Anadolu’da söylenen bir atasözü “ Bilgi iktidardır” der. Deneyimlerinden damıttığı yüksek halk bilgeliğiyle, bilginin ve bilmenin önemini bu sözle çarpıcı bir biçimde ifade etmişti insanımız.
Bilginin hangi kapıları açtığını, insana ve topluma ne gibi yararlar sağladığını, kişiyi nasıl dönüştürdüğünü çok iyi gözlemleyen insanımız, bilginin değerini kavramış ve bunun içindir ki; okuma yazmaya büyük değer atfetmiş, okumuş ve bilgili olduğunu düşündüğü kişileri daima baş tacı edegelmiştir.
Toplumumuzun tarihinde yaklaşık iki yüz yıl öncesine kadar eğitim, okuma yazma ve bilgi edinme, büyük ölçüde devletin merkezinde ve yakın çevresinde konuşlanmış bulunan şanslı bir azınlığa özgü bir ayrıcalık olarak kalmıştı.
Eğitim henüz sekülerleşmemiş olduğu ve büyük ölçüde dini çerçevede yapıldığı için, dini temsil eden ve devletin temel direklerinden olan ilmiye sınıfı ya da ulema denilen ve din adamlarını oluşturan kesimle saray mekteplerinde yetişen idareciler, bilgi tekeli olma konumlarını uzun süre sürdürmüş oldular.
Bilgiyi üreten ve yayan ilmiye sınıfı devletin çekirdeğinde yer almış, bilginin eşsiz önemini ve yapabileceklerini iyi kavramış olan devlet ve saray, dini de temsil eden ilmiye kesimini, danışılacak ve oluru alınacak değerli kimseler olarak göre gelmişti. Öyle ki; siyaseten katl ve malların müsaderesi devletin tüm üst düzey görevlileri için söz konusu olduğu halde, ilmiye sınıfı bu uygulamalardan muaftı.
Halk arasında da, dinle birlikte eğitimi ve bilgiyi temsil eden imam, müftü vs. önemli kimseler olarak görülmüş ve baş köşede yer verilmiştir. İnsanımız din adamı dışında da, kendisinin bilmediklerini bildiğini dolayısıyla da üst bir seviyede olduğunu düşündüğü dervişi, abdalı, ermişi ya da bilge olduğunu düşündüğü her kim varsa onu çok önemsemiş, kimilerini de adeta efsaneleştirmiştir.
Toplumumuzun da dahil olduğu Doğu kültür dairesinde bilginin ve bilgeliğin değeri öylesine büyüktür ki, bilgeler yer yer insanüstü varlıklar olarak görülmüş, bir nevi kutsanmışlardır. Mesela geleneksel Uzak Doğu toplumlarında sosyal hiyerarşi; bilgeler, çiftçiler esnaf ve zanaatkarlar, tüccarlar şeklindeydi. Piramidin en üstünde yer alan bilgeler kutsanmayla karışık bir saygı görürlerdi.
Bilginin ve bilgenin gücünü ve halk üzerindeki etkisini iyi bilen akıllı hükümdarlar, bilgelere hep büyük saygı göstermişler; onları, danışmak ve öğrenmek için her daim yakınlarında bulundurmuşlardı. Bilginin önemini kavrayamayan özellikle despot hükümdarlar ise, bilgeleri kontrol edebilmek ve zararsızlaştırabilmek için yanlarına alır, kimilerini makam ve mevki vererek satın alır; söz dinletemediklerini ise sürgünle ya da değişik biçimlerde cezalandırırlardı. İnsanlara, toplumlara ve devletlere açtığı kapılar ve getirileri itibarıyla bilimin ve bilginin aslında hiçbir zaman azalmamış olan eşsiz değeri, bugün daha da artmış olarak sürmektedir.
Dönem dönem siyaset kurumunun siyasi kaygılarla ve popülist bir tavırla vasat olanı ön plana çıkararak bilimi, bilgiyi ve bilgeyi önemsizleştirmeye çalışmasına yani nehrin yüzeyindeki akıntı vasata doğru olmasına rağmen dip akıntı tam ters yönde, bilgiye ve bilime doğrudur. Çünkü tarihin değişmez yasasıdır; bilim ve bilgi üreten, yayan, kullanan kazanır, bilimi geri plana atıp bilgiyi önemsizleştirense daima ve fena halde kaybeder…
Görsel: Şeyh Edebali