Almanya Başbakanı Friedrich Merz’in 30 Ekim’de Türkiye’ye gerçekleştirdiği resmi ziyaret dikkatleri iki ülke ilişkilerine çevirdi. Ziyarette ele alınan konular ve basına yapılan açıklamalar kamuoyunda tartışıldı, iki ülke medyasında geniş yer tuttu.
Türkiye’nin Avrupa’daki önemli müttefiklerinden biri olan Almanya ile günümüzde siyasi, ekonomik, askeri ve beşeri boyutları olan çok yönlü ilişkileri bulunmakta. Üst düzey karşılıklı ziyaretlerin yanı sıra teknik düzeydeki temaslar düzenli şekilde devam etmekte.
Ayrıca, iki ülke üst düzeyli makamları arasında uluslararası konferanslar ve toplantılar marjında son dönemde çok sayıda görüşme gerçekleşmekte.
Almanya’da yaklaşık 3 milyon Türkiye kökenlinin bulunması ilişkilerin güçlü beşeri boyutunu teşkil etmekte. Almanya’daki Türk toplumu ülkenin sosyal, siyasal hayatına ve ekonomik refahına yıllardır önemli katkılarda bulunmakta.
Türkiye’deki iç politik gelişmeler, Ankara’nın demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi konulara yaklaşımı Berlin’in her dönemde ilgi odağında oldu. Ankara’nın bu konulardaki tutumu kimi zaman, başta savunma alanında iş birliği ikili ilişkilere de yansıdı.
Türkiye ile ilişkilere önem veren Merz’in yaklaşımına ilişkin Alman kamuoyunda eleştiriler mevcuttu. Merz’in Türkiye’deki muhalefetle görüşmeyecek olması, muhalefete yönelik baskılar vs. eleştiri konusu oluyordu..
Bu ortamda gerçekleşen Merz’in Ankara ziyareti, iki ülke arasındaki çok yönlü ilişkilerinin gözden geçirilmesine vesile teşkil etti. Erdoğan ile Merz arasındaki baş başa ve ardından gerçekleşen heyetler arasındaki görüşmede, ikili ilişkilerin her alanda daha geliştirilmesinin öneminin taraflarca vurgulandığı, bu çerçevede savunma sanayi alanında iş birliği, SAFE olarak adlandırılan 150 milyar euroluk Avrupa Birliği savunma kredisine Türkiye’nin erişimi, AB ile Gümrük Birliği’nin modernize edilmesi, göç, geri dönüşler, terör örgütleriyle ortak mücadele, Rusya-Ukrayna savaşı, Gazze ve Suriye’deki gelişmelerin ele alınan konular arasında bulunduğu görülüyor.
Bu konuların yanı sıra, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik süreci, Kopenhag Kriterleri’nin uygulanmasının önemi ve Türkiye’de muhalefete yapılan baskıların, hukuk devleti ve demokrasiyle bağdaşmayan kararların gündeme geldiği, Merz’in bu çerçevede yargının bağımsızlığı ile ilgili bazı hususlarda Almanya’nın beklentilerini ve kaygılarını dile getirdiği anlaşılıyor.
Erdoğan ve Merz düzenledikleri ortak basın toplantısında görüşmelerde ele alınan konular hakkında bilgi verdiler ve yöneltilen soruları yanıtladılar.
İki ülke arasındaki başta ticari ve ekonomik çeşitli alanlardaki ilişkilerin önemini vurgulayan Erdoğan’ın bu bağlamda savunma sanayi alanındaki iş birliğinin güçlendirilmesine ilişkin şu ifadeleri dikkat çekiciydi:
“Avrupa’da değişen güvenlik koşulları ışığında savunma sanayi ürünlerinin tedariğinde geçmiş sıkıntıları geride bırakarak ortak projelere odaklanmamız gerekiyor. Eurofighter süreci gibi Almanya’nın son dönemde bu alanda attığı olumlu adımları memnuniyetle karşılıyoruz. Türkiye’nin savunma konusunda yakaladığı ivme dikkate alındığında Almanya ile geniş imkanlara sahip olduğumuz görülüyor. Bu iş birliğini daha da güçlendirebiliriz”
Merz’in de, iki ülke ilişkilerinin sunduğu olağanüstü potansiyeli daha iyi değerlendirilmesi gerektiğini ifadeyle vurguladığı şu görüşler dikkat çekiciydi:
“Buna zorunluyuz. Zira yeni bir jeopolitik sürece giriyoruz ve bu süreçte büyük güçlerin siyaseti belirleyici olacak. Buradan şu sonucu çıkarıyorum: Almanya olarak stratejik partnerliklerimizi geliştirmeliyiz. Türkiye de burada devre dışı kalamaz, kalmamalı.”
