Bodrumlu hemşehrimiz Herodot’un “Tarih” adlı eseri, antik dünya hakkında zengin bir panorama sunan önemli belgelerden biridir.
Kitabında gezdiği yerlerdeki kültür, siyaset, coğrafya ve geleneklere ilişkin gözlemlerini ve duyduğu olayları anlatır. Örneğin, Milattan Önce (M.Ö.) 390 yıllarında Mısır’da bulunduğu sırada duyduğu ilginç bir dil deneyinden bahseder.
Eski Mısırlılar, dillerin doğuşunu ve bebeklerde dil konuşma yeteneğinin nasıl geliştiğini çok merak etmişler. Tüm insanlığın ortak bir kök dili olduğundan ve bebeklerin bu dili doğuştan bildiklerinden yola çıkarak, dilin kökenini anlamaya çalışmışlar.
M.Ö. 664-610 yılları arasında Mısır’ı yöneten Firavun I. Psamtik, dünya üzerinde konuşulan ilk dilin kökeni hakkındaki merakını gidermek için bir deney yaptırır. Deney, hiç insan konuşması duymadan büyüyen iki bebeğin doğal olarak insanlığın ortak kök dilini konuşacağı varsayımına dayanıyordu.
Denek bebekler, soylu aileler arasından değil, halkın alt katmanlarından seçilmiş. Bakımları için konuşma engelli bakıcılar görevlendirilmiş. Hatta bakıcıların dillerinin kesildiğine dair söylentiler yayılmış. Sonuçta, çevrede sözlü bir iletişim olmaksızın büyümeleri için gereken koşullara sahip bir ortam sağlanmış.
Firavun Psamtik, çocukların söyleyeceği ilk anlamlı sözcükler hangi dile ait olursa, o dil tüm insan dillerinin kök dili olarak benimseneceğini duyurmuş. Firavun, deney süreciyle bizzat ilgileniyor, ara sıra gelip minikleri deney alanında izliyormuş.
Çocuklar, iki yaşlarına ulaştıklarında; kendilerinden hâlâ ağlama, gülme ve anlaşılmaz mırıldanmalar dışında bir sözcük duyulmamıştı. Ancak bir gün, bakıcı yanlarına yaklaştığında, çocuklardan biri beklenmedik bir şekilde kollarını açmış ve yaşlı gözlerle “Bekos” demiş.
Aynı çocuk birkaç kez daha “Bekos” deyince, deneyi yürüten rahipler bu gelişmeyi hemen Firavun Psamtik’e bildirmiş. Bir an önce “Bekos”un hangi dilde hangi anlama geldiğini araştırmaya koyulmuşlar. Araştırma sonunda Frig dilinde “ekmek” anlamına geldiğini anladıklarında çocuğa ekmek vererek tepkisini izlemişler.
Çocuğun ağlamayı bırakıp ekmeği yemesine tanık olan Psamtik, Friglerin insanlığın kök topluluğu olduğu ve Frig dilinin tüm dillerin kök dili olabileceği sonucuna varmış. Böylece, Frig halkının Mısırlılar gibi kadim toplumlardan biri olduğunu göz önünde bulundurarak, Frig dilinin insanlığın ortak kök dili olduğu fikrini benimsemiş.
Bu durum Frig kültürünün Mısır’da ilgi odağı haline gelmesine ve Mısırlı entelektüeller arasında Frigce öğrenme seferberliğe yol açmış. Belki de ilk kez bir yabancı dili gönüllü olarak öğrenmek bu kadar moda olmuştu. Bu gelişme, deneyden habersiz olan Frigleri de şaşırtmıştı.
Firavun I. Psamtik tarafından yaklaşık 2.630 yıl önce yapılan deney, insanoğlunun dilin kökenine duyduğu ilginin bir örneği olarak tarihsel dil bilimde önemli bir yer tutmaktadır.
Fakat Mısır’da gündelik yaşamın büyü ve mitlerle kuşatıldığı bir çağda yürütülen bu deneyin bilimsel geçerlilikten yoksun olduğunu bilmemizde yarar var.
Konuşma engelli bakıcılar tarafından yetiştirilmiş olsalar bile, çocukların çevredeki seslerden etkilenmiş ve bu sesleri yansıtmış olmaları yüksek olasılıktır. Ayrıca, “ekmek” gibi temel bir kavramın başka bir dilde gelişigüzel söylenmiş olma olasılığı nedeniyle, dilsel köken göstergesi olarak yorumlanması sorunludur. Tersine, çocukların içgüdüsel konuşma çabası olarak görülebilir.
Aristoteles, Herodot’un aktardığı Psamtik deneyini, dilin kökeni hakkında sağlıklı bir bilgi vermediği için eleştirmiş ve şöyle bir değerlendirmede bulunmuş:
“Doğal ortamından koparılmış ve hiç insan sesi duymamış çocuklar elbette herhangi bir dili konuşamaz. Bu deney iki değil daha fazla çocukla yapılsaydı, çocukların doğal olarak yeni bir anlaşma dili yarattıkları görülürdü.”
Aristoteles’in bu değerlendirmesi, dilin ortaya çıkışı ve evrimi konusunda pragmatik bir bakış açısını yansıtmakta ve dilin sosyal etkileşime dayalı bir süreç olduğuna vurgu yapmaktadır. Aristoteles, dilin insanların duygu ve düşüncelerini aktarmak için sesleri anlamlı bir şekilde kullanmaya başlamasıyla ortaya çıktığını ileri sürmüştür.
Dilin kökeni sorusu geçmişten günümüze ilgi uyandırmış ve yalnız antik dönemde değil, Orta Çağ’da da bu konuda çeşitli deneyler yapılmıştır. Bu deneylerin her biri, dilin doğuştan mı geldiğini yoksa çevresel etkilerle mi edinildiğini anlama çabasının bir parçası olarak görülebilir.
Kutsal Roma İmparatoru II. Frederick, etik açıdan tartışmalı deneyleriyle tanınan ve papa ile süregelen politik anlaşmazlıklar içinde olan biriydi. Dindar olmasa da İncil’deki referanslara güven duyan II. Frederick, Adem ile Havva’nın hangi dili konuşmuş olabileceklerini mutlaka ortaya çıkarmak istiyordu.
1240’larda, Psamtik deneyine benzer bir girişimle, bir grup küçük çocuğu insan konuşmasından uzak bir ortamda büyümeleri için izole ettirmiş. Koşullar biraz ağırmış, öyle ki çocuklar iki ayak üzerinde yürümekte bile zorlanmışlar. Katı bir rejim altında anne şefkatinden, yuva sıcaklığından ve sosyal etkileşimden mahrum kalan çocuklar bir süre sonra ölmüş. Buna karşın II. Frederick rahatsızlık duymamış ve deneyi birçok kez tekrarlatmış.
Bunların dışında 1500’lü yılların başında İskoçya Kralı 4. James tarafından ıssız bir adada yapılan bir deney var. Bu deney sonunda, bir konuşma duymadan büyüyen çocukların, ilginç şekilde İbraniceye benzer bir dil oluşturmaya başladıkları sonucuna varılmış. Çok sonraları, dadılardan birinin İbranice bildiği ve çocuklarla gizlice konuştuğu, çocukların bu şekilde öğrendikleri söylentileri yayılmış.
On altıncı yüzyılda Türkistan kökenli Hint Sultanı Fatih Akbar tarafından gerçekleştirilen bir deneyde, yeni doğanlar izole fakat konforlu bir ortamda tutulmuşlardır. Deneyin sonucunda, sosyal temasın eksikliği nedeniyle çocuklarda konuşma becerisinin gelişmeyeceği anlaşılmış, deney bitirilmiş. Bu girişim de dilin kökenini anlamada umulan bilgiyi sağlayamamış.
Farklı kültürlerde, sosyal etkileşimsiz büyüyen Mowgli gibi hayvan benzeri yaratıklara dönüşen çocuklar hakkında çeşitli mitler vardır. Mowgli, Hindistan’da bir ormanda hayvanlar tarafından büyütülen “Orman Kitabı” (The Jungle Book) filminin kahramanıdır.
Bu mitler, doğada hayvanlarla büyüyen çocukların onlarla nasıl gizemli yollarla iletişim kurabildiğini anlatır. Bunlar, doğayla olan ilişkimizi keşfetme arzumuzu yansıtan ve dilin evrimiyle ilgili hayal gücümüzü besleyen fantastik öykülerdir.
Tarih boyunca dilin kökenini anlamak için birçok girişimde bulunulmuş ancak bu çabaların hiçbiri dilin nasıl ve ne zaman ortaya çıktığına ilişkin yeterli ve güvenilir veri sağlayamamıştır. Örneğin, Psamtik deneyi ve sonraki deneysel girişimlerde, çocukların “Bekos” ya da ona benzeyen bir sözcüğü yeniden kullandığına ilişkin kayıt bulunamamıştır.
Çeşitli disiplinlerle koordineli olarak yürütülen modern araştırmaların da kayda değer bulgular ortaya çıkarmada başarılı olduğu söylenemez. Sonuç olarak, dilin kökenine ilişkin en temel sorular hâlâ ucu açık ve tartışmalı olmaya devam ediyor.
Gelecekte daha kesin yanıtların ortaya çıkması olasıdır; ancak şimdilik, dilin kökenine ilişkin yanıtların bir gizem olarak kalacağını varsayabiliriz.
halilocakli@yahoo.com