İlk olarak konuya dilin adından girelim: Azerbaycanca da deniyor, Azerbaycan Türkçesi de. Peki hangisi doğru?
1995 yılında kabul edilen Azerbaycan Anayasası’na göre “Azərbaycan Respublikasının dövlət dili Azərbaycan dilidir.”
Azerbaycan’da konuşulan dil Türkçedir. Türkiye’de konuşulan Türkçeden ancak bir lehçe uzaklığındadır. Yüzde doksan karşılıklı anlama oranı olan iki dile diyalekt ya da lehçe denir. Ayrı bir dil olarak adlandırılması ve sınıflandırılması doğru değildir. Bu nedenle Azerbaycan Türkçesi olarak adlandırmak yanlış değildir. Ebulfez Elçibey döneminde devletin resmî belgelerinde Azerbaycan Türkçesi ifadesi çokça kullanılmıştır.
Dil bilimi çalışmalarında uluslararası olarak benimsenen tanım ise İngilizcesiyle Azerbaijanian, Türkçesiyle Azerbaycancadır.
Bunun biraz politize edilmiş bir konu olduğunu ve bazı dilbilgisi kural farklılıklarına rağmen bu dilin katışıksız Türkçe olduğunu belirtelim ve devam edelim…
Ancak devam ederken ülkemizde yapılan yaygın iki yanlışı da belirtelim:
Birincisi çok yaygın olarak Azerbaycan’a Azerbeycan denmesidir. Doğrusu ve resmî olanı Azerbaycan’dır. Siyasetçilerin bu konuda yanlış söylemeleri bir derece anlaşılabilir ama akademisyenlerin ve medyanın bu şekilde kullanması pek de anlaşılır değildir.
İkincisi ise, tam bir yanlış olmasa da, dilimizde geleneksel olarak Azeri ve Azerice sözlerinin yerleşmiş olmasıdır. Farsça kaynaklı bu ifade Azerbaycanlılar tarafından hoş karşılanmamaktadır. Azerbaycan Türkü olarak adlandırmak hiç de yanlış olmaz. İran Azerbaycanı’nda birisine “Siz kendinize ne dersiniz?” diye sorduğunuzda aldığınız yanıt Azeri değil Türk’tür. Dillerine de açık seçik Türkçe derler.
Burada Azerbaycan Türkçesi ile İstanbul Türkçesi arasındaki sevimli farklılıkları göstermek istiyorum. Özellikle İstanbul Türkçesi diyorum çünkü Kars, Erzurum ağızları gibi Doğu Anadolu’da konuşulan yerel ağızlar, Azerbaycan Türkçesine çok daha yakındır.
Bu farklılıklar bazen kulağa çok hoş gelen hatta komik diyebileceğimiz durumların ortaya çıkmasına neden oluyorlar.
Benim hayatımda Azerbaycan’ın dili, edebiyatı, müziği, sanatı çok özel bir yer tutar. Bunların hepsinin kökeninde bu kültüre duyduğum yakınlık ve sevgi vardır.
Şimdi hikâyenin başlangıcına gidip bu sevimli farklılıkları anlatayım:
1980’li yılların başlarında ODTÜ’de okurken Yaşar adında Tebrizli bir dostum vardı. Azerbaycan Türkçesi ile ilk kez onun sayesinde tanıştım. Bana çok ilginç ve sempatik gelmişti. Ardından sınıf arkadaşım Kenan’ın bana hediye ettiği Azerbaycan’ın ünlü halk sanatçısı Reşid Behbudov’un bir kaseti ile o yıllarda Azerbaycan mahnılarıyla tanıştım ve ilgim giderek arttı. Bu ilgi, diğer Türk dilleri üzerine de araştırmalar yapmama vesile oldu ve bir bakıma kariyer hayatımın akışını etkiledi.
Yaşar’ın kulaklarını da çınlatarak yaşanmış bazı komik durumları aktarmak istiyorum:
Yaşar, Ankara’ya ilk geldiğinde şehri fazla tanımaz. Bindiği belediye otobüsünün gideceği yeri geçtiğini fark edince telaşla şoföre seslenir: “Şoför bey ben düşeceğim!” Şoför de gülerek, “Sıkı tutun, korkma düşmezsin” diye cevap verir. Yaşar’ın orada inmek istediği anlatması hayli zaman alır. Sonradan bu hikayeyi gülerek anımsar.