İki ülke toplumlarının ve ekonomilerinin yakın bağlar içinde olduğuna işaret eden Merz, Türkiye’nin Almanya’yı meşgul eden neredeyse tüm dış politika ve güvenlik politikası konularında çok önemli bir aktör olduğunu belirtti.
Erdoğan ve Merz’in ortak açıklamalarında, iki ülke ilişkilerinin daha da geliştirilmesi konusu öne çıkarken, basının sorularına verilen yanıtlarda, İmamoğlu dosyası ve Gazze ile ilgili görüş ayrılıkları yansıdı.
Başkan Trump ile Beyaz Saray’da gerçekleştirdiği görüşme öncesinde düzenlenen basın toplantısında ABD’nin Gazze savaşında İsrail yanlısı tutumunu eleştirmekten kaçınan Erdoğan’ın bu kez Almanya’nın savaşta İsrail yanlısı tutumunu eleştirmesi manşetlere taşındı.
Türkiye’yi AB içinde görmek istediğini ifade eden Merz ise, Kopenhag Kriterleri’nin karşılanmasının önemine işaretle, Türkiye’nin hukuk devleti ve demokrasiyi henüz karşılamayan kararlarının, Almanya’nın beklentilerine uymadığını dile getirdi. Kaygılarını ifade etti.
Bu beyana rağmen Merz’in basın toplantısında sert eleştirilerden kaçınması Almanya’da eleştiri konusu oldu. Merz’in Türkiye’ye AB ile yakınlaşma sözünü ederken “siyasi tutuklular, basın özgürlüğüne yönelik baskılar ve İmamoğlu gibi muhalif figürlerin tutuklanması” konularında tek bir laf etmemesi eleştirildi. Bu tutumla Ankara’ya “yanlış bir sinyal” gönderildiğine işaret edildi. Erdoğan’ın “otoriter eğilimlelerinin” açıkça kınanması gereği ifade edildi. Avrupa’ya yakınlaşma konusunda Merz’in “göz kırptığı” Ankara’nın demokratik reformları uygulamaya geçirip geçirmeyeceğinin belirsizliğini koruduğu belirtildi.
Merz’in ortak basın toplantısında özellikle Türkiye ile stratejik ortaklık ve stratejik iş birliğinin geliştirilmesi vurgusu da Almanya’da dikkat çekici bulundu. Merz’in bu yöndeki açıklamalarının ne anlama geldiği sorgulandı. “Türkiye’nin AB üyeliğine yeni bir perspektif mi ortaya konuluyor?” yoksa “Türkiye’ye stratejik ortaklık teklif edilerek AB üyelik süreci farklı bir formata mı dönüştürülüyor?” soruları ortaya atıldı.
Merz’in dile getirdiği stratejik ortaklığın tam olarak ne olduğunun henüz bilinmediği görülüyor. Stratejik ortaklık şu aşamada tanımsız. Taraflar stratejik ortaklığa farklı anlamlar yükleyebilir. Merz’in Türkiye ile iş birliğini artırmak istediği açık. Özellikle de bunu güvenlik ve savunma sanayiyle derinleştirmek istediği anlaşılıyor. Ayrıca, yeni bir jeopolitik sürece girildiği bu dönemde gelişmelere karşı beraber hareket etme arzusu var. Bu alanlarda iş birliğini geliştirmeyi arzuladığı görülüyor. Bunu da “stratejik iş birliği” olarak tanımlıyor.
