Milliyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi’yi alçakça bir suikast sonucu kaybetmemizin üzerinden upuzun bir 46 yıl geçti.
Yarım asra yaklaşan sürede devlet adına, iktidarlar adına ne sözler verildi ama gerçek katiller yani tetiği çekme emrini verenler hep karanlıkta kaldı, tıpkı Türkiye’nin yakın geçmişine damgasını vuran benzeri cinayetlerde olduğu gibi.
Abdi Bey gazetecilikte bir ekoldü.
Milliyet’i Milliyet yapan, gazetecilikte bir okula dönüşmesini sağlayan isimlerin başında geliyordu.
Elbette, 46 yıl sonra onu yine saygıyla, sevgiyle ve özlemle anıyoruz.
Ama dürüst olalım!..
Göğsümüz gere gere, “İpekçi gazeteciliğini yaşatabildik, sahip çıkabildik” diyebiliyor muyuz?
Yoksa utanarak başımızı öne mi eğiyoruz?
TGC açıklaması
“Halkın haber alma, bilgi edinme, gerçekleri öğrenme hakkına saygı göstererek gazetecilik yapan, yazılarında demokrasiyi, barışı savunan bir basın emekçisi olan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti önceki Başkan Vekillerinden ve Milliyet gazetesi genel yayın yönetmenlerinden Abdi İpekçi’nin ölümünün 46. yılındayız.
Gazetecilerin örgütlenmesi için emek veren Abdi İpekçi, sendikanın kuruluşuna, toplu sözleşmelerin ilk imzalanışına öncülük etti. Muhabirliği destekledi. Dürüst habercilik yapan, doğrulatılamayan hiçbir haberi kullanmayan, siyasi partilere eşit uzaklıkta durmayı başaran bir genel yayın yönetmeniydi.
Aradan geçen yıllara rağmen Abdi İpekçi cinayetinin arkasındaki güçler ortaya çıkarılamamıştır. Bu cinayetin aydınlatılamaması hem demokrasiye zarar vermiş hem de gazetecilere yönelik saldırılarda tetikleyici rol oynamıştır.
İktidar ve muhalefet partilerine gazetecilerin can ve iş güvenliğinin sağlanması, haksız, hukuksuz gözaltı-tutukluluk kararlarından vazgeçilmesi için çağrı yapıyoruz. Gazeteci cinayetlerinin, gazetecilere yönelik saldırıların demokrasi ve siyaset ayıbı olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz. Abdi İpekçi’yi sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz.”
Kimdir?
1929 yılında İstanbul’da doğdu. 1948 yılında Galatasaray Lisesi’ni bitirdi. 1943-1948 yılları arasında Kırmızı-Beyaz ve Şut adlı spor dergilerinde yazı ve karikatürleri yayınlandı. Yeni Sabah (1948-1949) ve Yeni İstanbul (1950) gazetelerinde muhabir ve yazı işleri sekreteri olarak çalıştı. 1951’de İstanbul Ekspres gazetesinde yazı işleri müdürlüğü yaptı.
1954’de yeni bir atılımla biçim ve içerik değiştirerek yayın hayatına giren Milliyet gazetesinde genel yayın müdürü oldu. Aynı gazetede 1959’dan itibaren başyazar olarak da görev aldı.1959’da Türkiye Gazeteciler Sendikası genel başkanlığı görevinde bulundu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin başkan vekilliğini üstlendi. Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) 2. başkanlığına seçildi.
“Afrika, İhtilalin İç Yüzü” Liderler Diyor ki, Dünyanın Dört Bucağından” isimli kitapları yayımlandı. 1 Şubat 1979 tarihinde İstanbul Maçka’da evinin yakınlarında bir suikast sonucunda yaşamını yitirdi.
Mehmet Ali Ağca, İpekçi suikastından idamla yargılanırken 1979 yılında ülkenin en iyi korunan askeri cezaevlerinden biri olan Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçırıldı. Ağca’ya suikasta yardım edenler de yurt dışına çıktı.
13 Mayıs 1981’de bu kez Papa II. Jean Paul’e suikast düzenleyen Mehmet Ali Ağca 22 Mart 1986’da İtalya’da ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. 13 Haziran 2000’de ise dönemin İtalya Cumhurbaşkanı Carlo Azeglio Ciampi’nin affını onaylamasıyla Türkiye’ye iade edildi.
Sadece gasp suçundan Türkiye’ye iadesi kararlaştırılan Mehmet Ali Ağca’nın Abdi İpekçi cinayetinden tekrar yargılanmasının mümkün olmadığı açıklanmıştı. Mehmet Ali Ağca’nın iadesinin ardından İpekçi cinayetinden aldığı ölüm cezası 1991 yılında yürürlüğe konulan İnfaz Yasası gereği 10 yıl hapse çevrilmişti.
Ağca daha sonra 12 Ocak 2006 tarihinde serbest bırakıldı. Adalet Bakanlığı’nın itirazı üzerine, Yargıtay tahliye kararını oybirliğiyle bozdu, Mehmet Ali Ağca 20 Ocak 2006 tarihinde tekrar tutuklanıp Kartal H Tipi Cezaevi’ne konuldu. 18 Ocak 2010 tarihinde cezasını tamamlayan Ağca hapisten çıktı.