Yaşar kaldığı yurttan çıkarken arkadaşı, “Şemsiyeni al yağmur yağar” der. Yaşar “yağır mı, yağmır mı?” diye sorar. Arkadaşı “Yağar yağar sen al” diye ısrar eder. Yaşar bu olayı da gülerek anlatıyordu, çünkü Azerbaycan Türkçesinde yağmır sözü yağmıyor anlamına geliyordu. “Yağmur yağar” denince “yağmıyor, yağıyor” gibi anlıyorlardı. Bu karışıklığı önlemek için Azerbaycan’da “yağış yağır” diyorlar.
Yaşar’a böyle başka sözler olup olmadığını soruyorum. Çok fazla olduğunu söylüyor. “Mesela kız istemeye gidildiğinde elçi düşmüş derler.” Bu bilgi üzerine Behbudov’un okuduğu Laçın mahnısındaki “Elçileri kırılmış, özü elçi düşen yar” sözleri anlam kazanıyor.
“Çatmak sözü sizdeki anlamından farklıdır. Bizde ermek, ulaşmak manasındadır. Ayrılık mahnısında “Neyleyim ki sene çata bilmirem” diyor. Bu mahnıda anlatılan ayrılık Kuzey ve Güney Azerbaycan’ın ayrılığıdır. Bu mahnı sizde de çok seviliyor ama bizim için çok daha büyük bir anlamı vardır.”
“Kabak sözü ön anlamlarındadır. “Bu işin kabağını almalı” denince “Bu işin önüne geçilmeli, önlenmeli” demek istenir. “Üç gün bundan kabak gelmişem”, “Üç gün önce geldim”, “Gabagkı müdafie naziri” dersek “Bundan önceki savunma bakanı” demek olur.”
Yaşar devam ediyor: “Kış için hiyarı bankada saklarız”. Bu komik anlam Rusçadan alınan banka sözünün kavanoz anlamında olmasından kaynaklanıyor.
Yaşar durmuyor: “Ben sana yazda gel desem sen yazın anlarsın ama ben aslında baharda gel diyorum.” Ben de, “O zaman yazın gel nasıl diyorsunuz?” diye soruyorum, “Yayda gel” deriz diyor.
“Kişi sizde kadın için de kullanılır, erkek için de. Azerbaycan’da kişi dendiğinde sadece erkek anlaşılır. Kadına kişi denmez. Güzel bir sözümüz vardır: ‘Yahşılığa yahşılık her kişinin işidi, yamanlığa yahşılık er kişinin işidi.’ Bizim Türkçemizle “İyiliğe iyilik herkesin işidir, kötülüğe iyilik er kişinin işidir.”
Gerçekten örnekler çok fazlaydı. Yaşar’ı tanımamın üzerinden yıllar geçti ve 1992 yılının Nisan ayında Azerbaycan’a giden ilk Türk heyetinin içinde yer aldım. Azerbaycan’ı görme aşkıyla yanıp tutuşuyordum…
Geziye benimle katılan dostum Kemal ile birlikte bir restoranda kuzu şiş sipariş etmek istedik. Garsonun sorusu bizi şoke etmişti: “Sümüklü mü olsun, sümüksüz mü?” O günlerde Bakü’de Türkiye’den gelen hiç kimse olmadığı için garson da bizim tepkimiz karşısında şaşırıp kalmıştı. Sonradan anladık ki sorduğu “Kemikli mi olsun, kemiksiz mi?” demekten ibaretti.
Aynı yıllarda Azerbaycan’a iş için giden bir dostumun da başından ilginç bir olay geçmişti. Bir süre kalacağı Bakü’de bir daire tutmak istemiş. Gezdiği bir evin sahibi kendisinin subay olup olmadığını sormuş. Şaşırıp, “Hayır ben iş adamıyım” demiş. Bu defa da ev sahibi şaşırmış. Çünkü sorduğu aslında bekar olup olmadığıydı.
