Ne olmak istiyorsak şu anda o değiliz. Birçok insan şu an içinde bulunduğu durumdan, konumdan, yaşadığı hayattan hiç memnun değil.
O halde değişmek, kendimizi değiştirmek zorundayız ama bu, kişilik ve ilişkiler dahil her yönden olmalı.
Hiçbir şey zaman içinde aynı kalma özelliği göstermiyor. Bir şeyler, bir yerler, birileri durmadan değişiyor; ya yok oluyor ya da kayboluyor.
Dünya bu değişikliklerin meydana geldiği sahnedir. İnsan ise yaşadığı değişimlerin hem sebebi hem de sahibidir. Çünkü değişen dünyada doğayı değiştirebilme çabasında olan insandır. Her şeyin bir akış veya değişim içinde olduğu, farklılıkların arttığı bir çağda değişik konular, sorunlar, yaklaşımlar, fikirler ve insanlar hayatımıza dahil oluyor. Kişisel olarak olumlu ya da olumsuz sonuçlar getiren değişim kendini farklı şekillerde gösteriyor.
Bu durumdan etkilenen insan davranışlarını, düşüncelerini, inançlarını hatta değerlerini değiştirebilir. Bahsettiğimiz bu değişim bir anda olup bitmez, zamana yayılan bir süreçtir. Zaman, değişimi düzenleyen ruhtur.
Yaşanan değişime bakarak insanları ikiye ayırabiliriz: Birincisi, bu dünyaya gelip sadece yaşama işi ile meşgul olup miadını doldurduktan sonra bu dünyaya geldiği gibi gidenler. İkincisi, bu dünyaya gelip değişen, değiştiren, değiştirme çabası içerisinde olan ve yaptıklarını insanlığa miras olarak bırakıp gidenler.
Herkes değişir, bir olayın, kişinin ya da nesnenin insanın iç dünyasında oluşturduğu yankıyla duygular, düşünceler, davranışlar değişir. Herkes bir şekilde Heraklitos’un “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” sözüne atıfta bulunur.
Heraklitos kusura bakmasın ama değişim de değişir. Daha ana rahmindeyken değişimi yaşayan insanoğlu değişimi özünde, ruhunda, zihinde bilişsel olarak yaşar. Değişim bile bir durumdan başka bir duruma geçerken kendisi ile birlikte değişimi değiştirmiş olur.
Toprağa düşen cansız görünümdeki küçük bir tohumdan koskoca bir bitkinin yeşermesi gibi kalplere ekilen sevgi ile yoğrulmuş zihnin hakikati anlama, bilme ihtiyacı, bireyi eleştirel düşünmeye ve sorgulamaya iter. Bu sorgulama sürecinin sonucunda farkındalık gelişir, değişim başlar. Bireysel ya da toplumsal anlamda bir değişim için sorgulamanın tetiklenmesi şarttır. Sorgulamanın başladığı yerde değişim de başlamış demektir.
İnsanın, evrenin, hayatın değişim üzerine kurulu olduğu bilinciyle hareket edip ona göre davranması gerekir. Hepimiz için önemli olan, değişim zamanının geldiğini fark edip gecikmeksizin değişimi içimize sindirip, kabul etmektir. Değişim eğer doğru zamanda, doğru yerdeyse yararlı ve başarılı olur. Kişi içinde yaşadığı toplumda ortaya çıkan farklılaşmalardan etkilenerek kendini geliştirmelidir. Kısaca, toplumsal değerlerde olan değişmeler aslında kişinin bilişsel dünyasında meydana gelen değişimlerdir. Biz istesek de istemesek de değişim sürekli ve kaçınılmazdır. Ama kişinin zorlandığı bilimsel, teknolojik, toplumsal değişimlerden çok bireyin kendisinde yapamadığı değişimlerdir.
Hep merak ederim, insan neden değişime direnir? Değişim insan için neden bu kadar zordur? İnsanın değişmemesinin sebebi olarak şunu farkettim: Hemen hemen bütün dinlerin, ideolojilerin, devletlerin yazılı bir anayasası var; her kurum, her şirket çalışma yöntem ve tekniklerini anlatan yazılı birer kitaba göre sistemini işletiyor. Kutsal sayılan dinlere göre Adem ile Havva cennetten yedikleri yasak meyveyle kendilerinde var olan değişimi başlatırken insanoğlunun değişimine de bir nevi aracı oldular. Daha sonra insan bu kutsal metinleri okuyarak kendisine bir yaşam standardı oluşturdu.
Günümüzde az okuyan çok konuşan insanlarla karşı karşıyayız. Kitap okumanın önemini bilmiyoruz. Hayal gücünü genişleten, empati duygularını güçlendiren, hayata bakış açısını değiştiren, akademik hayatta daha planlı ilerlemesini sağlayan kitapların yanında insandaki değişime, dönüşüme faydalı olanlardan bahsediyorum.
Geçmişteki hatalara takılıp kalmak, yaşanan tecrübelerden ders almamak, hatalarla yüzleşmemek insan için değişimin önündeki engellerdir. Değişim hayatın karşı konulamaz kuralıdır. Doğa içinde barındırdığı milyonlarca tür canlıyla birlikte her an, durmaksızın değişir. Daha ana rahminde iken değişimi yaşayan insanoğlu değişimi özünde, ruhunda, bilişsel olarak yaşar. Kısacası sürekli bir değişimi yaşayan insan doğar, gelişir, büyür, yaş̧lanmaya başlar ve ölür. Bu bahsettiğim değişim fiziksel, biyolojik anlamdaki bir anlayışı ifade ediyor. Burada zaman akar, koşullar gelişir, varoluş değişir. İnsan fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal olarak tam uyum içinde olduğunda ve dünya ile bağlantıyı tam olarak kurduğunda değişim gerçekleşir.
“L’Amour à la mer” (Denizde Aşk) adlı filmde sevgililer arasında geçen bir diyalogda “Hayatta harika olan şey, kendimiz dahil her şeyin değişmeye devam etmesidir” deniliyor.
İnsanların, hayatın değişim üzerine kurulu olduğu bilinciyle davranması gerekir. Hepimiz için önemli olan, değişim zamanının geldiğini fark edip zaman kaybetmeden değişimi içimize sindirmek, kabul etmektir.
Unutmadan…
Değişimi reddeden ruhlar ölü bedenlerde yaşamaya devam eder…
Görsel: vecteezy.com