Uyuşturucu maddeler, bir zamanlar kritik sağlık sorunlarına çözüm sunabilecek umut kaynağı olarak görülüyordu.
20. yüzyılın başlarında, tıbbi kullanımı hızla artan bu maddeler “her derde deva” olarak nitelendiriliyor ve eczanelerde reçetesiz satılabiliyordu. Hatta bazı sanatçı ve yazarlar uyuşturucuların yaratıcılığı artırdığını savunuyordu. Ancak, bu durum çok geçmeden farklı bir yöne evrildi; toplumda madde bağımlılığı, sağlık sorunları ve sosyal çöküşün karanlık yüzü belirginleşmeye başladı.
Bu bağlamda, öncelikle birbiriyle bağlantılı olan haşhaş, afyon, morfin ve eroin kavramlarını ele almakta yarar var.
Haşhaş, antik çağlardan itibaren tıp alanında yararlanılan kadim bir bitki. İnsanlık tarihinin en eski tıbbi ham maddelerinden biri olarak Mezopotamya, Antik Yunan ve Roma dönemlerinde geniş bir kullanıma sahipti. Bunun yanı sıra, haşhaş tohumları, günümüzde özellikle Avrupa, Orta Doğu ve Asya mutfaklarında hamur işi ve salatalarda sıkça karşımıza çıkan bir malzeme.
Afyon; haşhaş bitkisinin yeşil kapsüllerinden çıkarılan beyaz sütün kurutulmasıyla elde edilen bir maddedir, geçmişte ağrı kesici ve sakinleştirici ilaç olarak kullanılıyordu. Bu tıbbi kullanımın yaygınlığı, zamanla bilim insanlarını afyonun etken maddelerini ayrıştırarak daha güçlü bileşikler elde etmeye yönlendirdi.
Morfin; 1804’te Alman eczacı Friedrich Sertürner tarafından afyondan ayrıştırılarak keşfedilen güçlü bir ağrı kesici. Merkezi sinir sistemini uyuşturarak ağrı algısını baskıladığı için özellikle ameliyat ve sonrası tedavi evreleri için etkili bir çözüm olarak benimsendi. Ancak, ciddi yan etkileri ve bağımlılık riski, daha güvenli alternatifler geliştirme arayışını hızlandırdı ve bu doğrultuda Bayer firmasının çalışmaları öne çıkmaya başladı.
Eroin, Bayer kimyagerlerinin çalışmaları sonucunda sentezlenerek morfinden üretilen yarı sentetik bir narkotik madde. Başlarda morfine oranla daha az bağımlılık yapıcı olduğu düşünülen eroin, özellikle kronik öksürük ve benzeri rahatsızlıklar için reçete ediliyordu.
Haşhaş bitkisinden afyon, afyondan morfin ve morfinden eroin elde edilmesi şeklinde özetlenen bu aşamaların her biri kimya alanında önemli dönüm noktalarını temsil etmektedir. Ne var ki bu ilerlemeler, zamanla madde kullanımına bağlı ciddi sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Özellikle eroinin beklenenden çok daha güçlü bağımlılık yapıcı etkilerinin anlaşılması, birçok ülkede yasaklanmasıyla sonuçlanmıştır.
Bayer’in rolü
19. yüzyılın sonlarında Avrupa’da farmasötik (*) endüstri hızla gelişirken, Bayer firması kimyagerlerinden Felix Hoffmann önemli bir keşifte bulundu. 1897’de söğüt kabuğunun asidini kimyasal olarak modifiye ederek “Aspirin” formülünü geliştirdi ve bu adı verdi. Tarihte seri üretilen ilk sentetik ilaç olan Aspirin, Bayer’i kısa sürede ilaç sektörünün liderleri arasına taşıdı.
Aspirin’in başarısının ardından, Bayer’in kimyagerleri bu kez morfinin yapısını değiştirerek daha güçlü bir form geliştirme çabasına girişti. Morfinin çeşitli türevleri üzerinde deneyler yürütüldü. Bu süreçte Aspirin’le aynı yılda (1897) ve aynı kimyager (Felix Hoffmann) tarafından sentezlenen eroin, ilk kez laboratuvar ortamında üretildi. Eroin tıpkı Aspirin gibi büyük bir başarı elde etti ve ne yazık ki, hekimlere “güvenli bir alternatif” olarak tanıtıldı.
Aynı dönemde Afyonkarahisar bölgesinde yetiştirilen haşhaştan elde edilen afyon, yüksek kalitesiyle ilaç ham maddesi ticaretinde stratejik bir konuma yükselmişti. Avrupa’da morfin ve eroin kullanımının artışı, afyona olan talebi sürekli yükseltiyordu. Ancak, afyon bazlı ilaçların tıpta büyük bir çığır açacağı beklentisi bir türlü gerçekleşmedi.
Bağımlılık sorunlarına bir çözüm olacağı umulan eroinin bu sorunları daha da ağırlaştırdığı ortaya çıktı. Eroin ve diğer afyon türevlerinin toplum sağlığı üzerindeki yıkıcı etkilerinin anlaşılmasıyla birlikte uluslararası anlaşmalarla eroin üretimi ve ticareti kısıtlandı.
ABD, 1924’te eroin satışını tamamen yasakladı fakat Almanya’da ilaç olarak 1971’e kadar satışı sürdü. Cenevre ve Lahey konferanslarından sonra uyuşturucuların tüm dünyada satışı yasaklandı (1914, 1925). Kirli uyuşturucu ticaretiyle birlikte anılan eroin sözcüğü tıp terminolojisinin dışına itildi.
Osmanlı topraklarında 66 noktada eroin ilacı için ham madde üretimi yapılmaktaydı. Afyonun iç pazara satışı yasaklanmış, yalnız yabancı ilaç firmaları için üretime izin verilmişti. Yine de İstanbul’da on binlerce eroin bağımlısının olduğu rapor ediliyordu. Eroin üretimini merdiven altından kurtarıp denetlemek amacıyla İstanbul’da 3 modern fabrika kurulmasına karar verildi, fakat bunların açılışı 1926’ya dek sarktı.
Fabrikalar açılırken “Uyuşturucu Maddeler İnhisarı” adlı bir tekel kuruldu. Kurumun adı 1932’de “Toprak Mahsulleri Ofisi” olarak değiştirildi ve yönetimi Ziraat Bankası’na devredildi. Atatürk 1934’te, yalnızca tıbbi amaçla üretim yapan Bolvadin’deki işletme dışındaki tüm eroin fabrikalarının kapatılmasını sağladı ve kurum özerk bir yapıya kavuştu (1), (2).
Sonuçta, nice umutlarla geliştirilen ve “morfin kadar zararlı olmadığı” savıyla Avrupa’da 25 gramlık şişelerde serbestçe satılan eroin, kısa sürede yanlış varsayımlara dayalı pazarlamanın simgesi haline geldi. Aspirin ve eroinin aynı yılda ve aynı şirket (Bayer) tarafından üretilmesi, dönemin bilimsel heyecanı kadar öngörüsüzlüğünü de gözler önüne seren çarpıcı bir örnek olarak tarihe geçmiştir.
Biraz da etimoloji
Haşhaş tarımı ve eroin üretimi, Afyonkarahisar bölgesinde milattan önce (M.Ö.) 2. yüzyıla kadar uzanan köklü bir ekonomik faaliyetti. Buna göre, afyon adı en az 2.200 yıldır kullanılmaktadır. Kent adında geçen “afyon”, aslında haşhaş bitkisinin öz suyunun Yunanca/Latince adı olan “opium” teriminin değişikliğe uğramış biçimidir. Afyon kelimesinin etimolojisi opium, afium, afiom ve afion’dan sonra afyona evrilmiştir.
Eroin kelimesi ise Latince “kahraman” anlamına gelen “heros” sözcüğünden türemiştir. Fransızca aracılığıyla Türkçeye geçen orijinal sözcüğün başındaki “H” sesi, dilimize uyarlanırken düşmüş ve “eroin” halini almıştır.
Eroin adının nasıl ortaya çıktığına ilişkin popüler bir söylentiye göre; Felix Hoffmann geliştirdiği ilacı ilk kez kendi üzerinde denerken, “Bir kahraman gibi hissettim” demiş. Ancak bu anlatı, ilacın adına esin kaynağı olmuş gibi görünse de, gerçekte ilacın etkilerini yüceltmeyi amaçlayan pazarlama stratejisinin bir parçasıydı.
1-Cumhuriyet Gazetesi, Özgün Acar, 2014
2-Hürriyet Gazetesi, İstanbul zamanın Amsterdam’ı, 2009
(*) Farmasötik: Yeni bir kimyasal varlığın ya da eski ilaçları ilaca dönüştürme süreciyle ilgilenen aczacılık disiplini.
İlgili yazı: