13.4 C
İstanbul
4 Mayıs 24, Cumartesi
spot_img

Bir oyuncaktan fazlası

Sinema dünyasında aylardır heyecanla beklenen “Barbie” filmi, izleyicileri ana karakterin bir nevi doğuşuna götürüyor.

ABD’li yönetmen Greta Gerwig imzalı filmde Margot Robbie’nin canlandırdığı Barbie, çölün ortasında adeta ihtişamlı bir abide gibi duruyor. Etrafında ise oyuncak bebeklerle oynayan küçük kızlar. Barbie’nin bir göz kırpması ile, Richard Strauss’un şatafatlı müziği eşliğinde küçük bir kız o ana kadar oynadığı oyuncak bebeği parçalayıp uzayın derinliklerine fırlatıyor. Stanley Kubrick’in 1968 tarihli unutulmaz bilimkurgu klasiği “2001: Bir Uzay Destanı”ndaki (2001: A Space Odyssey) ikonik giriş sahnesi “İnsanlığın Şafağı”na gönderme yapan bu sahne, Barbie’nin gelişi ile oyuncak dünyasında da yeni bir çağın başladığına işaret ediyor.

“Barbie’nin Annesi” olarak da bilinen Ruth Handler de onun tam da böyle bir çığır açmasını hayal etmişti zaten. Handler, kızının ve arkadaşlarının, gelecekteki annelik rollerine hazırlanmak için klasik bir oyuncak bebekle oynamalarını istemiyordu. Dünya çapında en çok satan oyuncaklardan biri haline gelecek olan Barbie’yi genç, özgüvenli, meslek sahibi ve çekici bir kadın olarak tasarladı. Oysa Barbie’nin dünyaya gözlerini açtığı 1959 Amerika’sında, henüz kadınların çalışıp para kazanması çok yaygın ve kabul gören bir olgu değildi.

ABD’li Ruth Handler (1916-2002), kadın-erkek herkesin aile bütçesine katkıda bulunmak zorunda olduğu Polonya kökenli bir Yahudi göçmen aileye mensuptu. Kocası Elliot ve girişimci Harold Matson ile birlikte 1945 yılında bir garajda “Mattel” şirketini kurdu. Üçlü, ilk başta resim çerçeveleri ve bebek evi mobilyaları üretti. Bebek mobilyaları iyi sattığı için, çeşitli oyuncakların üretimine de başladılar ve bu alanda uzmanlaştılar. Küçük üretim atölyesi, zamanla dünya çapında dev bir şirket haline geldi. Bunda hiç kuşkusuz en önemli pay sahibi, dünyanın en popüler oyuncak bebeği haline gelecek olan Barbie oldu.

Barbie, tıpkı onu tasarlayan Ruth Handler gibi başarılı bir kariyer yaptı. O yıllarda yaygın olduğu gibi klasik ev kadını değil, doktor, pilot, astronot ve ABD başkanı rollerine büründü. Mattel oyuncak firmasının reklamlarında sürekli olarak, Barbie ile her kız çocuğunun içindeki “sınırsız potansiyelin” harekete geçirildiği vurgulandı ve vurgulanıyor.

Aynı zamanda koyu bir Barbie hayranı olan ABD’li yazar Susan Shapiro, oyuncak bebeğin, kız çocuklarına şu mesajı vermeye çalıştığını belirtiyor: “Çocuk yetiştiren bir anne olmak zorunda değilsin. Hatta evlenmek zorunda değilsin. Babanın ya da kocanın sana bakmasına da muhtaç değilsin. Kendi başının çaresine bakabilirsin. İstediğin her şey olabilirsin. Yüzlerce kariyer seçeneğin olabilir!”

Barbie’nin kendi evi ve arabası var. Arabanın yolcu koltuğuna oturmasına izin verilen sadık erkek arkadaşı Ken ise 1961’de ona eşlik etmeye başladı. Ancak Ken, hiçbir zaman Barbie’nin sahip olduğu cazibe ve popülariteye erişemedi. Nitekim Barbie filminde Ken’i canlandıran Ryan Gosling de bu durumdan şikâyetçi: “Ne yaparsam yapayım, hep iki numarayım. Ben sadece Ken’im.”