İlk aldığım Azerbaycan vizesindeki meslek bölümünde işgüzar yazdığını görmek beni çok güldürmüştü. Bu söz Azerbaycan’da iş adamı demekti.
Bir Azerbaycan filminde adam kadına, “Bu çetin zamanda sana bir dayak lazım” diyor. Bir Türkiyeli bu sözleri duyunca adamın kötü niyetle kadına dayak atacağı hissine kapılabilir. Ama adamcağızın dediği sadece “Bu zor zamanda sana bir destek lazım” gibi iyi niyetli bir söz.
Bu konuda iki halk arasında yaşanmış daha pek çok sevimli anekdot vardır.
Şimdi dillerimizde ortak ya da benzer olup da farklı anlamlara gelen sözlere örnekler verelim: (Azerbaycan alfabesinde bulunan ə, x ve q harfleri yerine, kolay okunması amacıyla e, h ve k harfleri kullanılmıştır.)
Ad günü – Doğum günü
Allah koysun – İnşallah
Bağlamak – Kapatmak
Bağlı – Kapalı
Bahar – Yaz
Balaca – Küçük
Banka – Kavanoz, konserve (Rusçadan)
Başa düşmek – Anlamak
Beli – Evet (Farsçadan)
Böyrek – Böbrek
Canavar – Kurt
Cinayet – Suç
Cüme ahşamı – Perşembe
Çap etmek – Yayımlamak (Farsça çap: basım)
Çatmak – Ermek, ulaşmak
Çatdırmak – Ulaştırmak, teslim etmek
Çengel – Çatal
Çerşenbe ahşamı – Salı
Çetir (çadır) – Şemsiye (dilimizde de bu anlam vardır ama pek kullanılmaz)
Çoh sağ ol – Hoşçakal
Çöl – Dışarı
Çörek – Ekmek
Dal – Arka
Dal otak – Arka oda
Danışık aparmak – Sohbet etmek
Danışmak – Konuşmak
Dayak – Destek
Dayanacağa koymak – Park etmek
Dayanacak – Otopark
Demeli – Demek ki
Doğma – Yerli
Doğmak – Doğurmak
Doğulmak – Doğmak
Düşmek – İnmek
Düz – Doğru
Düz danış! – Doğru konuş!
Elake – İletişim
Elçi – Dünürcü, kız istemeye giden
Fil sümüyü – Fil dişi
Fotoşekil – Fotoğraf
Gözlemek – Beklemek
Gül – Çiçek (gül anlamı da vardır)
Heyat – Evin avlusu
Heyat yoldaşı – Eş, zevce
Hırda – Bozuk para, ufaklık
İl – Yıl
İlan – Yılan
İreli – Önce
İşgüzar – İş adamı
İtmek – Yitmek
Kabak – Ön, öndeki
Kabak kabağa gelmek – Yüz yüze gelmek
Kabaklar – Önceleri
Karhana – İmalathane
Katık – Yoğurt (Türkçede de bu anlamı vardır fakat çok kullanılmaz)
Kaytarmak – Geri dönmek
Kend – Köy
Kend tasarrüfatı – Ziraat
Kepenek – Kelebek
Kimi – Gibi
Kırmızı Aypara – Kızılay
Kişi – Erkek
Kızıl – Altın
Kızılgül – Gül
Konak – Konuk
Konak evi – Otel
Kulak asmak – Dinlemek
Maraglı – İlginç
Menzil – Aralık
Mertebe – Kat
Muhtar – Özerk
Nefer – Kişi
Pis – Kötü
Pul – Para (Farsçada pul para demektir)
Rabite – Haberleşme
Rayon – İlçe (Rusçadan)
Rehber – Lider
Sabah – Yarın
Sahlamak – Alıkoymak
Seçki – Seçim
Seher – Sabah
Sesverme – Oy verme
Sözsüz – Elbette, kesinlikle (Rusçadan uyarlanmış)
Subay – Bekar
Sümük – Kemik
Şalvar – Pantolon
Şekil – Resim
Tahta kepeği – Talaş
Tahta şapşap – Takunya
Tapmaca – Bilmece
Tapmak – Bulmak
Taze – Yeni
Tehlükesizlik – Güvenlik
Temiz – Saf (temiz anlamı da vardır)
Temiz kızıl – Saf altın
Tikinti – İnşaat
Tikmek – İnşa etmek
Tutukuşu – Papağan
Uşak – Çocuk
Uşak bağçası – Kreş, anaokulu (Rusçadan uyarlanmış)
Ünvan – Adres
Üzmek – Yüzmek
Vasiteçi – Aracı
Yaman – Kötü
Yanacak – Akaryakıt
Yaranmak – Ortaya çıkmak
Yay – Yaz
Yerkökü – Havuç
Zehmetkeş – Emekçi
Ziyalı – Aydın
Azerbaycan’da konuşulan Türkçe ile aramızda başka farklılıklar da var. Burada dilbilgisi kurallarındaki farklara girmeyeceğim. O daha teknik bir konu. Rusçadan alınan sözleri de bir kenara koyuyorum. Sadece çok yaygın kullanılan bazı sözcükler üzerinden fikir vermeyi amaçlıyorum.
Aynı anlamı taşıyan fakat farklı yazılan ve söylenen sözlere örnekler:
Addım – Adım
Alov – Alev
Basdırma – Pastırma
Bülöv – Bileği
Böyük – Büyük
Buğa – Boğa
Bürünc – Pirinç (metal)
Ceyran – Ceylan
Cırmalamak – Tırmalamak
Cövüz – Ceviz
Çarşab – Çarşaf
Çirkab – Çirkef (Farsça aslı çirkab)
Çovdar – Çavdar
Dıngıldamak – Tıngırdamak
Dodak – Dudak
Dohsan – Doksan
Dokkuz – Dokuz
Dovşan – Tavşan
Dövlet – Devlet
Döymek – Dövmek
Dövür – Devir
Ehtiyac – İhtiyaç
Elm – İlim, bilim
Eşitmek – İşitmek
Eşk – Aşk
Eyni – Aynı
Fesil – Mevsim
Fişeng – Fişek (Farsça aslı fişeng)
Fövkelade – Fevkalade
Gelebe – Galibiyet
Geminin yanalması – Geminin yanaşması
Gilaf – Kılıf (Arapça aslı gilaf)
Göy – Gök, mavi
Göyerçin – Güvercin
Gözel – Güzel
Gömrük – Gümrük
Halça – Halı
Heç kes – Hiç kimse
Heç vaht – Hiçbir zaman
Hidmet – Hizmet (Arapça aslı hidmet)
Horuz – Horoz (Farsça aslı horuz)
Hoşuna gelmek – Hoşuna gitmek
Hovuz – Havuz
Hökümet – Hükümet
Hörmet – Hürmet
İyirmi – Yirmi
Kabık – Kabuk
Kağız – Kağıt (Farsça aslı kağaz)
Keskinlikle – Kesinlikle
Kırh – Kırk
Kiçik – Küçük
Kocalmak – Kocamak, yaşlanmak
Köks – Göğüs
Kövser – Kevser
Köynek – Gömlek
Lazımlı – Gerekli
Mahnı – Mani, türkü
Men – Ben
Min – Bin
Möhteşem – Muhteşem
Mövsüm – Mevsim
Nümayiş – Protesto gösterisi, yürüyüş (Farsçadan)
Nömre – Numara
Növ – Nev, cins
Otak – Oda
Ovçu – Avcı
Ovuç – Avuc
Pahlalılar – Bakliyat
Pendir – Peynir
Sakkız – Sakkız
Say – Sayı
Sekkiz – Sekiz
Sifariş – Sipariş
Sıgallamak – Sıvazlamak
Solak – Solahay
Sovuşmak – Sıvışmak
Soyudmak – Soğutmak
Soyuk – Soğuk
Şerkşünaslık – Şarkiyat, oryantalizm
Şorba – Çorba
Şüşe – Şişe
Tamaşa – Gösteri
Tamaşa etmek – Seyretmek (Ayrıca seyr etmek sözü de vardır)
Tıbb – Tıp (Arapça aslı tıbb)
Toyug – Tavuk
Tüfeng – Tüfek (Farsça aslı tüfeng)
Tülkü – Tilki
Tüpürük – Tükürük
Üçün – İçin
Üfük – Ufuk
Ünsür – Unsur
Ürfan – İrfan
Üsyan – İsyan
Yalgız – Yalnız
Yandırmak – Yakmak
Yeddi – Yedi
Yeni uşak doğmuş kadın – Yeni çocuk doğurmuş kadın, loğusa
Türkçeden farklı olan sözlere örnekler:
Asan – Kolay (Farsçadan)
Bare – Hakkında (bu barede: bu konuda)
