12.9 C
İstanbul
19 Nisan 24, Cuma
spot_img

Azerbaycan diliyle aramızdaki sevimli farklar

Ömer Yalçınkaya

İlk olarak konuya dilin adından girelim: Azerbaycanca da deniyor, Azerbaycan Türkçesi de. Peki hangisi doğru?

1995 yılında kabul edilen Azerbaycan Anayasası’na göre “Azərbaycan Respublikasının dövlət dili Azərbaycan dilidir.” 

Azerbaycan’da konuşulan dil Türkçedir. Türkiye’de konuşulan Türkçeden ancak bir lehçe uzaklığındadır. Yüzde doksan karşılıklı anlama oranı olan iki dile diyalekt ya da lehçe denir. Ayrı bir dil olarak adlandırılması ve sınıflandırılması doğru değildir. Bu nedenle Azerbaycan Türkçesi olarak adlandırmak yanlış değildir. Ebulfez Elçibey döneminde devletin resmî belgelerinde Azerbaycan Türkçesi ifadesi çokça kullanılmıştır.

Dil bilimi çalışmalarında uluslararası olarak benimsenen tanım ise İngilizcesiyle Azerbaijanian, Türkçesiyle Azerbaycancadır.

Bunun biraz politize edilmiş bir konu olduğunu ve bazı dilbilgisi kural farklılıklarına rağmen bu dilin katışıksız Türkçe olduğunu belirtelim ve devam edelim…

Ancak devam ederken ülkemizde yapılan yaygın iki yanlışı da belirtelim:

Birincisi çok yaygın olarak Azerbaycan’a Azerbeycan denmesidir. Doğrusu ve resmî olanı Azerbaycan’dır. Siyasetçilerin bu konuda yanlış söylemeleri bir derece anlaşılabilir ama akademisyenlerin ve medyanın bu şekilde kullanması pek de anlaşılır değildir.

İkincisi ise, tam bir yanlış olmasa da, dilimizde geleneksel olarak Azeri ve Azerice sözlerinin yerleşmiş olmasıdır. Farsça kaynaklı bu ifade Azerbaycanlılar tarafından hoş karşılanmamaktadır. Azerbaycan Türkü olarak adlandırmak hiç de yanlış olmaz. İran Azerbaycanı’nda birisine “Siz kendinize ne dersiniz?” diye sorduğunuzda aldığınız yanıt Azeri değil Türk’tür. Dillerine de açık seçik Türkçe derler.

Burada Azerbaycan Türkçesi ile İstanbul Türkçesi arasındaki sevimli farklılıkları göstermek istiyorum. Özellikle İstanbul Türkçesi diyorum çünkü Kars, Erzurum ağızları gibi Doğu Anadolu’da konuşulan yerel ağızlar, Azerbaycan Türkçesine çok daha yakındır.

Bu farklılıklar bazen kulağa çok hoş gelen hatta komik diyebileceğimiz durumların ortaya çıkmasına neden oluyorlar.

Benim hayatımda Azerbaycan’ın dili, edebiyatı, müziği, sanatı çok özel bir yer tutar. Bunların hepsinin kökeninde bu kültüre duyduğum yakınlık ve sevgi vardır.

 

Şimdi hikâyenin başlangıcına gidip bu sevimli farklılıkları anlatayım:

1980’li yılların başlarında ODTÜ’de okurken Yaşar adında Tebrizli bir dostum vardı. Azerbaycan Türkçesi ile ilk kez onun sayesinde tanıştım. Bana çok ilginç ve sempatik gelmişti. Ardından sınıf arkadaşım Kenan’ın bana hediye ettiği Azerbaycan’ın ünlü halk sanatçısı Reşid Behbudov’un bir kaseti ile o yıllarda Azerbaycan mahnılarıyla tanıştım ve ilgim giderek arttı. Bu ilgi, diğer Türk dilleri üzerine de araştırmalar yapmama vesile oldu ve bir bakıma kariyer hayatımın akışını etkiledi.

Yaşar’ın kulaklarını da çınlatarak yaşanmış bazı komik durumları aktarmak istiyorum:

Yaşar, Ankara’ya ilk geldiğinde şehri fazla tanımaz. Bindiği belediye otobüsünün gideceği yeri geçtiğini fark edince telaşla şoföre seslenir: “Şoför bey ben düşeceğim!” Şoför de gülerek, “Sıkı tutun, korkma düşmezsin” diye cevap verir. Yaşar’ın orada inmek istediği anlatması hayli zaman alır. Sonradan bu hikayeyi gülerek anımsar.

Yaşar kaldığı yurttan çıkarken arkadaşı, “Şemsiyeni al yağmur yağar” der. Yaşar “yağır mı, yağmır mı?” diye sorar. Arkadaşı “Yağar yağar sen al” diye ısrar eder. Yaşar bu olayı da gülerek anlatıyordu, çünkü Azerbaycan Türkçesinde yağmır sözü yağmıyor anlamına geliyordu. “Yağmur yağar” denince “yağmıyor, yağıyor” gibi anlıyorlardı. Bu karışıklığı önlemek için Azerbaycan’da “yağış yağır” diyorlar.

Yaşar’a böyle başka sözler olup olmadığını soruyorum. Çok fazla olduğunu söylüyor. “Mesela kız istemeye gidildiğinde elçi düşmüş derler.” Bu bilgi üzerine Behbudov’un okuduğu Laçın mahnısındaki “Elçileri kırılmış, özü elçi düşen yar” sözleri anlam kazanıyor.

“Çatmak sözü sizdeki anlamından farklıdır. Bizde ermek, ulaşmak manasındadır. Ayrılık mahnısında “Neyleyim ki sene çata bilmirem” diyor. Bu mahnıda anlatılan ayrılık Kuzey ve Güney Azerbaycan’ın ayrılığıdır. Bu mahnı sizde de çok seviliyor ama bizim için çok daha büyük bir anlamı vardır.”

“Kabak sözü ön anlamlarındadır. “Bu işin kabağını almalı” denince “Bu işin önüne geçilmeli, önlenmeli” demek istenir. “Üç gün bundan kabak gelmişem”, “Üç gün önce geldim”, “Gabagkı müdafie naziri” dersek “Bundan önceki savunma bakanı” demek olur.”

Yaşar devam ediyor: “Kış için hiyarı bankada saklarız”. Bu komik anlam Rusçadan alınan banka sözünün kavanoz anlamında olmasından kaynaklanıyor.

Yaşar durmuyor: “Ben sana yazda gel desem sen yazın anlarsın ama ben aslında baharda gel diyorum.” Ben de, “O zaman yazın gel nasıl diyorsunuz?” diye soruyorum, “Yayda gel” deriz diyor.

“Kişi sizde kadın için de kullanılır, erkek için de. Azerbaycan’da kişi dendiğinde sadece erkek anlaşılır. Kadına kişi denmez. Güzel bir sözümüz vardır: ‘Yahşılığa yahşılık her kişinin işidi, yamanlığa yahşılık er kişinin işidi.’ Bizim Türkçemizle “İyiliğe iyilik herkesin işidir, kötülüğe iyilik er kişinin işidir.” 

Gerçekten örnekler çok fazlaydı. Yaşar’ı tanımamın üzerinden yıllar geçti ve 1992 yılının Nisan ayında Azerbaycan’a giden ilk Türk heyetinin içinde yer aldım. Azerbaycan’ı görme aşkıyla yanıp tutuşuyordum…

Geziye benimle katılan dostum Kemal ile birlikte bir restoranda kuzu şiş sipariş etmek istedik. Garsonun sorusu bizi şoke etmişti: “Sümüklü mü olsun, sümüksüz mü?” O günlerde Bakü’de Türkiye’den gelen hiç kimse olmadığı için garson da bizim tepkimiz karşısında şaşırıp kalmıştı. Sonradan anladık ki sorduğu “Kemikli mi olsun, kemiksiz mi?” demekten ibaretti.

Aynı yıllarda Azerbaycan’a iş için giden bir dostumun da başından ilginç bir olay geçmişti. Bir süre kalacağı Bakü’de bir daire tutmak istemiş. Gezdiği bir evin sahibi kendisinin subay olup olmadığını sormuş. Şaşırıp, “Hayır ben iş adamıyım” demiş. Bu defa da ev sahibi şaşırmış. Çünkü sorduğu aslında bekar olup olmadığıydı.

İlk aldığım Azerbaycan vizesindeki meslek bölümünde işgüzar yazdığını görmek beni çok güldürmüştü. Bu söz Azerbaycan’da iş adamı demekti.

Bir Azerbaycan filminde adam kadına, “Bu çetin zamanda sana bir dayak lazım” diyor. Bir Türkiyeli bu sözleri duyunca adamın kötü niyetle kadına dayak atacağı hissine kapılabilir. Ama adamcağızın dediği sadece “Bu zor zamanda sana bir destek lazım” gibi iyi niyetli bir söz.

Bu konuda iki halk arasında yaşanmış daha pek çok sevimli anekdot vardır.

Şimdi dillerimizde ortak ya da benzer olup da farklı anlamlara gelen sözlere örnekler verelim: (Azerbaycan alfabesinde bulunan ə, x ve q harfleri yerine, kolay okunması amacıyla e, h ve k harfleri kullanılmıştır.)

Ad günü – Doğum günü

Allah koysun – İnşallah

Bağlamak – Kapatmak

Bağlı – Kapalı

Bahar – Yaz

Balaca – Küçük

Banka – Kavanoz, konserve (Rusçadan)

Başa düşmek – Anlamak

Beli – Evet (Farsçadan)

Böyrek – Böbrek

Canavar – Kurt

Cinayet – Suç

Cüme ahşamı – Perşembe

Çap etmek – Yayımlamak (Farsça çap: basım)

Çatmak – Ermek, ulaşmak

Çatdırmak – Ulaştırmak, teslim etmek

Çengel – Çatal

Çerşenbe ahşamı – Salı

Çetir (çadır) – Şemsiye (dilimizde de bu anlam vardır ama pek kullanılmaz)

Çoh sağ ol – Hoşçakal

Çöl – Dışarı

Çörek – Ekmek

Dal – Arka

Dal otak – Arka oda

Danışık aparmak – Sohbet etmek

Danışmak – Konuşmak

Dayak – Destek

Dayanacağa koymak – Park etmek

Dayanacak – Otopark

Demeli – Demek ki

Doğma – Yerli

Doğmak – Doğurmak

Doğulmak – Doğmak

Düşmek – İnmek

Düz – Doğru

Düz danış! – Doğru konuş!

Elake – İletişim

Elçi – Dünürcü, kız istemeye giden

Fil sümüyü – Fil dişi

Fotoşekil – Fotoğraf

Gözlemek – Beklemek

Gül – Çiçek (gül anlamı da vardır)

Heyat – Evin avlusu

Heyat yoldaşı – Eş, zevce

Hırda – Bozuk para, ufaklık

İl – Yıl

İlan – Yılan

İreli – Önce

İşgüzar – İş adamı

İtmek – Yitmek

Kabak – Ön, öndeki

Kabak kabağa gelmek – Yüz yüze gelmek

Kabaklar – Önceleri

Karhana – İmalathane

Katık – Yoğurt (Türkçede de bu anlamı vardır fakat çok kullanılmaz)

Kaytarmak – Geri dönmek

Kend – Köy

Kend tasarrüfatı – Ziraat

Kepenek – Kelebek

Kimi – Gibi

Kırmızı Aypara – Kızılay

Kişi – Erkek

Kızıl – Altın

Kızılgül – Gül

Konak – Konuk

Konak evi – Otel

Kulak asmak – Dinlemek

Maraglı – İlginç

Menzil – Aralık

Mertebe – Kat

Muhtar – Özerk

Nefer – Kişi

Pis – Kötü

Pul – Para (Farsçada pul para demektir)

Rabite – Haberleşme

Rayon – İlçe (Rusçadan)

Rehber – Lider

Sabah – Yarın

Sahlamak – Alıkoymak

Seçki – Seçim

Seher – Sabah

Sesverme – Oy verme

Sözsüz – Elbette, kesinlikle (Rusçadan uyarlanmış)

