Avram Noam Chomsky, 1928 yılında Philadelphia’da dünyaya geldi.
Annesi Belarus’tan, babası ise Ukrayna’dan Çarlık döneminde ABD’ye göç etmişti. Babası William (Ze’ev) Chomsky, Yahudi öğretmen okulu yöneticisi ve İbranice grameri konusunda dönemin önde gelen uzmanlarından biriydi.
Chomsky’nin, babasının dil bilim alanındaki uzmanlığının etkisiyle dil bilimci olma yolunda ilerlediği ve gramer teorileri ürettiği bilinmektedir. Aile ortamında yürütülen dil bilimsel sohbetler ve kendi merakı, Chomsky’nin düşünce dünyasını genişleterek ona zengin bir birikim kazandırmıştır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, psikolog Skinner tarafından popülerleştirilen ‘davranışçı dil modeli’ dil bilim çevrelerinde daha baskındı. Bu model, dil öğrenimini bireyin çevreyle etkileşime girdiği ve çevresel etkilere davranışsal olarak tepki verdiği bir süreç olarak ele alıyordu. O dönemde yaygın olan inanç, dilin deneyimsel öğrenme yoluyla edinildiği yönündeydi.
Noam Chomsky 16 yaşındayken Skinner’ın insan dil davranışının temelde diğer davranışlarla karşılaştırılabilir olduğu tezini eleştiren bir makale yayınladı. Skinner’ın davranışçı dil teorisine yönelik önemli bir eleştiri getiriyor, çocukların çok erken yaşlarda kapsamlı dil bilgisi nasıl edindiklerini açıklayamadığını savunuyordu.
Dil bilim alanında çığır açan çalışmalara imza atan Chomsky, dil bilgisinin işleyişi için genetik temelli evrensel bir mekanizmanın gerekli olduğunu öne sürmüştür. Devrim niteliğindeki bu önermesinde, evrensel mekanizmanın tüm dillerde var olduğunu ve insanların doğuştan bu yapıyı öğrenmeye hazır olduğunu savunmuştur.
1957 tarihli “Sözdiziminin Yapısı” adlı kitabında, fiziksel ve dil bilimsel devrelerin beyinde entegre hale geldiğini ve gramerin bu devrelerde kodlandığını belirtmiştir. Başka bir anlatımla, dil edinme ve kullanma yeteneğinin bu özelleşmiş devreler aracılığıyla doğal olarak ortaya çıktığını açıklamıştır. Buna ek olarak, dil ediniminin, beyinde dilsel sinyalleri içerecek şekilde evrimleşmiş sinir devrelerini kullanan biyolojik olarak belirlenmiş bir süreç olduğunu öne sürmüştür
Chomsky’nin teorik yaklaşımı, dil edinme yeteneğinin bireyin doğasında var olan evrensel gramer mekanizması aracılığıyla bireyden bireye ve kuşaktan kuşağa aktarıldığı savlarını içermektedir. Bu argümanlar, dil bilimde önemli bir dönüşüme neden olmuş ve dil bilimcilerin araştırmalarına yepyeni bir bakış açısı kazandırmıştır.
Her bebek, insan dillerinden birini öğrenmeyi olanaklı kılan, Chomsky’nin “Dil Edinme Aygıtı” (LAD) olarak adlandırdığı bilişsel bir işleyiş düzenine sahip olarak dünyaya gelir. Bu sistem onlara temel bir sözdizimi anlayışı sağlar ve ona paralel ana dili öğrenme kapasitesi doğumdan hemen sonra devreye girer. Ancak insan beyni yaşamın ilk birkaç yılında dili edinme konusunda oldukça yetenekli olsa da, bu yetenek zaman ilerledikçe azalmaktadır.
Chomsky, genetik olarak kodlanmış temel yapılar ve kurallar bütününü tüm insanlığın ortak bilişi olarak tanımlar ve bu olgu için ‘evrensel dilbilgisi’ terimini kullanır. Onun bu kuramını dünya “üretken dil bilgisi” ya da “biyodilbilim” olarak da tanımaktadır.
Bu mekanizma, dillerin tüm karmaşıklığına karşın çocukların dil bilgisini hızlı ve doğal bir şekilde öğrenmelerine ve süreci başarıyla yönetmelerine olanak tanır. Bu doğrultuda, çocukların konuşmaya hazır doğmaktan çok dil öğrenmeye hazır olarak doğduklarına değinmekte yarar var.
