Deniz Ersoy (mahlas)
Gözümüzü bir an için TL’nin Amerikan doları karşısındaki değer seyrinden alalım ve diğer değer kayıplarımıza odaklanalım…
Son birkaç yıldır toplumun bazı kesimlerinde süregelen bir davranış şekli var, değerli olan her şeyi aşağılamak, yok saymak.
O değerin yaratılması için harcanan emek, para, zaman ve sahip olunan parlak zeka ve yetenek hiçe sayılıyor, konuyla hiç alakası olmayan bahaneler üreterek bir kalemde üzeri çiziliyor.
Besteler üreten, sürekli kendini geliştiren, müziğini kitlelere ulaştırmak için oradan oraya koşup konserler veren dünyaca kabul görmüş müzisyenlerimiz alkol alırken veya göreceli olarak “fazla” dekolte bir kıyafetle fotoğrafı yayınlandı diye birdenbire alaşağı ediliyor. “Zaten yaptığı müzik de hiçbir şeye benzemiyor, bizim özümüze aykırı, gitsin yurt dışında konser versin.”, “Ben bile daha güzel beste yaparım, ne gerek var koskoca orkestraya, bizim bağlamamız neyimize yetmiyor” gibi ipe sapa gelmez argümanlarla kendince yapılan sanatı ve sanatçıları aşağılıyor.
Dünyanın en saygın üniversitelerinden birinde çok önemli bilimsel çalışmalara imza atan, keşifler yapan bir profesörümüzün bu başarıları medyamızda hak ettiğince yer almıyor. Nedenini merak edenlerinize cinsel tercihinden dolayı desem şaşırmazsınız herhalde. Evet sadece bu sebepten değerli profesörümüzün yıllarca aldığı eğitimi, zekası, yetiştirdiği onca öğrenci, bilim literatürüne girmiş tezleri, makaleleri çöp olabiliyor.
Ya da bir gazeteci bir sabah uyanıp, “Bu Kemal Sunal filmleriyle de Türk halkına aptal muamelesi yaptılar” diyebiliyor. İnsanların hâlâ bıkmadan izlediği ve izlemeye devam ettiği, insan olmaya dair naif mesajlar veren filmleri, bir o kadar naif, halka mal olmuş bir sanatçının ismini anarak kendince değersizleştiriyor.
Nedeni bu filmlerde cami hocalarının dini sömüren, yalancı, dolandırıcı karakterler olarak gösterilmesi. Gerçek habercilik, bağımsız kalabilme, halka karşı sorumluluk, analiz yeteneği gibi gazeteciliğin temel esaslarından nasibini almamış bu kişilerin amacı ise bu mesleki yoksunluğunu provokasyon, yalan haberle gidermeye çalışmak.
Örnekleri çoğaltabiliriz fakat anlamadığımız, dinlemediğimiz, bilmediğimiz, tanımadığımız değerleri aşağılamak niye? Bu aşağılamanın dayandığı fikirsel bir temel olsa, o da yok, tamamen o anki duygu durumuna göre uydurulan, yaratılan bahaneler. “Bana hitap etmiyor ama bu müzisyen de güzel şeyler yapıyor galiba?”, “Tam olarak anlayamadım ama Almanya’daki bilim insanımız faydalı bir çalışma yapmış.”, ” Genellemek yerine bazı Kemal Sunal filmlerinde cami hocalarımız olumsuz özellikleriyle yansıtılmış, öyleleri de yok değil ama dinimizi iyi temsil eden hocalarımız da var” demek çok mu zor?
Evet onlar için çok zor çünkü bu insanların asıl aşağılamak istedikleri yukarıda bahsettiğim değerler değil, o değerlere sahip çıkanlar. Ruhunu ve beynini bu değerlerle besleyenler, “Elbet bir gün geçecek” dediğimiz bugünlere bu değerler sayesinde katlanabilenler, her şeye rağmen mutlu olmayı başaran insanlar.
Sağa sola anlamsız sataşma, yabancı oldukları şeylere öfke duyma hallerinden alınan sinsi hazlar insanı mutlu etmeye yetmiyor; güzel yemekler, pahalı kıyafetler ruhları besleyemiyor maalesef. Sonuçta oluşan bu mutsuzluk döngüsü yeni öfkeler yeni kızgınlıklar yaratıyor.
Değerlerimiz aşağılanmakla, yok sayılmakla değersizleşmiyor fakat mutsuzluktan beslenenler insani değerlerini birer birer kaybediyor.
Bütün bu mutsuzluğun, öfkenin, aşağılamanın altında sevgisizlik yatıyordur belki de… Dünkü gazetelerde çok çarpıcı bir habere rastladım. Başka bir seri katille “Kim daha çok adam öldürecek?” diye iddiaya giren ve hakim karşısına çıkan seri katil şöyle diyor, “Beni bugüne kadar kimse sevmedi. Babam hep aşağıladı.”
Bir insanı adam öldürmeye kadar götüren bu sevgisizlik halinin değerlerimizi de öldürmeye çalışması çok da şaşırtıcı olmasa gerek.
Her şeye rağmen umudu kesmemekte fayda var, bugün hala bu topraklarda yaşıyorsak bunu taşıdığımız güzel değerlere borçluyuz, bir de bireysel sevgisizliğimizi topluma yansıtmamayı becerebilsek…
Şimdi ara verdiğimiz gündemimize tekrar dönüp doları takip etmeye devam edebiliriz!..
Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.