Subay – Bekar

Sümük – Kemik

Şalvar – Pantolon

Şekil – Resim

Tahta kepeği – Talaş

Tahta şapşap – Takunya

Tapmaca – Bilmece

Tapmak – Bulmak

Taze – Yeni

Tehlükesizlik – Güvenlik

Temiz – Saf (temiz anlamı da vardır)

Temiz kızıl – Saf altın

Tikinti – İnşaat

Tikmek – İnşa etmek

Tutukuşu – Papağan

Uşak – Çocuk

Uşak bağçası – Kreş, anaokulu (Rusçadan uyarlanmış)

Ünvan – Adres

Üzmek – Yüzmek

Vasiteçi – Aracı

Yaman – Kötü

Yanacak – Akaryakıt

Yaranmak – Ortaya çıkmak

Yay – Yaz

Yerkökü – Havuç

Zehmetkeş – Emekçi

Ziyalı – Aydın

 

Azerbaycan’da konuşulan Türkçe ile aramızda başka farklılıklar da var. Burada dilbilgisi kurallarındaki farklara girmeyeceğim. O daha teknik bir konu. Rusçadan alınan sözleri de bir kenara koyuyorum. Sadece çok yaygın kullanılan bazı sözcükler üzerinden fikir vermeyi amaçlıyorum.

Aynı anlamı taşıyan fakat farklı yazılan ve söylenen sözlere örnekler:

Addım – Adım

Alov – Alev

Basdırma – Pastırma

Bülöv – Bileği

Böyük – Büyük

Buğa – Boğa

Bürünc  – Pirinç (metal)

Ceyran – Ceylan

Cırmalamak – Tırmalamak

Cövüz – Ceviz

Çarşab – Çarşaf

Çirkab – Çirkef (Farsça aslı çirkab)

Çovdar – Çavdar

Dıngıldamak – Tıngırdamak

Dodak – Dudak

Dohsan – Doksan

Dokkuz – Dokuz

Dovşan – Tavşan

Dövlet – Devlet

Döymek – Dövmek

Dövür – Devir

Ehtiyac – İhtiyaç

Elm – İlim, bilim

Eşitmek – İşitmek

Eşk – Aşk

Eyni – Aynı

Fesil – Mevsim

Fişeng – Fişek (Farsça aslı fişeng)

Fövkelade – Fevkalade

Gelebe – Galibiyet

Geminin yanalması – Geminin yanaşması

Gilaf – Kılıf (Arapça aslı gilaf)

Göy – Gök, mavi

Göyerçin – Güvercin

Gözel – Güzel

Gömrük – Gümrük

Halça – Halı

Heç kes – Hiç kimse

Heç vaht – Hiçbir zaman

Hidmet – Hizmet (Arapça aslı hidmet)

Horuz – Horoz (Farsça aslı horuz)

Hoşuna gelmek – Hoşuna gitmek

Hovuz – Havuz

Hökümet – Hükümet

Hörmet – Hürmet

İyirmi – Yirmi

Kabık – Kabuk

Kağız – Kağıt (Farsça aslı kağaz)

Keskinlikle – Kesinlikle

Kırh – Kırk

Kiçik – Küçük

Kocalmak – Kocamak, yaşlanmak

Köks – Göğüs

Kövser – Kevser

Köynek – Gömlek

Lazımlı – Gerekli

Mahnı – Mani, türkü

Men – Ben

Min – Bin

Möhteşem – Muhteşem

Mövsüm – Mevsim

Nümayiş – Protesto gösterisi, yürüyüş (Farsçadan)

Nömre – Numara

Növ – Nev, cins

Otak – Oda

Ovçu – Avcı

Ovuç – Avuc

Pahlalılar – Bakliyat

Pendir – Peynir

Sakkız – Sakkız

Say – Sayı

Sekkiz – Sekiz

Sifariş – Sipariş

Sıgallamak – Sıvazlamak

Solak – Solahay

Sovuşmak – Sıvışmak

Soyudmak – Soğutmak

Soyuk – Soğuk

Şerkşünaslık – Şarkiyat, oryantalizm

Şorba – Çorba

Şüşe – Şişe

Tamaşa – Gösteri

Tamaşa etmek – Seyretmek (Ayrıca seyr etmek sözü de vardır)

Tıbb – Tıp (Arapça aslı tıbb)

