Doğada insan dahil birçok canlı türü sürekli biriktirme ve istifleme içgüdüsüyle hareket eder.
İnsan sürekli olarak bilinçsizce durmadan biriktiren bir canlıdır. İnsan bir şekilde duygusal ve düşünsel olarak öfkeyi, aşağılamayı, acımasızlığı, sıkıntıyı, nefreti, hayal etmeyi ve anılarını biriktiriyor. Stoklama, saklama, biriktirme insanın doğasında bulunan bir içgüdü. Saklama, biriktirme, zamanı gelince kullanmak üzere toplama ihtiyacı bilinçaltında yer alır. Aslında istifleme mantığı aidiyet duygusunun eksikliğinden ortaya çıkan bir bozukluktur.
Tarihe baktığımızda insan avcılık toplayıcılık ile birlikte biriktirme, stoklama davranışına girmiştir. Önceleri mağarada yemek saklarken daha sonraları işi ilerleterek kutsal nesneleri ya da totem eşyalarını saklamaya başladı. Biriktirme sorunu istifçilik sendromu veya istifleme bozukluğu olarak ortaya çıktı. Sigmund Freud’un düşüncesine göre, bebeklik döneminde tuvalet terbiyesinin sert ve ağır şekilde verilmesi ileride çocukta bazı sorunlara neden olur.
Çocuğun libido dediğimiz psikoseksüel gelişim evrelerinin birinde duraklamayı, bu evreye takılıp kalmasını tetikler. Bu durum ileride bir şeyleri atmaya kıyamayan insan tipi olarak karşımıza çıkabiliyor.
Kişi çocukluk evresinde herhangi bir psikolojik yetersizlik yaşadıysa bir şeyleri biriktirme, bir araya getirme, benzer şeylerin daha fazlasına sahip olma hastalığına yakalanmıştır. Çocukluk çağında uğranılan istismar, ihmal, fiziksel şiddet, çok sevilen bir yakınını kaybetme, çocuğun ileriki yaşlarda karar vermede zorlanma, mükemmeliyetçilik ve erteleme gibi bazı kişilik özelliklerine sahip olmasına yol açar. Bu olumsuz kişilik özelliklerinin bir araya gelmesi de istifleme sendromuna sebep olur. İnsandaki gereksiz eşya toplama ve biriktirme, tamamlanma, bütünleşme arayışı, kişinin mutluluğun peşinde koşmasıdır aslında.
Günümüzde kimileri eski gazete, dergi, plastik eşyalar, giysiler, mektuplar, torbalar akla hayale gelmeyen nesneler gibi her türlü şeyi bilinçsizce çöp yığını gibi istifliyor. Bugün birçok kişinin dolaplarında tuttuğu giysileri ve ayakkabıları ya da diğer eşyaları ihtiyacı olan birilerine vermemesinin altında istifleme sendromu yatıyor.
Bu tür bir stoklama sendromuna girmiş kişi eşyayla, aklın sınırlarının çok ötesinde, fazlasıyla duygusal ilişkiler kurarak zihninin derinlerinde o eşyayı kendisine özdeş sayıyor.
Söz konusu olan sadece eşya stoklaması değil, dijitalleşen dünyada yeni teknolojilerin ortaya çıkışı ile dijital belgeler de istifleniyor. Dikkat edilirse hemen hemen herkesin akıllı telefonlarında kullanmadığı birçok program boşuna yer kaplıyor. Telefon rehberleri kim olduğunu hatırlayamadığımız isimlerle dolu. Bilgisayarlar da kullanılmayan masaüstü simgeleri, dijital fotoğraflar, eski belgeler, klasörler, e-postalarla dolu; dijital istifçilikten yani bir anlamda dijital bir çöplük bahsediyorum.
Kısacası ister dijital olsun, isterse kullanılmayan somut eşyalar, bazı kişiler bu nesneleri ellerinde tutarak ve geçmiş ile bağ kurarak onlarla hayata tutunmaya çalışıyor. Bir ev düşünün yüzlerce tabak, 2-3 tane elektrikli süpürge var, üstelik bunların kullanılmayan eskileri de var ama atmaya kıyamıyorlar. Sırf moda diye çok pahalı tabaklar, fincanlar alan ama hiç kullanmayan insanlar gördüm. Ya da farklı görünmek amacıyla sürekli kitap alan ama asla okumayanları. Kitap istiflemek, arkasına entelektüel bir eylemmiş gibi saklanarak toplumda bir statü kazanma çabasının en iyi örneği.
İnsan hayatını meydana getiren yaşam alanında biriktirilen aşırı duygular, düşünceler ve eşyalar nedeniyle zihnimizde adım atacak yer kalmıyor. İşte bu çöp yığını gibi eşyaları hayatımızdan çıkarmadığımız sürece düzenli bir yaşam sürdüremeyiz. Nasıl ki bir evin içi gereksiz eşya ile dolu olduğunda hareket edebilmemiz zorlaşıyorsa aynı durum insan zihni için geçerli. Zihnini temizleyebilen kişi sosyal, düşünsel, bilişsel ve duygusal dünyasında karmaşık sorunlar yaşamaz.
Fanatik bir anlayışla herhangi bir öğretiye, düşünceye, dine, inanca bağlananlar da kurdukları duygusal bağ nedeniyle istifçilik sendromu yaşıyor.
Joshua Fields Millburn’un dediği gibi, “minimalizm hayatın fazlalıklarını elemenin, esas olana odaklamanın, mutluluğu bulmanın, kendinizi gerçekleştirmenin ve özgürlüğün aracıdır…”