Almanya’nın Türkiye’nin AB’ne üyeliğine öteden beri mesafeli yaklaştığı biliniyor. Mevcut koalisyon hükümeti de, Türkiye’nin AB üyeliği ve Türkiye’ye AB perspektifi sunulması konusuna çekimser hareket ediyor. Ancak, son dönemde Türkiye’nin AB ile ilişkileri onarmak istediği ve yakınlaşmak istediği gözleniyor.
Bu çerçevede Türkiye’nin göç politikası alanında giderek güçlenen rolü, Rusya-Ukrayna savaşının adil ve kalıcı şekilde sona ermesine yönelik üstlendiği kolaylaştırıcılık rolü, Suriye’deki rejimin değişmesine ilişkin takındığı tutum, Gazze’de ABD’nin çabalarına destek vererek, Hamas’ı ateşkese ikna çabaları, KKTC’deki Cumhurbaşkanlığı seçim sonucunu olgunlukla kabul etmesi gibi gelişmelerin de Avrupa’nın Türkiye’ye bakışını etkilediği görülüyor. Merz’in basın toplantısındaki açıklamaları da bu farklı bakışın izlerini taşıyor. Alman hükümeti özellikle, Almanya’da sığınmacı olarak kabul edilmeyen göçmenlerin geri gönderme sürecini hızlandırmak ve sayıyı artırmak istiyor. Merz bu konuda Türkiye’den destek alma umudunda.
Türkiye’nin jeopolitik önemi artmış olsa da AB’nin Türkiye’ye “Kopenhag Kriterleri’ni uygulamayın” demesi mümkün değil. Esasen AB üyeliğini stratejik bir hedef olarak belirleyen Ankara da AB’ye üyelik sürecinde Kopenhag Kriterleri’nin önemini çok iyi biliyor. Nitekim AKP de iktidara geldiği ilk yıllarda Kopenhag Kriterleri’nin karşılanmasına yönelik önemli adımlar atmış ve bu adımlar AB tarafından memnunlukla karşılanmıştı.
Merz’in basın toplantısında Türkiye’nin Kopenhag Kriterleri’ni uymasının önemini belirterek, kaygılarını dile getirmesi üzerine Erdoğan’ın Türkiye’de işleyen bir demokrasi olduğunu ifade etmesi, yargının bağımsızlığını vurgulaması ve Kopenhag Kriterleri’nin karşısında “Ankara Kriterleri”nin olduğunu söylemesinin temelinde, Türk halkının AB ile bütünleşme arzusuna sıcak bakmayan Brüksel’in Türkiye’ye karşı yıllardır sürdürdüğü oyalayıcı, iki yüzlü politika yatmakta..
Sonuç olarak, Merz’in ziyaretinin iki ülke arasında başta savunma çeşitli alanlarda ilişkilerin gelişmesine bir ivme kazandırması beklenmeli. Bu bağlamda, Türkiye-Almanya iş birliğinin Avrupa ve mücavir coğrafyanın güvenliği için vazgeçilmez olduğu göz ardı edilmemeli ve yakın iş birliği sürdürülmeli.
Dünyada değişen siyasi, askeri ve ekonomik koşullar Türkiye’nin stratejik konumunu daha güçlendirmiştir. Türkiye’nin bölgedeki stratejik üstünlüğü Avrupa ülkeleriyle ilişkilerinde de bu çerçevede en iyi biçimde değerlendirilmeli.
Öte yandan, ülkemizde demokrasinin, insan haklarının, hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesine ilişkin kamuoyumuzda yoğun bir beklenti mevcut. Merz’in açıklamalarından da görüleceği Almanya başta, Avrupa ülkeleri de aynı beklenti içindeler.
İktidarın “Ankara Kriterleri” olarak bu alanlarda atacağı ciddi, anlamlı ve olumlu adımların, kamuoyunda olumlu karşılanacağı gibi başta Almanya, Batı dünyası ile ilişkilerimize de her alanda olumlu yansımaları olacağı göz ardı edilmemeli…
Fotoğraf: İletişim Başkanlığı
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