Dözmek – Katlanmak, dayanmak
Dözümlü – Sabırlı, dayanıklı
Düyü – Pirinç (tahıl)
Gadagan – Yasak
Geşeng – Güzel, hoş (Farsçadan)
Güzgü – Ayna
Hahış etmek – Rica etmek (Farsçadan)
Hamı – Hepsi, herkes
Hansı – Hangisi
Harada – Nerede
Hemişe – Hep
Hiyaban – Yol (Farsçadan)
Hoşbeht – Mutlu (Farsçadan)
Hudahafis – Allah korusun, Allaha ısmarladık (Farsçadan)
Kömek – Yardım
Kövrek – Yufka
Küçe – Sokak
Nece – Nasıl
Neçe – Kaç
Özüne hidmet – Self-service (ne kadar güzel değil mi?)
Papiros – Sigara (Rusçadan)
Payız – Sonbahar
Şirniyyat – Tatlılar (Farsçadan)
Şirniyyat mağazası – Pastane
Ülgüç – Tıraş bıçağı
Üns verin – Dikkat edin
Yuhu – Uyku
Yuhulamak – Uyuklamak
Yumak – Yıkamak (Türkçede halk ağzında kullanılır)
Yuyunmak – Yıkanmak (Eski Türkçede ve halk ağzında yunmak sözü vardır)
Zeng etmek – Telefon etme (Farsça zeng: çan)
Zerger – Kuyumcu (Farsçadan)
Türkiye’de h- önsesinin düştüğü Azerbaycan’da korunduğu sözlere örnekler:
Heyva – Ayva
Hörmek – Örmek
Hörümcek – Örümcek
Hürkmek – Ürkmek
Azerbaycan’da y- önsesi düşümüne örnekler:
İl – Yıl
İlan – Yılan
İldirim – Yıldırım
İtmek – Yitmek
İyid – Yiğit
Uca – Yüce
Udmak – Yutmak
Ulduz – Yıldız
Ürek – Yürek
Üskük – Yüksük
Üz – Yüz, surat
Üzgeç – Yüzgeç
Üzleşmek – Yüzleşmek
Üzmek – Yüzmek
Üzük – Yüzük
Üzügoylu – Yüzükoyun
Sözün içinde seslerin yer değiştirmesine örnekler:
Arvad – Avrat
Çarpaz – Çapraz
Çılpak – Çıplak
İleri – İreli
Körpü – Köprü
Pehriz – Perhiz
Torpak – Toprak
Üskük – Yüksük
Yarpak – Yaprak
Yenceg – Yengeç
Bunların dışında küçük ama önemli bir fark daha var:
Türkçe morfolojik olarak eklemeli bir dildir. Bunun anlamı, bir kök sözcüğün önüne ve arkasına yapılan eklemelerle yeni sözcükler ve anlamlar türetilmesidir. Kural olarak, ek aldığında kök sözcük değişmez. Bu tüm Türk dillerinin ve Altay Dil Ailesi’nin ortak özelliğidir. Türkçede bu kuralın sadece iki istisnası vardır: Bana ve sana derken ben ve sen kök sözleri değişime uğrar. Azerbaycan Türkçesinde ise men mene, sen sene olarak çekilir. Bu değişime uğramaz. Bu da Azerbaycan dilinin bizim Türkçemizden pozitif olarak ayrıştığı bir durumdur.
Bu yazıda sadece dillerimiz arasındaki farklılıklara değindim. Yukarıdaki listelerin aramızdaki farklılıkları büyük ölçüde ortaya koyduğuna inanıyorum. Farklılıkların bir kaç sayfalık bir yazıya sığabilmesi bile dillerimizin aslında ne kadar yakın olduğunu gösteriyor. Sadece kardeş kadar değil, ikiz kardeş kadar yakınız birbirimize. Farklar da coğrafî ve kültürel etkileşim alanlarımızın farklılığından kaynaklanıyor. Azerbaycan’da, bizim dilimizde eskimiş, özellikle Farsça kökenli sözlerin fazlalığı dikkat çekiyor. Bu da çok doğal. İran ile tarihî ve kültürel yakınlığı bir tarafa bırakın, İran’ın bir bölümü zaten Azerbaycan ve çok büyük bir Türk nüfusu orada yaşıyor.
Kırk yıla yakın bir süredir Azerbaycan Türkçesine çok büyük bir duygusal yakınlığım oldu. Bunun nedeni Azerbaycan Türkçesinin çok içe dokunan bir dil olması. Sanıyorum ki Azerbaycan halk müziğinin ülkemizde çok sevilmesinin de altında bu yatıyor. Reşid Behbotuv’u ve pek çok diğer Azerbaycan sanatçısını dinlemekten hiç bir zaman bıkmadım ve her dinleyişimde aynı duyguları yaşarım.
1985 yılında AIESEC stajı için gittiğim Polonya’nın başkenti Varşova’da Türk arkadaşlarımla birlikte bir kafede bir şeyler içiyorduk. Yanımıza kırk yaşlarında bir kişi yanaşarak “Türkiye’den mi geldiniz” diye sordu. Adı Sabir idi. Bakü’den iş ziyaretine gelmişti. Fizik profesörüydü. Sovyetler Birliği’nden bu denli yakından tanıma fırsatı bulduğum ilk insandı. Kısa sohbetimizden sonra adreslerimizi aldık. Biz Türkiye’ye döndük, o da Bakü’ye. Kendisiyle yıllarca mektuplaştık. Azerbaycan’ı ilk olarak Sabir Ağabeyimle tanıdım. Yıllar sonra Bakü’de iki eski dost olarak tekrar buluştuk.
1989 yılında Sovyetler Birliği dağılmadan önceki günlerde Azerbaycan’ın Devlet Sanatçısı Zeynep Hanlarova Türkiye’ye gelmişti. Ben o dönemde Bursa’da yaşıyordum ve kendisiyle Olay Gazetesi için bir röportaj yaptım. O röportajda bana, “Siz şimdi Bakü’ye gitseniz uçaktan indiğinizde bir taksiye bineceksiniz ve otelinize gitmek isteyeceksiniz. Ancak şoför sizi otelinize değil kendi evine götürecek. Çünkü Türkiye’den gelen bir konuk bizim için mukaddestir” demişti.
1992’de Kemal ile birlikte yaptığımız Bakü ziyaretimizde bindiğimiz bir özel aracın sürücüsü gerçekten de bizi evine götürmek istedi. İşlerimiz olduğunu söyleyerek af diledik ama ısrarı karşısında dayanamadık. “Bir çörek yiyelim” dedi, biz de bir çay içeceğimizi düşünerek kabul ettik. Evine geldiğimizde çok kısa bir süre içinde bir çilingir sofrası kuruldu ve komşular da katıldı. Karşılıklı olarak yaşantımızdan kesitler paylaştık. Kâh güldük, kâh ağladık. Ama hayatımız boyunca unutamayacağımız bir gün yaşadık. Bizi evine getiren kişinin bir cerrah olduğunu öğrendik. Bir taraftan Karabağ savaşının devam ettiği ve büyük ekonomik sıkıntıların yaşandığı bu dönemde eski Lada marka arabasıyla ek iş olarak taksicilik yapıyordu. Böylesine zor günlerde bile konukseverliğini, sıcaklığını ve içtenliğini bizden esirgemeyen bu insanları ve gönüllere işleyen dillerini sevmemek mümkün mü?
Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.