Basitçe söylemek gerekirse, dünyanın her yerindeki çocukların dillerini hızlı ve minimum yardımla geliştirebilmeleri nedeniyle evrensel bir dil bilgisi mekanizmasının bulunduğunu tezini desteklemiştir. Bu nedenle, çocuklar daha okul çağına gelmeden dil kategorilerine ilişkin farkındalıkları gelişmektedir.
Noam Chomsky, dilin evrensel niteliklere sahip olduğu görüşünü sıklıkla dile getirmiş, bu bağlamda Alman filozof Wilhelm von Humboldt’un dil anlayışına sıkça atıfta bulunmuştur. Humboldt, dilin kendine özgü yapısı içinde evrensel niteliklere sahip olduğu fikrini ortaya koymuş, dillerin düşünceyi ve kültürü biçimlendirdiğini vurgulamıştır.
Taş Devri’nde Afrika’da bir yerlerde sıradan bir hominid klanında yaşayan bir birey düşünün. Dilin ortaya çıkmasına neden olan genetik bir mutasyon sonucunda, bu birey diğer hominidlerden farklı olarak sesleri yinelenebilir heceler halinde üretmiş olabilir. Zamanla bu yeni yeteneğini başkalarına da öğreterek ve aktararak daha etkili bir iletişim geliştirmiş olabilir.
Genetik mutasyon, bu bireyin soyundan gelen diğer hominidlere yayılmış ve çevreye daha etkin uyum sağlamalarına yardımcı olmuş olabilir. Bu varsayımsal senaryo, avantajlı bir grubun diğerlerine üstün gelmesiyle sonuçlanmış ve insan dili böylece benzersiz bir evrimsel potansiyel kazanmış olabilir.
Chomsky’nin teorisi, dil bilimde önemli bir paradigma değişikliğine neden olmuş ve dilin karmaşıklığını anlamada evrensel bir mekanizmanın varlığına ilişkin önemli bir argüman sunmuştur. Bu teori, dilin evrimi ve yapısı için genel bir çerçeve sunarak dil bilimin derinlemesine anlaşılmasını sağlamıştır.
Max Planck Enstitüsü ve New York Üniversitesi’nden bilim insanları, bu teorinin bazı yönlerini doğrulayan nörobilimsel bir çalışma yürüttü (Neuroscience Dergisi, 2015).
Araştırmanın yazarlarından David Poeppel şunları aktarıyor:
“Çalışmamız, çocukların çevrelerinde duyduğu dil örnekleri aracılığıyla, bağlamdan yoksun sözcükleri de öğrenebildiklerini göstermektedir. Çocuklar, sözcükleri önce tekil olarak öğrenirler ve bağlam içinde anlamaya başladıkça, sözcükleri bir bütünsellik içinde ilişkilendirme yeteneğini geliştirirler. Beyin daha sonra bu tekil öğeleri cümle yapısına entegre eder ve hiyerarşik olarak dizgiler.
Beyinde, içeriği anlamsız olan bir cümlenin dil bilgisel yapı taşlarının hiyerarşik olarak düzenlenmesini sağlayan bir tür mekanizma var gibi görünüyor. Nörofizyolojik bulgularımız biliş çerçevesinde bir tür iç gramer mekanizmasına sahip olduğumuzu gösteriyor ve böylece Chomsky’nin teorisini bu açıdan destekliyor.”
Chomsky, insan dilinin kuş seslerinin bir uzantısı olduğu önermesine katılmamaktadır. Dilin fizyolojik bir adaptasyon olarak ortaya çıktığını ve düşünceleri sesler aracılığıyla akıcı biçimde iletme becerisi edindiğini öne sürer. Bunu duyusal motor sistemlerle ilişkili olarak düşünmek, dilin temel doğasını dış etmenlere bağlamaktır. Oysa dil öncelikle bir düşünce aracıdır ve temel doğası düşüncenin doğasıyla bağlantılıdır.
Noam Chomsky gibi evrimsel biyolog Stephen Jay Gould da insan konuşmasının ardındaki temel süreçlerin evrimsel gelişimin bir yan ürünü olduğunu savunmaktadır. Ses üretme ve anlama yeteneği diğer primatlarda da vardır, ancak dilin gelişimine yol açan genetik mutasyonların bir sonucu olarak insanlarda daha ileri düzeyde gelişebilmiştir.
Bu bakış açısına göre, konuşma evrimsel bir çıktı olsa da, diller kültürel evrimin etkisiyle gelişmiş ve biçimlenmiştir. İnsanlar birlikte yaşamayı öğrendikçe daha etkili iletişim becerileri ve dilbilgisi kuralları geliştirmişlerdir.
Örneğin, beynin evrimi insanların araç üretmesini, konuşma organlarının evrimi ise bu araçlara ad vermesini sağlamıştır. Denilebilir ki, beyin evrimleşmeseydi insan araç üretemeyecek, konuşma organları evrimleşmeseydi de ad veremeyecekti. Nitekim insan, ürettiği araçlar için adlar türeterek bilişsel yapısını ve iletişim becerilerini güçlendirmiştir
Öte yandan evrensel gramer görüşünü büyük olasılıkla Chomsky’den önce ortaya atan kişi, Amerika’nın Aristo’su diye bilinen ünlü düşünür Charles Sanders Peirce olmuştur. Peirce; kitaplığı matematik, mantık, istatistik, felsefe, kimya, psikoloji, ekonomi ve dil bilimi alanlarında buluşlarla dolu ve daha yakından öğrenilmeye değer bir bilim adamıdır (1839 -1914).
Peirce’e göre, bir düşüncenin değeri, o düşüncenin evreni ve yaşamı anlamlandırmaya yönelik pratik etkileri ve amaçlarına bağlıdır. Diğer bir deyişle, beş duyu aracılığıyla algıladığımız dış dünyadaki nesneleri anlamlandıran düşüncelerin bireysel ve toplumsal yarar sağlaması önemlidir. Farklı zamanlarda yaşamış olmalarına karşın, her iki düşünür de dilin anlam yapısını ve dilbilgisinin evrensel özelliklerini anlama konusunda benzer düşünceleri ortaya koymuşlardır.
Evrensel dil bilgisi teorisi önemli olduğu kadar tartışmalı bir konudur ve buna katılan akademisyenler olduğu gibi katılmayanlar da vardır. Örneğin, N. Evans ve S. Levinson (2009), evrensel dil bilgisi kuramının somut kanıtlar yerine soyut olgulara dayandığını vurgulamaktalar.
Eleştirmenler, dilin evrensel özelliklerini açıklamak için somut ve ampirik verilere dayalı alternatif yaklaşımların geliştirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Bununla birlikte, Chomsky’nin teorilerinin dil bilim alanında onlarca yıl süren etkisi azalmış görünse de şu ana kadar daha kapsamlı bir açıklama sunacak başka bir teori henüz geniş kabul görmemiştir.
Chomsky’nin evrensel dil bilgisi teorisi, dilin karmaşıklığını ve insan beyninin dil öğrenme yeteneğini açıklamaya yönelik oldukça önemli bir teoridir. Bu teori, dil bilim alanındaki araştırmaları zenginleştirmiş ve dilin doğasını daha iyi anlamamıza yardımcı olmuştur.
Chomsky’nin bilimde ve politikada benimsediği entelektüel stratejiler arasındaki bağlantıları saptamak zor değil. Ancak bu çerçevede, her bilim insanının Chomsky’nin dil bilimde yaptığı gibi böylesine kapsamlı bir bilimsel alanı dönüştürme şansına sahip olamayacağını kabul etmek gerekir.
Sosyal ve siyasi angajmanları ve çıkışları onu bir dil bilimci olmanın ötesinde çağdaş düşünce dünyasının etkili bir figürü haline getirmiştir. Özellikle Amerikan dış politikasını sorgulayan eleştirileriyle tanınır.
Avram Noam Chomsky; 100’den fazla kitabın, uzman dergilerde yayınlanmış sayısız makalenin yazarı ve 30’dan fazla fahri doktoranın sahibidir. Kamuoyunda bir dil bilimci, eleştirel entelektüel ve siyasal aktivist olarak tanınmaktadır.
Entelektüel başarı ve politik cesaret konusunda onunla boy ölçüşmek kolay değildir. 95 yaşında bile dil bilimsel makalelere katkıda bulunmaya ve önemli güncel konularda sözünü sakınmadan konuşmaya devam etmektedir.