Japon tarzı çocuk yetiştirmenin ilginç yönlerinden biri, anne babanın çocuğu disipline etmeye çalışmak yerine yanlış davranışların olası sonuçlarını açıklaması. Çocuğa her eylemin bir sonucu olduğu, bu sonuçla ilgili sorumluluk üstlenmesi ve hatalarından ders çıkarması gerektiği anlatılır. Toplumda huzur ve güvenin egemen olması için çocukların “içtenlik ideali” ile yetiştirilmesi gerektiğine inanılır.
Başka ülkelerde olduğu gibi Japonya’da da çocuk yetiştirmenin genel geçer tek bir formülü yoktur. Eğitim süreci, ailenin özel koşullarına ve ebeveynlerin model oluşturmadaki başarısına göre şekillenir.
Fukuoka’da altı ay boyunca evlerinde konuk olduğum Saito ailesinde ve çevrede tanık olduğum 9 gözlemimi paylaşıyorum.
1. Aile terbiyesi çerçevesinde çocuk, anne babası ile arasında bir usta-çırak ilişkisi olduğunu bilir. Japonya, çocuğun toplumun bir üyesi olmasının aslında bireysellikten daha öncelikli olduğu kolektivist bir kültüre sahiptir. Bu kültürde ilişkinin odak noktası itaat, saygı, bağlılık ve sosyal sorumluluktur. Böylece çocuklar başkalarına saygı duymayı ve bir grup içindeyken kendilerini kontrol etmeyi öğrenirler.
2. Çocukların toplum içinde sakin kalmasını öğretmek bakımından Japonların oldukça başarılı olduğu söylenebilir. Türkiye’deki gibi alışveriş merkezlerinde, markette, restoranda, kafede bağırarak koşturtan çocukları orada görmedim.
3. Japon anne babalar için çocuklarda bağımsızlık ve öz güven duygusunun erken yaşta pekişmesi önemlidir. İlkokul öğrencileri toplu taşıma araçlarını bir yetişkin gözetimi olmadan kullanmayı öğrenir. Japonlar “Hajimete no Otsukai” (İlk Görevim) adlı popüler bir eğlence belgeseli bile hazırladılar. Bu belgeselde, örneğin 2 yaşındaki bir çocuk markette alışveriş yaparken ya da bir mektup teslim etmek için kalabalık bir caddede 25 dakika yürürken gösteriliyor.
4. Türkiye’de bazı kentli aileler “özgür büyüsün istiyoruz” diyerek çocuklarına sınır koymazken, Japonya’da bazı ailelerin tam tersine aşırı kısıtlayıcı olabildiğini gördüm. Birbirinden uzak iki kültür olmalarına karşın, Anadolu’nun kırsalında da görülebilecek bazı paralel özellikler var; örneğin toplum içinde sevgisini göstermemek ya da çocuğun okul ve meslek seçiminde söz sahibi olmak gibi. Ancak farklılaştıkları önemli bir nokta var: Japon ebeveynler yuvadan ayrılma zamanı geldiğinde yavrularını daha kolay serbest bırakırlar.
5. Anne ve sınıf öğretmeni öğrencinin sağlıklı beslenmesi konusunda sürekli iletişim halindedir. “Bento” diye bilinen beslenme çantasındaki yiyecekler sınıf öğretmeni tarafından denetlenir. Anneler için daha sağlıklı, iştah açıcı ve estetik Bento hazırlama kursları vardır.
6. Çekingenlik Japon kültüründe her ilişkide gayet iyi prim yapan bir davranış kalıbıdır. Aile büyüklerinin ve özellikle de işverenin bulunduğu ortamda çekingen, utangaç davranmak öğütlenir.
7. Bir başkasının düşünce ve duygularını anlama yeteneği olarak empati Japon müfredatında iyi biçimde işlenir, ancak Türkiye’de göz ardı edildiğine inanıyorum. Sempati üzerine modellenen empati kavramı, şimdilik Türk öğretim programının öncelikleri arasındaymış gibi görünmüyor.
8. Japon anne bebeğini geleneksel bebek askısıyla yanında taşır ve yaygın olarak okul yaşına gelene kadar onunla yatar. Dolayısıyla anne ile çocuk arasında sağlıklı ve yüksek dozda doyurucu bir sevgi bağı gelişir. Yoğun çalışan babalar çocuklarını az görürler.
9. Japonlar temizlik kavramını farklı bir boyuta taşımış bir ulustur. Öğrenciler son dersten sonra dersliği, koridorları, yemekhaneyi ve tuvaletleri kendileri temizler. Belirli günlerde öğrenciler ve öğretmenler okul bahçesini ve çevresini birlikte temizler. Hangi çocuk kendi temizleyeceği yeri kirletmek ister ki? Türk anne babaların ilkokuldaki çocuğun okul tuvaletini temizlemesine izin vereceğine inanamam.
Eğitim düzeyinin en yüksek olduğu ülkelerden biri olan Japonya’nın başarısı mucize tekniklere değil, “Jigou Jitoku” ilkesine dayanır. Bu ilke Türkçede “ne ekersen onu biçersin”, dünyada ise “karma yasası” olarak bilinir. Neden-sonuç ilişkisi bağlamında, her etkinin bir tepkiye yol açacağı miniklere kararlılıkla anlatılır.
Tercih edilen yaklaşım, çocuklara yanlış davranışları gösterip “bunları yapma” demek yerine, doğru davranışları gösterip “bunları yapmaya devam et ve sorumluluk üstlen” şeklindedir. Japon geleneklerinde önemli bir yere sahip olan alçak gönüllülük, dürüstlük, sabır ve güvenilirlik gibi değerler çocuk yetiştirmenin temel taşları olarak görülür.
Tüm bu iyi özelliklere karşın, çocuklara öfkelerini göstermemenin öğretilmesi psikopedagojik açıdan sıkıntılı bir tutumdur. Bastırılan duygular, dile getirilemeyen düşünceler, geri planda tutulan istek ve gereksinmeler kimi çocuklarda iç çatışma ve travmalara yol açabilir.