Toyug – Tavuk

Tüfeng – Tüfek (Farsça aslı tüfeng)

Tülkü – Tilki

Tüpürük – Tükürük

Üçün – İçin

Üfük – Ufuk

Ünsür – Unsur

Ürfan – İrfan

Üsyan – İsyan

Yalgız – Yalnız

Yandırmak – Yakmak

Yeddi – Yedi

Yeni uşak doğmuş kadın – Yeni çocuk doğurmuş kadın, loğusa

Türkçeden farklı olan sözlere örnekler:

Asan – Kolay (Farsçadan)

Bare – Hakkında (bu barede: bu konuda)

Dözmek – Katlanmak, dayanmak

Dözümlü – Sabırlı, dayanıklı

Düyü – Pirinç (tahıl)

Gadagan – Yasak

Geşeng – Güzel, hoş (Farsçadan)

Güzgü – Ayna

Hahış etmek – Rica etmek (Farsçadan)

Hamı – Hepsi, herkes

Hansı – Hangisi

Harada – Nerede

Hemişe – Hep

Hiyaban – Yol (Farsçadan)

Hoşbeht – Mutlu (Farsçadan)

Hudahafis – Allah korusun, Allaha ısmarladık (Farsçadan)

Kömek – Yardım

Kövrek – Yufka

Küçe – Sokak

Nece – Nasıl

Neçe – Kaç

Özüne hidmet – Self-service (ne kadar güzel değil mi?)

Papiros – Sigara (Rusçadan)

Payız – Sonbahar

Şirniyyat – Tatlılar (Farsçadan)

Şirniyyat mağazası – Pastane

Ülgüç – Tıraş bıçağı

Üns verin – Dikkat edin

Yuhu – Uyku

Yuhulamak – Uyuklamak

Yumak – Yıkamak (Türkçede halk ağzında kullanılır)

Yuyunmak – Yıkanmak (Eski Türkçede ve halk ağzında yunmak sözü vardır)

Zeng etmek – Telefon etme (Farsça zeng: çan)

Zerger – Kuyumcu (Farsçadan)

 

Türkiye’de h- önsesinin düştüğü Azerbaycan’da korunduğu sözlere örnekler: 

Heyva – Ayva

Hörmek – Örmek

Hörümcek – Örümcek

Hürkmek – Ürkmek

Azerbaycan’da y- önsesi düşümüne örnekler: 

İl – Yıl

İlan – Yılan

İldirim – Yıldırım

İtmek – Yitmek

İyid – Yiğit

Uca – Yüce

Udmak – Yutmak

Ulduz – Yıldız

Ürek – Yürek

Üskük – Yüksük

Üz – Yüz, surat

Üzgeç – Yüzgeç

Üzleşmek – Yüzleşmek

Üzmek – Yüzmek

Üzük – Yüzük

Üzügoylu – Yüzükoyun

Sözün içinde seslerin yer değiştirmesine örnekler: 

Arvad – Avrat

Çarpaz – Çapraz

Çılpak – Çıplak

İleri – İreli

Körpü – Köprü

Pehriz – Perhiz

Torpak – Toprak

Üskük – Yüksük

Yarpak – Yaprak

Yenceg – Yengeç

Bunların dışında küçük ama önemli bir fark daha var:

Türkçe morfolojik olarak eklemeli bir dildir. Bunun anlamı, bir kök sözcüğün önüne ve arkasına yapılan eklemelerle yeni sözcükler ve anlamlar türetilmesidir. Kural olarak, ek aldığında kök sözcük değişmez. Bu tüm Türk dillerinin ve Altay Dil Ailesi’nin ortak özelliğidir. Türkçede bu kuralın sadece iki istisnası vardır: Bana ve sana derken ben ve sen kök sözleri değişime uğrar. Azerbaycan Türkçesinde ise men mene, sen sene olarak çekilir. Bu değişime uğramaz. Bu da Azerbaycan dilinin bizim Türkçemizden pozitif olarak ayrıştığı bir durumdur.

Bu yazıda sadece dillerimiz arasındaki farklılıklara değindim. Yukarıdaki listelerin aramızdaki farklılıkları büyük ölçüde ortaya koyduğuna inanıyorum. Farklılıkların bir kaç sayfalık bir yazıya sığabilmesi bile dillerimizin aslında ne kadar yakın olduğunu gösteriyor. Sadece kardeş kadar değil, ikiz kardeş kadar yakınız birbirimize. Farklar da coğrafî ve kültürel etkileşim alanlarımızın farklılığından kaynaklanıyor. Azerbaycan’da, bizim dilimizde eskimiş, özellikle Farsça kökenli sözlerin fazlalığı dikkat çekiyor. Bu da çok doğal. İran ile tarihî ve kültürel yakınlığı bir tarafa bırakın, İran’ın bir bölümü zaten Azerbaycan ve çok büyük bir Türk nüfusu orada yaşıyor.

Zeynep Hanlorova-Ömer Yalçınkaya

 

Kırk yıla yakın bir süredir Azerbaycan Türkçesine çok büyük bir duygusal yakınlığım oldu. Bunun nedeni Azerbaycan Türkçesinin çok içe dokunan bir dil olması. Sanıyorum ki Azerbaycan halk müziğinin ülkemizde çok sevilmesinin de altında bu yatıyor. Reşid Behbotuv’u ve pek çok diğer Azerbaycan sanatçısını dinlemekten hiç bir zaman bıkmadım ve her dinleyişimde aynı duyguları yaşarım.

1985 yılında AIESEC stajı için gittiğim Polonya’nın başkenti Varşova’da Türk arkadaşlarımla birlikte bir kafede bir şeyler içiyorduk. Yanımıza kırk yaşlarında bir kişi yanaşarak “Türkiye’den mi geldiniz” diye sordu. Adı Sabir idi. Bakü’den iş ziyaretine gelmişti. Fizik profesörüydü. Sovyetler Birliği’nden bu denli yakından tanıma fırsatı bulduğum ilk insandı. Kısa sohbetimizden sonra adreslerimizi aldık. Biz Türkiye’ye döndük, o da Bakü’ye. Kendisiyle yıllarca mektuplaştık. Azerbaycan’ı ilk olarak Sabir Ağabeyimle tanıdım. Yıllar sonra Bakü’de iki eski dost olarak tekrar buluştuk.

1989 yılında Sovyetler Birliği dağılmadan önceki günlerde Azerbaycan’ın Devlet Sanatçısı Zeynep Hanlarova Türkiye’ye gelmişti. Ben o dönemde Bursa’da yaşıyordum ve kendisiyle Olay Gazetesi için bir röportaj yaptım. O röportajda bana, “Siz şimdi Bakü’ye gitseniz uçaktan indiğinizde bir taksiye bineceksiniz ve otelinize gitmek isteyeceksiniz. Ancak şoför sizi otelinize değil kendi evine götürecek. Çünkü Türkiye’den gelen bir konuk bizim için mukaddestir” demişti.

1992’de Kemal ile birlikte yaptığımız Bakü ziyaretimizde bindiğimiz bir özel aracın sürücüsü gerçekten de bizi evine götürmek istedi. İşlerimiz olduğunu söyleyerek af diledik ama ısrarı karşısında dayanamadık. “Bir çörek yiyelim” dedi, biz de bir çay içeceğimizi düşünerek kabul ettik. Evine geldiğimizde çok kısa bir süre içinde bir çilingir sofrası kuruldu ve komşular da katıldı. Karşılıklı olarak yaşantımızdan kesitler paylaştık. Kâh güldük, kâh ağladık. Ama hayatımız boyunca unutamayacağımız bir gün yaşadık. Bizi evine getiren kişinin bir cerrah olduğunu öğrendik. Bir taraftan Karabağ savaşının devam ettiği ve büyük ekonomik sıkıntıların yaşandığı bu dönemde eski Lada marka arabasıyla ek iş olarak taksicilik yapıyordu. Böylesine zor günlerde bile konukseverliğini, sıcaklığını ve içtenliğini bizden esirgemeyen bu insanları ve gönüllere işleyen dillerini sevmemek mümkün mü?

Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.

Medya Günlüğü

Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Medya Günlüğü
Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
666TakipçilerTakip Et
11,281TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler