Bir atasözü vardır, “Attığın taş ürküttüğün kuşa değmez…”
Anlamı, yapılan bir işin sonunda elde edilecek gelirin toplamı, o iş için harcanacak emek ve kaynakların maliyetini karşılamıyorsa yapmak akıllıca olmaz. Akıllı olup o işe hiç girişmemek gerekir. Böylece boş yere kayıp yaşanmamış olur.
Bu atasözünü yıllar önce 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den duymuştum. Gül o zamanlar Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı’ydı. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’nde düzenlen toplantılara kimi zaman başkanlık ederdi. O toplantılardan birinde sunulan öneriler değerlendirilirken biz kamu görevlilerine söylemişti o atasözünü. Aradan yıllar geçti. Gül hangi bağlamda sarfetti o atasözü unuttum ama hâlâ aklımda.
Emekli kamu görevlisi olarak ülkemizde siyasi gelişmeleri izledikçe o atasözünü hatırlıyorum. Daha önce de yazdım, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu yıllardır yargı kıskacı altında. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını İmamoğlu’na teslim eden AKP, seçmenin bu tercihini bir türlü kabullenemedi. Yıllardır İmamoğlu’nu baskı altında tutmak için çaba harcıyor, planlar yapıyor. Ancak umut edilenin aksine bu çabalar, planlar sonuç vermiyor. Girişilen iş sonuç vermiyor. “AKP’nin attığı taş ürküttüğü kuşa değmiyor.”
AKP’nin baskısı arttıkça İmamoğlu daha büyüyor. Cumhurbaşkanı adaylığına kendini hazırlıyor. Kampanya stratejisi üzerinde çalışıyor. Bu ortamda, “AKP, Cumhurbaşkanlığı yarışında İmamoğlu’nu görmek istemiyor, onu yarış dışına itmek için yargıyı alet ediyor. Ayrıca muhalefetteki dağınıklığı körüklüyor” kanaati kamuoyunda giderek yaygınlaşıyor. “Rakibini yargı marifetiyle saf dışı bırakmak isteyen parti” algısı giderek yerleşiyor. Yargıya siyasi müdahaleler yapıldığı yolundaki bu tür iddiaların yargı dünyası içinde de rahatsızlık yarattığı kuşkusuz. .
AKP’nin başta CHP, muhalefeti baskı altında tutmak, yargı kıskacına almak için çok çaba harcadığı, planlar yaptığı ancak bu plan ve çabaların da ters teptiği görülüyor. CHP ve diğer muhalefet partileri daha güçleniyor. AKP sanki “kendi ayağına ateş ediyor.” Gelişmelerden pek ders almıyor, umursamıyor izlenimi veriyor. İzlenen politikanın partiyi yıpratmasının, insanlarımız arasında gerginliğe yol açmasının yanı sıra, ülkemizin uluslararası görünümünü olumsuz etkilediği, dışarıdan gelebilecek yatırımları cesaretsizlendirdiği dikkate alınmıyor sanki. Bu gelişmeler de atasözünü doğrular nitelikte.
Yargının kimi kararlarının AKP’ye fatura edildiğini AKP kurmayları göz ardı etmemeli. Ekonomik krizin baskısı altındaki toplumun önemli bir kesiminin CHP belediyelerine, parti başkanlarına, gazetecilere, sanatçılara yapılan yargısal baskıları vs. AKP’ye fatura ettiği unutulmamalı.
Bu tür politikaların AKP’ye yararı ve zararı iyi değerlendirilmeli. Toplumda giderek artan kaygı ve endişeler serinkanlılıkla analiz edilmeli. Uzun vadeli bir bakış açısıyla AKP’nin politikaları masaya yatırılmalı, gözden geçirilmeli. Atılan taşın ürkütülen kuşa değip değmediğinin değerlendirmesi yapılmalı. Bir yerlerde yanlış yapılıp yapılmadığı sorgulanmalı.
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD) 13 Şubat’taki Genel Kurul toplantısında seslendirilen kaygılar ve TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras’ın, “Ülke olarak moralimiz bozuk. Güven bunalımı yaşıyoruz… Son haftalarda politik hayatta olağanüstü olaylar yaşıyoruz” sözleri iktidarın sert tepkisine yol açtı..
Oysa, seslendirilen bu tür kaygıları, uyarıları AKP kurmayları etraflıca değerlendirmeli. Bu değerlendirmeler partinin geleceği göz önünde tutularak öz eleştirel açıdan yapılmalı. Çok partili demokratik düzene geçildiği yıllardan itibaren siyaseten yaşananlar anımsanmalı. Arzu edilen sonuçlara varmak için gündemdeki konular ve gelişmeler üzerinde enine boyuna düşünülmeli.
Örneğin, AKP’liler milletvekilleri transferleri için harcanan çabaların getireceği destekten emin olmalılar. DEM Parti ile sürdürülen görüşmelerin sonuçlarını iyi hesaplamalılar.
AKP’nin beklentilerini de dikkate alan DEM Parti’nin, 14 Şubat’ta kamuoyuna açıkladığı bildirgesinden de görüleceği üzere, pazarlık çıtasının yükseltebileceğini beklemeliler. DEM Parti’nin “çantada keklik” olmadığını bilmeliler.
Öte yandan, AKP Başkanı Erdoğan’ın önümüzdeki süreçte Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesinin partide tartışmasız benimsendiği görülüyor. Ancak Erdoğan’ın aday gösterilebilmesinin önünde mevzuattan kaynaklanan engeller var. Bu engellerin aşılıp aşılamayacağı belli değil.
Muhalefet partileri Erdoğan’ın aday olamayacağını ısrarla belirtiyorlar. Ayrıca, AKP Başkanı’nın ileri yaşı ve sağlık durumu da ileriki yıllarda partinin karşısına bir sorun olarak çıkabileceği pek hesap edilmiyor. Sağlığının ve yaşının “Tek Adam Sistemi”nin getirdiği onca yükü ileriki yıllarda nasıl taşıyabileceğini kimse hesap etmiyor.
İleri yaşta siyasetin doğru olup olmadığı, başta ABD demokratik ülkelerde tartışılıyor. Türkiye’de böyle bir konu gündemde değil. 80’lere merdiven dayamış bir kişi olarak, ileri yaşın ve sağlık sorunlarının, insan yaşamında ne denli önemli bir yer tuttuğunu bilenlerdenim. Eski model bir araba gibi, her an her türlü sıkıntıya, soruna karşı hazırlıklı olunması gereğini bilenlerdenim. Genç, dinamik ve beklentileri yüksek ülkemizde, siyaset arenasında da gençlere daha fazla şans verilmesinin, daha fazla önlerinin açılmasının gerektiğine inananlardanım..
AKP’nin, Erdoğan’ın tekrar aday olmasını önünü açacak formüllerin arayışında olduğu görülüyor. AKP, kamuoyu önünde tek bu konuya odaklanıyor. Ancak kapalı kapıların ardında, Erdoğan’ın tekrar aday olması olasılığı ön planda tutularak, alternatif olası adayların araştırıldığı, tartışıldığı ihtimal dışı değil. Keza, Erdoğan’ın aday olup seçimi kaybetmesi ihtimali de tartışılıyor olabilir. AKP, demokratik alışkanlıkları olan CHP gibi her konunun ulu orta, açıkta tartışıldığı, her kafadan bir sesin yükseldiği bir parti olmadığından “Tek Adam”ın hakim olduğu parti içinde kapalı kapılar ardında neler konuşuluyor bilmiyoruz.
Çeyrek asırlık yaşamında AKP içinde siyasette başarılı isimlere rastlandı. Bugün, deneyimli, donanımlı siyasetçiler partinin karar mekanizmalarının uzağındalar. Son yıllarda partide daha ziyade genç isimler dikkat çekiyor. Önümüzdeki süreçte bu genç isimlerin partide etkin olabilecekleri akla geliyor. CHP’deki değişimin benzeri bir değişimin, milliyetçi muhafazakar demokrat çizgide AKP içinde de gerçekleşebileceği akla geliyor.
Bu itibarla, olası alternatif aday aranırken demokrasiye, dönüşüme önem veren yeniliklere açık, vizyona sahip, kitlelerle kolay iletişim kurabilen, herkesi kucaklayıcı, etik ilkeleri benimseyen bir kişinin alternatif aday olarak araştırılması isabetli olur. Alternatif aday arayışında,” Tek Adam”ın hakim olduğu partilerin yaşadıkları sorunların, sıkıntıların yaşanabileceği göz ardı edilmemeli.
2024 Haziran ayında kaleme aldığım “Fidan aday olabilir mi?” başlıklı yazımda, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın alternatif bir aday olabileceği olasılığına işaret etmiştim. Fidan’ın hayranlarının bu yöndeki çabalarına dikkat çekmiştim. Fidan’ın bakan olarak sergilediği tutumun umut verici görüldüğünü yazmıştım. Yazımda keza, AKP’nin “arka bahçesi” düşünce kuruluşu olan SETA’nın başkanlığı döneminden tanıdığım MİT Müsteşarı İbrahim Kalın’ın da başarılı bir profil çizdiğini belirtmiştim. Kamuoyunda olası adaylar arasında gösterilen Fidan ve Kalın’ın en büyük güçlükleri, parti tabanında geniş desteğe sahip, deneyimli siyasetçi olmamaları.
Bu koşullarda nasıl hareket edileceği AKP’nin önündeki en büyük sorunlardan biri. Önümüzdeki süreçte Erdoğan’ın desteği ile olası alternatif adayların önleri açılmaya başlanabilir. Kabine’de bazı değişiklikler yapılacağı konuşuluyor.
Bu ihtimalin gerçekleşmesi halinde, geleceğe hazırlık mahiyetinde Fidan’ın Cumhurbaşkanlığı yardımcılığına, Kalın’ın da Dışişleri Bakanlığına atanmaları yoluna gidilebilir. Keza 2028’e kadar her ikisinin parti tabanı ile tanışmalarının ve bütünleşmelerinin yolu açılabilir.
2028’e kadar aranan özelliklere sahip, Parti Başkanı Erdoğan’ın destek verebileceği başka alternatif adaylar da ortaya çıkabilir. Zamanı geldiğinde bu kişilerden hangisinin aday gösterileceğine parti karar verebilir.
Kısacası, geniş kitlerinin gönlüne taht kuran, ülkenin yönetimine çeyrek asra yakın hakim olan AKP, post-Erdoğan dönemine bir an evvel hazırlanmaya başlamalı. AKP’liler, partilerinin geleceğine stratejik bakış açısıyla bakmalılar. Ufkun ötesini, dağın ardını görmeye çalışmalılar.
Fotoğraf: akparti.org
İlgili yazı: