Prof. Dr. A. Beril Tuğrul (tasam.org)
Enerji, bütün ülkeler için önemli bir olgu olup özellikle de elektrik enerjisi üretimi ve gelecek projeksiyonunun planlanması, “enerji politikalarının“ ana paradigmasını oluşturmaktadır. Bir başka deyişle, özellikle elektrik enerjisi üretimi için yararlanılabilecek enerji kaynakları ve bu kaynaklara ulaşım ve de kullanım programları, her zaman öne çıkan metafor olmaktadır.
Birçok enerji kaynağından bahsedilebilirse de emre amade olan, dolayısıyla günden ve mevsimden ari olarak her istendiği zaman tam güçte enerji santrallerini devrede tutabilecek enerji kaynakları ayrı bir öneme haizdir. Bu bağlamda, elektrik üretiminde süreklilikle kullanılabilecek termik ile nükleer santraller enerji politikalarında öne çıkmaktadır. Dolayısıyla fosil yakıtlar (kömür, petrol ve doğalgaz) ve uranyum enerji politikaları açısından stratejik önem arz etmektedir.
Burada şunu da belirtmek gerekir ki; fosil yakıtların kullanılmasının sera gazlarının salımına neden olması ve sera gazlarının da iklim değişikliği başta olmak üzere çevre sorunlarına sebep olması önemli bir sorun olarak kendini göstermiştir. Bu nedenle sera gazı salımı nispeten daha az olan ve ilaveten yakılması ve de kullanımı daha kolay olan fosil yakıt olan doğal gaz giderek daha çok tercih edilir olmuştur.
Öte yandan, “Sanayi Devrimi“nden sonra yaşam tarzları ve refah sistemi etkilenmiştir. Bir başka deyişle, sanayi devriminin yaygınlaşmasından sonra dünya siyasi düzeni önemli ölçüde farklılıklar göstermiştir. I. Dünya Savaşından önce “çok kutuplu (multipolar)“ bir dünya düzeni söz konusu iken II. Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan “iki kutuplu (bipolar)“ ve SSCB’nin dağılmasından sonra “tek kutuplu (monopolar)“ dünya şartlarına dönüşmüştür. Böylelikle bir dünya siyasi döngüsünden bahsedilebilir hale gelmiştir. Günümüzde tekrar bir dönüşümün yaşanmakta olduğu gözlenmekte ve tekrar “çok kutuplu (multipolar)“ bir dünyaya doğru gidildiği izlenimi edinilmektedir. Tekrar çok kutuplu dünyaya geçişte; 2019’da ortaya çıkan COVID-19 Pandemisi ve takiben 2022 başından itibaren yaşanmakta olan “Ukrayna Krizi“nin etkin olduğu söylenebilir.
Makalenin devamını okumak için tıklayın