14.1 C
İstanbul
17 Mayıs 24, Cuma
spot_img

Avrupa nasıl zengin oldu?

1. Avrupa ülkeleri özellikle 18. yüzyılda nasıl oldu da çok önemli bir ekonomik sıçrama yaptı ve bugünkü seviyelere gelebildi? Bilim, sanat, astronomi, ekonomi hep birlikte dünyanın diğer bölgelerini de etkileyen bir güce nasıl ulaştı? Bütün bunlar kusursuz bir planın parçası mıydı yoksa Avrupa’nın bazı özellikleri mi bu sonuca yol açtı?

2. Sanayi Devrimi 1760-1840 arası dönemde yeni ve çok farklı üretim süreçlerine geçişi ifade ediyor. Bu dönem elle üretimden makinelere geçişi, buhar gücünün artan kullanımını, takım tezgahlarının gelişimini ve mekanize fabrika sisteminin yükselişini simgeliyordu. İngiltere, kıta Avrupa’sı ve ABD’de, tekstil başta olmak üzere büyük ölçekli üretim faaliyetleri söz konusu oluyordu.

Sanayi Devrimi ayrıca nüfus artış hızında çok önemli sıçramaya yol açtı. Bu döneme kadar sabit giden kişi başı milli gelirde büyük artışlar oldu. Gittikçe zenginleşen Avrupa’nın dünyaya etkisi de artmaya başladı. Peki bu gelişmeler nasıl oldu? Bilim, kurumlar ve entelektüel çabalar bu süreci nasıl destekledi?

3. Yale Üniversitesi’nden ünlü tarihçi Paul Kennedy tartışma kapsamında Avrupa’nın politik çeşitliliğine ve coğrafyasına vurgu yapıyor. Kennedy’ye göre ticaretin, tüccarların, limanların ve pazarların merkeziyetçilikten ve gözetimden uzak gelişmesinin önemli sonuçları olmuştu. Denizlerle çevrili olmanın hem gemiciliğin gelişmesi hem de ucuz taşımacılık açısından büyük önemi vardı.

4. Kennedy’nin belirttiği gibi yeni deniz yollarının ve coğrafyaların keşfi ticareti canlandırdı. Uzak diyarlardan doğal zenginlikler ve yeni besinler taşındı. Bu durum önemli bir ivmelenme yarattı. Ticaret pazarları büyüdü ve daha büyük üretim ölçeklerine ihtiyaç duyuldu. Özellikle deniz yollarında Avrupalıların kurduğu hakimiyet ve Osmanlı’nın eski hakimiyetini kaybetmesi, Doğan Avcıoğlu’nun da belirttiği gibi Osmanlıyı çok olumsuz etkilemişti.

5. Northwestern Üniversitesi (Illinois) ekonomi ve tarih profesörü Joel Mokyr’e göre de, Avrupa’nın zenginleşmesi konusundaki en eski ve en ikna edici açıklamalardan biri, Avrupa’nın uzun süreli siyasi parçalanmışlığı. Ama Mokyr bu açıklamaya bir ilave yapıyor. Ona göre modern Avrupa’nın ekonomik mucizesi, bir takım kurumsal sonuçların eseriydi. Ne tasarlanmış ne de planlanmıştı. Ama bu bir kez başladığında, bilgi odaklı büyümeyi hem mümkün hem de sürdürülebilir kılan, kendi kendini güçlendiren bir ekonomik ilerleme dinamiği yarattı. Avrupa’nın siyasi parçalanmışlığı üretken rekabeti teşvik etti. Avrupalı ​​yöneticiler kendilerini en üretken entelektüeller ve zanaatkârlar için rekabet ederken buldular.

6. İktisat tarihçisi Jared Rubin ise “Avrupa neden zengin oldu, Orta Doğu neden olamadı?” adlı kitabında, din ve siyasetin etkileşimindeki farklılıkların, Avrupa ve Orta Doğu’nun iktisadi ilerlemesinde farklılaşmaya neden olduğunu söylüyor. Rubin’e göre, din ile siyasetin iç içe olduğu toplumlarda ekonomi gelişemiyor. Rubin dinin değil, başvurulan yöntemlerin gerici olduğunu söylüyor.

7. Avrupa medeniyetinde Antik Yunan Medeniyeti ve Roma İmparatorluğunun fikirsel ve kurumsal anlamda önemli etkileri vardı kuşkusuz. Ama Avrupa 500-1400 yılları arasında uzun ve karanlık bir Orta Çağ yaşadı. Bu dönem Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından Rönesans’ın başlamasına kadar süren acı ama çok öğretici bir süreçti.

8. Bu dönem aynı zamanda ekonominin, kültürün ve entelektüel çabaların gerilediği “karanlık çağ” olarak da biliniyor. Çünkü Avrupa Orta Çağı kesintisiz bir cehalet, hurafe ve toplumsal baskı dönemiydi. Fakat süreç içinde yeni kurumlar ve yeni bir kültürün gelişmesi söz konusu oldu. Yani zamanın karanlık rahmi yeni ve aydınlık yüzyıllar doğurmuştu. Rönesans, aydınlanma, reform hareketleri, coğrafi keşifler gibi çok önemli süreçler gelişti.

9. Rönesans (yeniden doğuş) Avrupa uygarlığında Orta Çağ’ın ardından gelen, klasik bilim ve değerlere yönelik ilginin artması olarak nitelenebilecek bir dönemdi. Bu dönem yeni kıtaların keşfi, Kopernik’in astronomi sisteminin kabul görmesi, feodal düzenin gerilemesi ve ticaretin büyümesine yol açtı. Matbaa ve deniz pusulası gibi önemli icatlar söz konusu olmuştu.

10. Aydınlanma Çağı (Akıl Çağı) olarak ifade edilen süreç 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa fikir dünyasına egemen olan entelektüel bir hareketti. Akıl ve duyuların kanıtlarıyla elde edilen bilginin esas alınması, özgürlük, ilerleme, hoşgörü, kardeşlik, hükümet, idare ve kilisenin ayrılması gibi idealler üzerine odaklanan güçlü fikirleri içeriyordu.

11. Yine de kolay bir süreç olmamıştı. Örneğin Katolik Kilisesi Kopernikçiliği 1616 yılında “yanlış ve asılsız” ilan etmişti. Engizisyonla herkese korku salıyordu. Kopernik’in “gezegenlerin güneş etrafında döndüğü” kuramına baştan beri inanan Galileo ise İncil’in amacının bilimle uğraşmak olmadığını savunmuş ama yine de kilisenin tehdidinden korkup uzun süre sessiz kalmıştı.

12. Reform hareketi ise 16. yüzyılda Batı kilisesinde meydana gelen sarsıcı bir dini devrimdi. Önemli tarafı sistemin kendi içinden yükselen güçlü bir eleştirinin söz konusu olmasıydı. En büyük lideri Martin Luther’di. Siyasi, ekonomik ve sosyal etkilere sahip olan Reform hareketi Protestanlığın temeli oldu.

Kilisenin artan gücü ve zenginliği ile birleşen entrikalar ve siyasi manipülasyonlar, manevi güç olarak saygınlığını yitirmesine neden olmuştu. Bunun üzerine siyasi otoriteler kilisenin kamusal rolünü giderek daha fazla kısıtlamaya başladılar.

Martin Luther 1517 yılında 95 tezini yayımladı. Bu tezin aynı zamanda halkın görebilmesi için Wittenberg’deki kilisenin kapısına asılması tarihteki en önemli olaylardan biriydi. Kilisenin günahların affını ticarete dönüştürmesine yönelik güçlü eleştiriler getirilmişti. Martin Luther arınma için samimi bir pişmanlık gösterilmesi gerektiğini savunuyordu. İlerleyen süreçte Kilise ve yenilikçiler arasındaki farklar giderek derinleşti. Martin Luther’in İncil’i Almancaya çevirmesi önemliydi. Herkes kutsal kitabı kendi aklıyla ve kalbiyle anlasın, başkalarının manipülasyonuna ve din ticaretine ihtiyaç kalmasın istiyordu.

