Cuma, 4 Tem 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Köşe Yazıları

Bir Arnavutluk hikâyesi

Hasan Sevilir Aşan
Son güncelleme: 20 Eylül 2024 19:41
Hasan Sevilir Aşan
Paylaş
Paylaş

‘’Kimsenin haberi olmadan kitabını ve Sultanahmet Camisi’nin fotoğrafını tabutunun içine koydum. Onun için değerli olan bu iki şey hep yanında olacaktı’’

Başarılı dil bilim araştırmaları ve bilimsel tespitleri ile tanınan, Türk edebiyatından 37 eseri Arnavutçaya çevirmiş olan akademisyen, Albanolog-Türkolog Prof. Lindita Xhanari Latifi, ninesinin buruk yaşam öyküsünü kaleme almış. 

Aşağıda anlatım tarzına sadık kalarak, özetlemeye çalıştığım ‘’Ninemin Gözleri’’ Türk Dil Kurumu tarafından da yayınlanmış olan hazin bir hikâye.

Ninem

Az konuşan, sessiz, okyanus gibi derin mavi gözlü İstanbul kızı Adviye Hanım, Osmanlı tebaasından Debreli bir genç ile evlenir. İstanbul’dan baba topraklarını ziyarete geldikleri sırada Arnavutluk’ta rejim değişir. 

40 yıldan fazla süren baskıcı Enver Hoca yönetimi ülke sınırlarını dünyaya kapatır, pasaportları ellerinden alınan genç çift bir daha Türkiye’ye, evlerine dönemez.

Hasret

Ninesi, vatanı ve diline duyduğu hasretini, sadece kendisine anlatabildiği bir ülkede yaşamak zorunda kalmıştı. Denilebilir ki bu hasreti, çoğu zaman kendisine bile gizlice anlatırdı.

Hayatım boyunca ninemin gözleri beni takip etti. Küçükken onların anlamını kavrayamıyordum. Geleceğe dair işaretler taşıdıklarını büyüdüğümde anlayacaktım. 

Adriyatik kıyılarına indiğimiz zamanlarda gözleri parlaklığını yitirir, uzaklarda kaybolur giderdi. Bazen öyle bir sulanırdı ki gözleri, ağlamaya başlarsa kimse durduramaz diye düşünürdüm. 

Kimsenin fark edemeyeceği bir gülümseme eşlik ederdi o dolan gözlerine. Sanki biriyle konuşuyor gibi olurdu. Belki kendi kendine, belki İstanbul’daki yakınlarıyla, belki kaderiyle konuşurdu.

Torun

Küçük Lindita henüz dört-beş yaşlarındaydı, Ninesinin sırdaşıydı.

Aynı odayı paylaştığı ninesinin anlamadığı bir dilde İstanbul’u ve yakınlarını anlatışını saatlerce sabırla dinlerdi.

Bazı günler ninesi, sakladığı çok değerli iki şeyi çıkarır Lindita’ya bunların hikâyelerini anlatırdı. Bunlar, altın varaklı küçük bir kitap (Kur’an-ı Kerim olduğunu yıllar sonra anlayacaktı) ve Sultanahmet Camisi’nin kartpostalı. Bir kontrol sırasında Türk pasaportlarına el konulup, yakıldığı gün sadece bu iki hatırayı saklayabilmişti ninesi.

Acı tatlı hatıralarını, geçmişini o zamanlar anlamadığım dilde (Türkçe) anlatırdı. 

Lindita, ninesinin bunu muhtemelen çocuklar söylenenleri anlamasın, çevreye ağızlarından bir şey kaçırmasın, rejimden aileye bir zarar gelmesin diye yaptığını tahmin ediyordu.

“Bosfor, Boğaz, cami, mavi, masmavi…” gibi kelimeleri sıkça duyardı, anlamını sorduğunda, ninesi saçlarını okşar, “Gözlerimin içine bak, onları orada bulacaksın” derdi.

Şarkı

Lindita, ninesinden sözlerini anlamadığı bir şarkı öğrenmişti. Bu şarkıyı söylediklerinde nine ciddileşir, ayağa kalkıp, düzgün durmasını isterdi.

Yıllar sonra.. ‘’İlk defa İstanbul’a geldiğimde bir mayıs günüydü, Beşiktaş’ta dolaşırken ninemin şarkısını duydum. Nefesim durdu… Kulaklarımda sanki onun güzel sesi çınlıyordu… Ayaklarım tutmaz oldu ve şarkının geldiği okulun demir parmaklarına zor varabildim. 

Aman Allah’ım! Harika bir şeydi. Küçük öğrenciler ve o şarkı.

Okulun bahçesine girip bütün gücümle söylemeye başladım. Bahçede bulunan öğretmenler kim bilir ne kadar şaşırmıştı! 

O an benden çıkan ses ninemin de sesiydi. Orada anladım Türk İstiklal Marşı’nı söylüyor olduğumu’’

Yasaklı bayramlar 

 “… Nineme çok şaşırır hatta onu kıskanırdım, çünkü onun doğum günü çok çabuk yaklaşıyordu. Ninem yılda birkaç defa doğum gününü kutlardı. O günler onun için en güzel günlerdi. Hasta olsa bile ayağa kalkar, bir kelebeğe dönüşürdü. Yaşadığımız rejimde maddi durumumuz kötü olsa bile, ninem azar azar şeker, un gibi şeyleri biriktirir ve onun kutsal günlerinde bize en güzel yemekler ve tatlılardan pişirirdi. Yaptığını komşularımıza da dağıtırdı. 

Onun doğum günü olmasına rağmen o hepimize küçük hediyeler hazırlardı. Bir gün bütün cesaretimi toplayıp sormaya karar verdim. İnsanlar hayata bir defa gelirdi, o ise neden doğum gününü yılda birkaç defa kutluyordu?”

Enver Hoca döneminde dünyaya kapanan Arnavutluk’ta tüm dinler, dini simgeler, ibadethaneler ve din çağrışımlı isimler yasaklanmıştı. Anayasasında ateist devlet olduğu yazan tek ülkeydi.

Lindita, ninesinin mahallede adeta gizli bir şölene dönüşen yaş günü kutlamalarının, aslında yasaklı ‘’Şeker ve Kurban bayramları’’ olduğunu da yıllar sonra anlayacaktı.

Veda

Ninesinin hastalığı ağırlaştığında dokuz yaşındadır.

“Odasına girmeme izin vermiyorlardı ama ben küçük bir tabure alıp onun odasının penceresinin önünde oturur ve derslerimi yaparken birbirimize bakar, gülümser, birbirimize elle öpücükler gönderirdik.”

Ninesinin son gününde artık konuşamadığını, el kol hareketi ile kendisinden bir şey istediğini gören Lindita, kutsal emanet gibi sakladıkları küçük kitabı ve cami fotoğrafını ninesine getirir.

“Son defa bu dünyada birbirimize sevgiyle gülümsedik. Gözleri sulandı ve kapatıncaya dek bana bakıp durdu. 

Kimsenin haberi olmadan kitabını ve Sultanahmet Camisi’nin fotoğrafını tabutunun içine koydum. Böylece onun için değerli olan bu iki şey hep yanında olacaktı…’’

İstanbul 

İstanbul’a, İstanbul maviliğine hasret içinde vefat eden ninesinin mavi gözleri yıllar sonra 1992 yılında İstanbul’a ilk gittiğinde Lindita’yı Boğaz kıyılarında yakalar.

“O günden bu yana tam elli altı defa gittim İstanbul’a ve elli altı defa onun gözlerini buldum. Eskiden olduğu gibi beni takip ettiklerini ve okşadıklarını hissediyorum.”

İstanbul’a her gidişinde ninesinin gözleriyle baş başa kalmak için fırsat kollayan Lindita Hanım, Boğaz’da bir çay bahçesinde oturur, biri kendisi, diğeri onun için iki çay söyler.

“Birini içiyorum, diğerini ninemin gözleri ve ruhu için Boğaz’a döküyorum…”

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanHasan Sevilir Aşan
Takip et:
Emekli Büyükelçi. Adana doğumlu, Karadeniz Ereğli ve Ankara’da eğitimini tamamladı. Ankara Üniversitesi BYYO geçişli SBF Uluslararası ilişkilerden mezun. Dışişleri Bakanlığındaki 40 yıllık hizmetinde, Merkezde, personel, İktisat ve siyasi dairelerde görev aldı. Hariciye kariyerini Hindistan, Libya, Çekoslovakya ve İngiltere’yi takiben Tebriz ve Melbourne’da Başkonsolos, Arnavutluk ve Güney Sudan’da Büyükelçi olarak tamamladı. Çanakkale Savaşları Anma Törenleri Koordinatör Büyükelçisi ve G20 Türkiye Başkanlığında, Görev Gücü Başkanlığını yürüttü. İlgi alanları Balkanlar, Avustralya, Afrika, İran ve G20 ile Çanakkale 1915, Anzaklar, mülteci ve insani yardım meseleleri. 2019 yılından itibaren, Türkiye’nin en eski yerel gazetesi Yeni Adana’da, Defter başlıklı köşesinde diplomasi ve uluslararası ilişkiler üzerine düzenli yazıları yayınlandı.
Önceki Makale Markalarla yoğrulan hamurlar…
Sonraki Makale Gelen vurdu giden vurdu

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

*Köşe Yazıları

Avrupa’nın hırsları ve Türkiye

Okay Deprem
3 Temmuz 2025
EditörKöşe Yazıları

Bufalo, bizon ve “bizim manda”

Dr. Nevin Sütlaş
29 Haziran 2025
Köşe Yazıları

İran’da kadınlar, savaş ve rejim

İsmail Boy
25 Haziran 2025
Köşe Yazıları

İran’da sol nasıl kaybetti?

Ulaş Başar Gezgin
24 Haziran 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?