Ruth Handler’ın, kızı Barbara’nın adını verdiği bebeğin, “çalışan ve ekonomik bağımsızlığa sahip güçlü bir kadın” profili sergilemesi, ağırlıklı olarak muhafazakâr anlayışın hâkim olduğu 1950’ler ve 1960’ların başında, tutucu kesimler tarafından bir “provokasyon” olarak görülüyordu. Yine de Barbie, feminist çevrelerde bugüne kadar pek itibar görmedi. ABD’li yazar ve feminist Jill Filipovic’e göre Barbie, “sağlıksız bir ideal kadın imajı” çiziyor. Ona göre Barbie figürü, “çekici, iyi ve asil bir kadının nasıl olması gerektiğini” dayatmaya çalışıyor.

Uzun bacaklar, incecik bel, her zaman fit ve bakımlı bir görünüm! Barbie bebeklerle birlikte bu sözde “ideal güzellik normu” çocuk odalarına kadar girdi. DW’ye konuşan kültür bilimci Elisabeth Lechner bu normu “Genç, beyaz, bakımlı, engelsiz, kapitalist dünyada her daim aksiyona ve başarıya hazır bir genç kadın profili” diye özetliyor. Araştırmaların da ortaya koyduğu gibi, çizilen bu imaj, kız çocuklarında bedenlerinden rahatsız olmayı tetikleyebilecek son derece tehlikeli ve tartışmalı bir güzellik olgusuydu.

Mattel, bu eleştirilere duyarsız kalmadı ve ürün yelpazesini genişleterek çeşitliliği artırdı. Artık farklı vücut ölçülerine sahip, protez bacaklı, tekerlekli sandalyede oturan, kemoterapi gören ve Down sendromlu Barbie’ler de var. Beden imgeleri ve beden pozitifliği konusunu inceleyen Elisabeth Lechner’e göre bu durum temel sorunu değiştirmiyor: “Artık olumlu kastedilen nesneleştirme biçimlerinin, yani dış görünüşe yönelik olumlu iltifatların bile kadınlara her zaman sadece dış görünüşlerinin önemli olduğunu hatırlattığını kanıtlayan çalışmalar var.”

Çeşitliliğe yönelik ilk adım, derin ırk çatışmalarının ABD’yi sarstığı 1960’larda atıldı. Vatandaşlık hakları savunucusu ve siyahların verdiği mücadelenin sembol ismi Martin Luther King’in suikasta kurban gittiği yıl, Barbie evrenine “Christie” adı verilen ilk siyah bebek dahil oldu.

1980’e kadar Barbie olarak adlandırılmasına izin verilmedi. Yine de o dönemde pek çok renkli tenli kadın için “siyah Barbie” bir zaferin simgesiydi: Afro-Amerikan kökenli kadınların da güzel, göz alıcı ve başarılı olabileceklerinin kanıtıydı.

Bir oyuncak bebek, basit bir oyuncaktan çok daha fazlasıdır. Bir çocuk için kimlik figürü olabilir, hatta gelecekteki normallik ve güzellik imajını şekillendirebilir. Bu nedenle, muhtemelen dünyanın en çok satan bebeği olan Barbie’nin bugün hâlâ tartışma konusu olması da pek şaşırtıcı değil. Eleştiri ve tartışmalar genelde üç ana konuya odaklanıyor: Güçlü görünme zorunluluğu, güzellik takıntısı ve sürdürülebilirlik.

Barbie bebeklerin ve aksesuarlarının üretiminde büyük oranda plastik kullanılıyor. “The Conversation” medya ağına göre, ABD’li araştırmacılar, her bir bebeğin iklime ne kadara mal olduğunu hesapladı: 182 gramlık bir Barbie, plastik üretimi, ürün imalatı ve nakliyesi dahil olmak üzere yaklaşık 660 gram karbon emisyonu üretiyor.

Üretici firma Mattel, Barbie’nin altmış yılı aşan tarihinde, pazarlamayı her zaman akıllıca bir biçimde çağa uyarladı. Bu kapsamda yaptığı en son hamlelerden biri de “geri dönüştürülmüş plastikten üretilmiş Barbie” oldu. Firma böylece, en azından sürdürülebilirlikle ilgili eleştirilere duyarsız kalmadığını gösterdi.

Onlarca farklı konsepte uygun varyantları bulunan ve hep bir etkinliğin odağında yer alan Barbie, muhtemelen dünyanın “en çalışkan ve gözde oyuncak bebeği” konumunda. Zamanın ruhuna ve farklı akımlara göre sürekli güncellenen Barbie’de değişmeyen tek şey ise asla yaşlanmaması. Ten rengi ne olursa olsun; Barbie “sonsuza kadar genç kalmayı” başaracak gibi görünüyor.

(DW Türkçe)

Medya Günlüğü

Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Medya Günlüğü
Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
666TakipçilerTakip Et
11,281TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler