Kimi kaynaklarda Arapça at terbiyecisi anlamına gelen “seyis” kelimesinden türediği belirtilen, toplumu ve yine Arapça güç, otorite anlamlarına gelen “davla” kelimesinden türediği ifade edilen devleti terbiye etme, yönetme sanatı olarak siyaset kavramı, geleneksel olarak iktidarın merkezi ve kullanıcısı olagelmişti.
Siyasi iktidarı kullanma ve demokrasi kavramının ortaya çıkışından itibaren de, o iktidarı ele geçirme çabası olan siyasetin iktidarla ilişkisi günümüzde zayıflamış, iyice bozulmuş ve bu ikili ayrılma aşamasına gelmiş bulunmaktadır.
1990’lı yıllardan itibaren hızlanan ve bugün artık iyice dizginlerinden boşanmış bulunan küreselleşme olgusunun ortaya çıkardığı küresel ekonomi; yerel siyasetin karşısında konumlanmış, ona ciddi bir rakip olmuş ve gitgide yerel siyaset aleyhine olmak üzere alanını genişleterek, siyaseti geleneksel rolünden sıyırma, onu iyiden iyiye zayıflatma ve iktidarın odağı olmaktan yavaş yavaş çıkarıp, perde arkasındaki gerçek iktidar olma yolunda hızlı ilerleyişini sürdürmektedir.
Ekonomik küreselleşmenin iyice ivmelenmesi ve bu sürecin ulus devletleri iyice zayıflatarak ulusal sınırları şekilden ibaret kılmaya başlaması, yerel siyasetin içinin aşama aşama boşalması ve iktidarların tam anlamıyla muktedir olamamaları, asıl iktidarınsa ulus ötesine taşınmaya başlaması sonucunu doğurmuştur.
Öyle ki artık bugün; az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler konumunda olup dış kaynağa ihtiyaç duyan borçlu ülkelerin yani ekonomik bağımlılıkları yüksek olan aktörlerin yerel siyasetlerinin, iktidar olma ve bağımsız politika üretme kapasiteleri iyiden iyiye azalmış durumdadır.
Bu durumda artık yerel iktidarlar politika üretirlerken, bir gözü dışarda olma, küresel ekonomik aktörleri gözetme ve adımlarını onların adımlarıyla uyumlulaştırmak durumundadırlar. Aksi tavır, iktidar gücünü küresel ekonomiyle paylaşmış bulunan ulusal siyaseti çıkmaza sürükleme ihtimalini doğuracaktır.
Öte yandan, ulusal siyasetin meşruiyetinin kaynağı olan, ona karşı sorumlu olarak hesap verme durumunda olduğu halkın talepleriyle, küresel ekonominin istekleri çoğu noktada çatışma durumundadır.
Küresel ekonominin talepleriyle çoğunlukla uyumlu davranacak olan siyaset, halkı küstürme, onu karşısına alma ve siyaseten erime riskini almış olacak, aksine siyasetin genel olarak toplumun taleplerine göre politika üretmesi durumunda ise, küresel ekonomi ile çatışacak ve onun tarafından baskılanacaktır.
Demem o ki; tam bir “yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal” ikilemiyle arafta kalmış bulunan siyasetin işi hiçbir zaman bu kadar zor olmamıştı.
Daha da kötüsü; küreselleşme sürecinin başından beri ilişkileri bozulmuş bulunan siyaset-iktidar ikilisinin süren davaları, yakın gelecekte yerel siyaset aleyhine sonuçlanacak, iktidar siyasetten temelli boşanacak ve toplumların velayetleri de, gerçek iktidar konumuna yükselmiş bulunan küresel ekonomik sistemde kalacaktır anlaşılan.