Minikler doğar doğmaz anneyle ve dünyalarıyla bağlantı kurmak amacıyla dil öğrenimine odaklanırlar. Yaşamın ilk yılında dili ve konuşmayı öğrenmek üzere gözlem yapmak ve sesleri kaydetmekten başka bir iş yapmadıkları söylenebilir. Büyük bir ilgiyle konuşanları dinler, veri toplar ve ancak iletişim kurmaya hazır olduklarında öğrendiklerini kullanmaya başlarlar.
Bununla birlikte; her çocuğun konuşma, anlama ve iletişim kurma becerisini makul bir sapma aralığında, ancak kendine özgü bir hızda geliştireceğini unutmamalıyız. Örneğin bazı bebekler konuşma sesini havlama gibi seslerden 3 aylıkken ayırt edebilir, başka bebekler bu ayrımı 4 aylıkken yapabilir. Bazı bebeklerin konuşma kalıplarını daha erken veya geç kavraması da doğaldır.
Bebek bir veya bir buçuk yaşına gelene kadar işittiği tüm sesleri, aralarında ayrım yapmaksızın kendi ana dilini oluşturan sesler olarak kaydeder. Böylece, sesleri depoda kayıtlı tutulan herhangi bir dili kolayca öğrenilebilir ve büyüdüğünde aksansız konuşulabilir.
Bebeklerin en güçlü avantajı muazzam odaklanma yetenekleri olması ve öğrenmeyi eğlenceli hale getirmeleridir. Minikler bir dili öğrenirken, etkileşimsel nüansları ve kültürel yönleri de kolayca özümser, ancak üzülerek belirtmek durumundayım, yetişkinlerde durum biraz farklı.
Bu gibi avantajlardan genellikle yoksun olan yetişkinler, yalnız dilleri değil, başka bilgileri de bebekler kadar hızlı öğrenemez. Dahası, yaş ilerledikçe bellek kapasitesinin esnekliği azalır, nöral bağlantılar yavaşlar ve yeni bilgileri özümsemek zorlaşır. Kaldı ki, anne ile bebek arasında olduğu gibi koşulsuz destek verecek birini yetişkinlerin bulması oldukça zordur.
Beyin, işlevsel üretkenliği artırmak için hızlı duyusal tepkiler verilmesini sağlayan sinirsel kısayollar oluştur. Bu kısayollar, dil öğrenirken biz yetişkinleri sürekli ana dilimizin seslerine ya da fonemlerine geri dönmeye zorlar. İşte bu nedenle ana dilimizden yansıyan aksan gölgesi yeni dilin üzerine düşer.
Kendi deneyimimden biliyorum, çeyrek asrı aşkın bir süredir Rusça ile iç içeyim ama teyze ve amca kelimelerini hâlâ aksansız söyleyemem. Ana dili Rusça olan birisi küçüklüğümde benimle konuşmuş, ilgilenmiş olsaydı, ben de bugün oğlum gibi aksansız Rusça konuşuyor olurdum.
Küçük çocuklar öğrenme sırasında dürtüsel davranışlar sergiler. Hazır olmadıklarında, öğrenmek istemediklerinde onlara asla bir şey öğretemezsiniz. Ancak yetişkinler, örneğin kariyer için bazen istemeseler de oturup dil öğrenmek gerektiğine inanırlar ve maalesef öğrendikleri akılda kalmaz. Bu, çocukların ve yetişkinlerin öğrenme davranışları arasındaki en temel ayrımlardan biridir.
Bebekler için öğrenilen her bilgi yenidir, yenilikleri yargılamadan, yorum yapmadan doğru kabul ederler. Yetişkinler bunu yapamaz. Bebeklerin yeni bir dil öğrenmede yetişkinlerden çok daha başarılı olmalarının bir nedeni de egonun henüz gelişmemiş olmasıdır. Bu yüzden egonun gelişim evresinde olduğu ilk 4-5 yıl, dil edinimi açısından en verimli yıllardır.
Ego üzerinden duyumsanan kaygı ve korkular, yaşamın her alanında olduğu gibi dil öğreniminde de paradoksal olarak kısıtlayıcı olabilir. Ego kendine sürekli toplum içinde yer açmakla meşgul olduğundan, yetişkinler bilgiyi bebekler gibi sünger misali çekmezler.
Buna ek olarak, beklentilerin egonun yaşıyla doğru orantılı yükseldiğini hatırlamakta yarar var. Miniklerde egoya ilişkin beklentiler henüz oluşmadığı için konuşurken yanlış yapmaktan korkmazlar. Yetişkinler ise tam tersine hata yapıp ‘rezil olmaktan’ korkarlar.
Yabancı dili çocuklar gibi öğrenmenin kodlarını çözmek için, hangi yöntemlerin onlarda işe yaradığına bakmamız gerekir. Çocuklar 7/24 görsel ve işitsel olarak dili yaşar, yanlış konuşmaktan ve düzeltilmekten korkmaz ve belki de en önemlisi öğrenirken eğlenirler.
Agu-ugu döneminde bebeklerin sevinç ifadeleri, gülümseme hatta kahkahaları, sesleri melodik şekilde çıkarmaya çalışırken ne kadar eğlendiklerini gösterir. Bizler o kadar eğlenemiyoruz çünkü yetişkin egomuz bizi dil öğrenirken çocuklar gibi şen olmaktan alıkoyuyor.
Galiba asıl sorun egolarımız. Dili küçükler gibi 7/24 yaşayan, öğrenmeyi eğlenceli bir oyuna dönüştüren, korkmayan, odaklanan ve motive olan her yetişkin, çabalarının karşılığını etkin biçimde alabilir.