Bebeklerin dil edinme yolculuğu, yaşamın en erken dönemlerinde başlar.
Dış dünyayla kurulan ilk ve en güçlü iletişim aracı olan işitme duyusu sayesinde bebekler çevreden gelen sesleri dikkatle dinler ve zamanla bu sesleri anlamlandırmayı öğrenir.
Ancak bebeklerin çevrelerini tanıma ve anlamlandırma sürecinde işitsel uyaranların yanı sıra görsel deneyimler de önemli bir rol oynar. Bu çok duyulu etkileşimde anatomik yapıların katkısı büyüktür; örneğin el ve göz koordinasyonu, nesneleri inceleme ve manipüle etme yeteneğini geliştirir, bu da çevreleriyle etkileşim kurmalarını ve yeni bilgiler edinmelerini destekler.
Görme yeteneği doğumda henüz tam olarak gelişmemiş olsa da, bebekler bu sınırlılığa karşın yüksek kontrastlı desenlere, parlak ışıklara ve iri nesnelere daha fazla ilgi gösterir.
Göz kaslarının altı ila sekiz hafta içinde güçlenmesiyle birlikte, bebekler nesnelere daha net odaklanabilir hale gelir. 8. haftaya gelindiğinde çoğunlukla yavaş hareket eden objeleri gözleriyle izlemeye başlarlar. Görsel gelişimdeki bu ilerleme, işitme duyusuyla birleşerek bebeğin çevresiyle kurduğu duyusal senkroni algı sisteminin temelini oluşturur.
Bebekler insan yüzlerini net göremeseler de onları çok özel bir ilgiyle izlerler. Görme keskinliğinin artmasıyla ilk olarak annenin ve ailenin diğer üyelerinin yüzlerini ayırt edebilirler. Koku ve ses gibi duyusal bilgiler de görsel veriyi destekler, tanıma sürecini hızlandırır.
İşitme duyusu, görme duyusundan farklı olarak doğumla birlikte aktifleşir ve bebek annesinin sesini hemen seçebilir. Gebeliğin 6. ayından itibaren anne sesini duyabilmesi, doğum sonrası ses tanıma becerilerinin gelişmesinde temel oluşturur.
Gelişmiş bir işitme duyusuyla dünyaya gelen yavrucuklar, dünyada konuşulan herhangi bir dilin ses yapılarını ayırt edebilecek psikobiyolojik bir donanımla doğar. Üstelik bu doğal kapasite yalnızca sesleri değil; aynı zamanda dillerin yapısal özelliklerini de algılama yeteneğini kapsar.
Bu yetenek, her insanda bulunan bir potansiyeldir ve sosyal ya da coğrafi bağlamdan bağımsız gelişir. Ancak bu potansiyel üzerinde hangi dilin gelişeceği, bebeğin kültür çevresine bağlıdır. Bebek, büyüdüğü ortamdaki dili doğal olarak ana dili edinir.
Bebekler, insanları büyük bir ilgiyle dinleyerek sesleri anlamlandırmaya çalışır ve bu çaba zamanla sosyokültürel bir çıktı olarak ana dilin edinilmesine dönüşür. Bu süreçte bebeğin bilişsel kapasitesi çevresel girdilerle bütünleşirken, beynin ön bölgeleriyle bıngıldak arasındaki ilişkinin incelenmesi önem kazanır.
Bebeğin kafatasında “bıngıldak” olarak bilinen yumuşak ve henüz tümüyle sertleşmemiş alanların, beynin büyümesi için gereken fiziksel esnekliği sağladığı varsayılmaktadır. Özellikle ön bıngıldak, kafanın ön üst kısmında, doğrudan frontal korteks (ön beyin korteksi) üstünde yer alır. Bilimsel adıyla “fontanel” olarak bilinen bu bölgeler, kafatası kemikleri iyice kaynaşana dek yumuşaklığını korur.
Anatominin bu özelliği, beynin erken gelişimine önemli bir avantaj sağlar. Beynin ön alın (prefrontal) bölgesi, özellikle sözel planlama, bağlamlı tanımlar oluşturma ve kendi dil hatalarını düzeltme gibi bilişsel işlevleri düzenler.
Bu nedenle, bıngıldağın açık kaldığı süre beynin gelişim potansiyelini destekleyici bir unsur olarak kabul edilir. Bununla birlikte, kapanma süreleri bebekten bebeğe değişir ve genellikle 12-18 ay civarında gerçekleşir fakat bazen bu süre daha da uzayabilir.
Araştırmalara göre fontanel yapısı, hem beynin büyümesine fiziksel uyumlanma alanı sağlar hem de sinir hücreleri arasında bağlantıların daha kolay kurulmasına yardımcı olur. Dil edinim sürecinde beyne sunulan yapısal açıklık ve sinirsel hareketlilik özelliklerinin, bu sürecin başarısını doğrudan etkileyip etkilemediği hâlâ tartışma konusudur. (1)
Bebek beyninin esnekliği ve hızla gelişen algı yetisi, birden fazla dili aynı anda öğrenebilmesine olanak tanır. Bu bilişsel yetkinlik sayesinde, çok dilli ortamlarda büyüyen bebekler her bir dilin seslerini, söz dizimini ve yapısal özelliklerini ayrı ayrı tanıyabilir, kendi içinde düzenleyebilir.
Bazı anne babaların, bunun çocuğun ana dilini öğrenmesini geciktirebileceği yönündeki kaygılar yersizdir. Bebek beyni, özellikle bıngıldağın açık olduğu bu yüksek öğrenme döneminde, farklı dilleri birbirine karıştırmaz. Araştırmalar, çok dilli büyüyen bebeklerin daha yaratıcı olabildiklerini, dikkat kontrolü ve görev değiştirme gibi alanlarda avantaj sağladığını ortaya koymaktadır. (2)
Dil edinimi süreciyle bıngıldak arasında doğrudan bir neden sonuç ilişkisi kurmak şimdilik bilimsel çerçevede olanaklı görünmese de, dolaylı bir ilişki olduğu varsayılmakta. Beyin gelişiminin en hızlı olduğu bu dönemde dil ya da dillerin kolayca ediniliyor olması, beyin dokusunun rahatça genişleyebilmesiyle bağlantılı olabilir.
Bu genişleme, özellikle ilk yıllarda hem beyinde sığa artışı hem de sinir hücreleri arasında özel iletişim bağlantıları (sinaptogenez) kurulması anlamına gelir. Bu hızlı ve yoğun bağlantı oluşumu sayesinde dil ediniminin temelleri daha sağlam bir şekilde atılmış olur. (3)
Bir bebek düşünün; bıngıldağı kapanana kadar onunla farklı dillerde huzur veren bir tonla konuşuluyor, masallar okunuyor, şarkılar söyleniyor. Bu durumda nöronlar, işitilen her yeni hece ya da sözcükle birlikte “bu önemli olmalı” güdüsüyle daha fazla örüntü kurar. Bu örüntüler dilin doğal akışında yinelenen sözel uyaranlarla gitgide güçlenir.
Sözel etkileşimin sakin, huzurlu ve konforlu bir ortamda gerçekleşmesi hem bebeğin hem de etkileşimde bulunan kişinin deneyimini olumlu yönde etkiler. Bu etkiyi artırmak için, bebekle göz teması kurulması, mimiklerin aktif kullanılması, seslere duygusal tonlama yüklenmesi ve tüm bu öğelerin düzenli olarak yinelenmesi önemli.
Bu bilgiler, beyin gelişimiyle dil edinimi arasındaki karmaşık etkileşimleri anlamamız için önemlidir. Bıngıldağın sağladığı fiziksel esnekliğin, bilişsel gelişim süreçlerine katkısı daha fazla araştırılmalıdır. Bu bağlamda, nörogelişimsel dönemlerle dil edinim dönemlerinin örtüşmesi, nörobilimsel ve dilbilimsel çalışmalarla daha derinlemesine incelenmesi gereken bir alandır. Gelecekteki araştırmalar, bıngıldak kapanma süreciyle dil edinim evreleri arasındaki ilişkiyi daha net ortaya koyabilir.
1-Gregory Z Tau & Bradley S Peterson (2010). Normal development of brain circuits. Neuropsychopharmacology, 35(1), 147–168.
2-Raluca Barac (2013), Kanada, Bilingual Effects on Cognitive and Linguistic Development
3-Gilmore, J. H., Lin, W., Prastawa, M. W. (2007). Regional gray matter growth, sexual dimorphism, and cerebral asymmetry in the neonatal brain. Journal of Neuroscience, 27(6), 1255–1260.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: