binlerce insanın vefatını hiçe sayarak davulla zurnayla araba konvoyları ile kutlayan bir zihniyet mevcut” diyor ve geleceğe ilişkin kaygılarını “Bizim bizden başka dostumuz olur mu bilmiyorum ama bedelini çok ama çok ağır ödeyeceğiz maalesef” diye aktarıyor.
Depremzede bir Hataylının duygularını, düşüncelerini bilesiniz istedim. Bu tür çok paylaşımlar okuyorum sosyal medyada. Ankara, depremzedelerin haykırışlarını, çığlıklarını ne ölçüde duyuyor, ne ölçüde dertlerine deva oluyor bilmiyorum.
Siyasilerimiz zaman zaman sadece Hatay’ı dahil, depremde zarar gören yöreleri ziyaret ediyorlar.. Depremzedelerin sorunlarına sahip çıkılacağı mesajını veriyorlar. Hatay’a gittiklerinde Atatürk’ün Hatay’a ilişkin sözüne atfen ” Bundan sonra Hatay benim şahsi meselemdir” türü demeçler veriyorlar. Demokrasinin, medeniyetin ve hümanizmin başkenti Hatay’ın sorunları hepimizin sorunu olmalı. Farklı etnik ve mezheplere mensup insanların barış içinde, kardeşçe yaşadığı, ezan ve çan sesinin bir arada işitildiği, medeniyetlerin buluşma noktası Hatay’ın sorunları hepimizin sorunu olmalı. Hataylıların sesine kulak verilmeli, derdine ortak olunmalı.
Bir süre önce CHP, deprem sonrası Hatay’da meydana gelen yıkımlarla birlikte ortaya çıkan sorunların öncelikle görüşülmesine ilişkin bir önergeyi TBMM’ye sunmuştu. Önerge mutat olduğu üzere AKP ve MHP oylarıyla reddedilmişti. Oysa Hatay’da öncelikle ele alınması gereken sorunlar var. Başında da konut sorunu geliyor. 32 bin konutun inşaatı devam ediyor.. Yollar delik deşik. Okullar yıkık. Eğitim sıkıntılı, çocuklara kitap, kırtasiye desteği yok. Beslenme çantaları boş. Sağlık Allah’a emanet. Hastane yok, doktor yok, ekipman yok, personel yok. Gebe kadınlar uzman doktorlara ulaşamıyor. Kış geldi, barınma, WC, banyo sorunu hala devam ediyor. Verilen vaatler unutulmuş.
“Siyasi irade adeta Hatay’ı unutmuş durumda” demişti önergeyi sunan CHP Genel Başkan yardımcısı Ulaş Karasu, başta konut sorunu, Hatay’daki sorunları ayrıntılı olarak dile getirdiği konuşmasında. CHP’nin önergesi kabul olunsaydı da, Hataylıların tüm sorunları TBMM’de öncelikle tartışılsaydı ne olurdu? Reddedildi de ne oldu? Ak iktidarın bu sorunların yüce mecliste öncelikle tartışılmasından kaçınmasının sebebi ne anlamış değilim. Eski Ak iktidar, soru sorulmasından hoşlanmazdı. Hesap vermeyi sevmezdi. Yeni Ak iktidarın da eskisinden farkı yok. Anlaşılan onlar da soru sorulmasından hoşlanmıyorlar. Hesap vermeyi sevmiyorlar.
70 bin Hataylının oyu ile milletvekili seçilen Can Atalay’ın, Anayasa açısından tartışmalı bir yargı kararına dayanarak TBMM de milletvekilliğinin düşürülmesi de, Atalay’ı Meclis’e gönderen Hataylılar açısından yeni bir hayal kırıklığı oldu. Hataylıların sorunlarını tartışmayı reddeden Yüce Meclis, bir çırpıda Atalay’ın milletvekilliğini düşürdü. Yargı darbesi hedefine ulaştı.
Hataylıların umutsuzlukları, karamsarlıkları Meclis kararıyla katlandı. Geçen yıl depremin vurduğu Hataylı, bu yıl da aynı tarihlerde Yüce Meclis’te sorunlarını dillendirebilecek, sorunlarına sahip çıkabilecek bir milletvekilinden yoksun bırakıldı.
Millet iradesi sözünü dillerinden düşürmeyenler, Hatay halkının iradesini yok saydılar. Anayasa yok sayıldı. Hatay halkının İradesi gasp edildi. “Bundan sonra Hatay benim şahsi meselemdir” diyen Atatürk’ün sözü yok sayıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 3 Şubat’ta Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile İskenderun Devlet Hastanesi’nin açılışını yaptı. Ayrıca, Hatay’daki kura töreni ile 6.572’si il ve ilçe merkezlerinde, 703’ü kırsalda olmak üzere ilk etapta toplam 7.275 konut hak sahiplerine teslim edildi.
Erdoğan törendeki konuşmasında “asrın felaketinin üzerinden asrın birlikteliğiyle geleceğiz” dedi. Erdoğan, depremzedeler tarafından alkışlarla karşılaşılan konuşmasında dikkat çekici ve düşündürücü şu sözleri söyledi:
“Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Bak şu anda Hatay garip kaldı, Hatay mahzun kaldı…”