13. Yeniden ekonomi ve tarih profesörü Joel Mokry’e dönersek, ona göre, entelektüeller için, Avrupa’nın bölünmüş ve eşgüdümsüz politikaları, Çin’de veya Osmanlı İmparatorluğu’nda var olamayacak bir entelektüel özgürlüğü güçlendirdi.

Avrupa’nın entelektüel topluluğu, hem entegre bir ulus ötesi akademik topluluğun avantajları hem de rekabetçi bir devletler sisteminin avantajlarından yararlandı. Bu sistem, büyük bir zenginleşmeye yol açan kültürel bileşenlerin çoğunu üretmişti. Sosyal ve ekonomik ilerlemeye olan inanç, bilimsel ve entelektüel yeniliğe artan saygı ve metodik ve ampirik olarak temellenmiş bir araştırma anlayışı söz konusu olmuştu. Bütün bunlarsa ekonomik büyümenin hizmetindeydi.

14. Mokyr’nin önemli bir vurgusu da bilim, teknoloji ve endüstri becerisi arasındaki etkileşim hakkında. İlk olarak karşılaştırmalı olarak az da olsa, bilim bazı icatların arkasındaydı. Örneğin deniz kronometresinin yapılabileceği matematiksel gökbilimcilerce gösterilmişti. İkincisi doğanın bilimle anlaşılması teknik ve mühendislik gelişmelere ayrıca destek verdi. Üçüncüsü, bilim de teknik gelişmelerden büyük fayda gördü. Örneğin mikroskop, teleskop, barometre ve termometre 17. yüzyılın ilk yarısında geliştirildi. Bunlar daha sonra yoğun bir şekilde bilimsel araştırmalarda kullanıldı. Böylece aslında bilim (ne olduğunun bilgisi, açıklama anlamında) ile teknoloji (nasıl olduğunun bilgisi, teknik anlamda) birbirlerini besledikleri bir döngünün içine girdiler ve büyümeyi de desteklediler.

15. Özetlersek, bilgi, bilim, teknoloji, ekonomi ve siyaset ilişkisi, bunların kendi kural ve ilkelerini ortaya koyması önemliydi. Entelektüel çabalar öylesine güçlüydü ki kilisenin dogmaları bunlara uzun süre dayanamadı.

Aklın ve bilimin önünü tutmaya çalışan hurafelerden kurtulmak, dinin siyasi süreçler, eğitim, bilim ve ekonomi üzerindeki etkisinin azaltılması ve insanların günlük hayatında ahlaki bir kaynak olarak esas alınması çok şeyi değiştirmişti.

Bir diğer faktörü de rekabet ve bilgiye dayalı teknolojinin etkisiyle yerel üretim faaliyetlerinin ivmelenmesi olarak ifade etmek mümkün.

Aslında Avrupa’nın kalkınması ile Güney Kore ve Çin deneyimleri farklılıklar arz etse de ortak özellikleri de var. Bunlardan biri eğitim, bilgi ve teknolojinin ekonomiyi destekleyecek şekilde devreye girmesi. Bir diğeri de yerli üretimin ivmelenmesine yol açan politika ve süreçler. Avrupa’da gelişen, Çin ve Kore’de uygulanan başka bir şey de yönetim ve politika seçeneklerinin dogmalardan ve demagojiden uzak, profesyonel esaslarca belirlenmesi kanımca.

KAYNAKLAR:

-MOKYR Joel, How Europe Became So Rich?

-ROSENBERG, Nathan, BIRDZEL, L., E., Batı nasıl zengin oldu?

-KENNEDY, Paul, Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri

-KISSANE, Christopher, Why the West got rich?, The Guardian

– Wikipedia.org

– Britannica.com

Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.

Medya Günlüğü

Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Medya Günlüğü
Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
678TakipçilerTakip Et
11,500TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler