Yasemin Özben
Z kuşağından İlayda Ayhan (21), Demirkan Aşlak (18), Cemil Nuh (20), Doğa Öztürk (20), Zeynep Kaya (18), Dora Su Kezer (18), Doruk Varlılar (21), Aleyna Baloğlu (22), Mustafa Yurdacan (24) ve Yunus Ergin’le (23) yönelttiğim soruların ikinci ve son bölümü:
-İş hayatınızın, çalışma ortamı ve koşullarının nasıl olmasını istiyorsunuz?
Doğa: Kalabalık olmayan, temiz ve güvenli olan yerleri tercih ederim.
Demirkan: Herkesin rahat ve kaygısız olduğu bir ortam neresi olursa olsun benim için uygundur.
Yunus: Görev tanımının belli olduğu, çalışma ortamındaki eşyaların ergonomisi yüksek, gereksiz yönetici baskısı olmayan, her şeyin planlı, programlı gidildiği bir çalışma ortamı istiyorum. Şirketin beklentileri kadar benim de beklentilerimin değerli olduğu bir çalışma ortamı.
İlayda: Dayanışma içinde ve enerjik.
Doğa: Kalabalık olmayan, temiz ve güvenli olan yerleri tercih ederim.
Zeynep: Evcil hayvanımı getirebildiğim bir ortam isterim. Erken gidip erken çıkabileceğim esnek saat uygulaması olan ve yaptıklarımın değer gördüğü bir işte çalışmak isterim.
-Ülkemiz yaşam standartlarında sabrınızı zorlayan konular oluyor mu?
Cemil: İstediğimiz kadar uğraşalım, asla bir İsviçreli bir bireyin elde ettiklerini başaramayacağız. Bu benim sabrımı zorluyor
Mustafa: Paramızın değer kaybı sabrımı zorluyor.
Demirkan: Evet oluyor, bir çayın hesabını yapmak zorunda bırakılmak.
Yunus: Her gün… Her Allah’ın günü “Bu da olmaz be kardeşim!” derken buluyorum kendimi. Çok zor bir dönemde yaşıyor, daha doğrusu yaşamaya çalışıyoruz. Vurdumduymazlık hat safhada.
İlayda: Devamlı stres ve koşuşturma içinde oluşumuz beni zorluyor.
Doğa: Şiddet ve cinayetlerin artması.
Zeynep: Evet oluyor. İnsanlara değer verilmemesi, yolda yürürken bile güvende hissetmemek, bir şeyi alırken en ayrıntısına kadar hesap yapmak sabrımı zorluyor.
Aleyna: Yaşam standartları sabrımı zorluyor. Hayvanlara, insanlara verilmeyen değer, şartların çok zorlu ve kötü olması…
Doruk: Oluyor, her şey çok pahalı.
Dora Su: Fikrim yok.
-Medya dünyasında şaşalı, lüks yaşamları takip ediyorsanız ya da rastgele görürseniz neler hissediyorsunuz?
Doruk: Hayatı izlemeye gelmişiz diyorum 😀
İlayda: İnsanların o maddiyatta mutlu hayatları olup olmadığını düşünüyorum.
Dora Su: Bazen boş geliyor.
Demirkan: Özeniyorum tabii ama fazlasıyla yapmacık geliyor o hayatlar bana.
Cemil: Takip etmiyorum. Karşılaşınca ise insanların ne kadar aptal olduklarını fark ediyorum.
Zeynep: Takip etmiyorum. Öyle şeyleri görmekten hoşlanmıyorum. Gördüğümde direkt geçiyorum.
Aleyna: İnternetteki şaşalı, lüks yaşamları takip etmek bana sadece yapmacıklık hissettiriyor. Ve sevgisiz boş bireyleri anımsatıyor. Her şey asla mükemmel olamaz ama sosyal medya şov podyumu.
Yunus: Hiçbir şey. Çevremizdeki pek çok şey gibi lüks ve şaşalı yaşam da sahte. “-mış” gibi davranıyor pek çok insan. Lüks ve şaşalı hayat insanlara da selam olsun, ne diyeyim :).
Mustafa: Takip etmiyorum. Beni motive edecek sayfaları takip ediyorum. Hayat başarıları, deneyimleri, nereden nereye gelmiş türde insanları…
Doğa: Hiçbir şey…
-Sevgi nedir sizce? Sevildiğinizi hissedebiliyor musunuz?
Mustafa: Sevgi; sevilmek ve sevmek. Sevildiğimi düşünüyorum.
Dora Su: Sevgi, her şey! Evet hissediyorum.
Demirkan: İnsanın karşısındaki hakkında olan güzel düşünceleridir. Herkesin sevgisini gösteriş biçimi farklıdır. Ben hissedebiliyorum.
İlayda: Sevgi, birini olduğu gibi benimsemektir. Sevildiğimi de hissedebiliyorum.
Doğa: Sevgi, mutluluktur. Evet, sevildiğimi hissediyorum.
Zeynep: Evet sevildiğimi hissediyorum. Sevgiyi nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum. Sanırım bir kişiye bilmeden bağlanıp değer vermek.
Doruk: Ailem tarafından hissediyorum.
Aleyna: Sevgi bence ilaçtır. Ruhu iyileştiren, insanı dinginleştiren en güzel hislerden biridir. Tabii ki gösterildiğinde… Sevdiklerim tarafından çok şükür ki sevildiğimi hissediyorum.
Cemil: Evrimin biz insanlara kattığı bir his. Sevildiğimi kısmen hissedebiliyorum.
Yunus: Sevgi, insanı hayata bağlayan bir kavramdır. Sevgi bir inançtır. Sevildiğimi hissedebiliyorum tabii ki. Yoksa hayat çekilmez bir yer olmaz mıydı? Sevin, sevilin!
-Son soru, nasıl bir dünyaya doğmak isterdiniz?
Doruk: Yaşadığım şu dünyada hayal bile kuramıyorken bu soruya cevabım da yok.
Mustafa: Ölümün olmadığı bir dünya…
Dora Su: Barış dolu bir dünyaya doğmak isterdim. Haberler çok can sıkıcı…
Demirkan: Nasıl bir dünyaya doğmak istediğimi nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama böyle bir dünyada doğmak istemediğim kesin diyebilirim.
İlayda: İnsanların mutlu olduğu ve ekonominin insanları bu kadar açlık seviyesine düşürmeyeceği bir dünya!
Doğa: Cevap bulamıyorum.
Zeynep: İyiliklerin kötülüklerden daha daha çok olduğu, insanların vicdanlı olduğu bir dünyaya gelmek isterdim.
Aleyna: Herkesin birbirine değer verdiği, saygı duyduğu, fakir olarak sınıflandırılmanın olmadığı… İnsanların eşit şartlarda hayatlarına devam ettiği bir dünyaya…
Cemil: Şu anki statüko harici bir dünya düşünemiyorum.
Yunus: Bu kısa hayat serüveninde savaşın olmadığı, bütün dünyanın eşit imkânlara sahip olduğu bir dünyada doğmak isterdim. Sadece yaşayıp, bu hayattan göçmek isterdim. Ortalama 70 yıllık bir ömür için girilen bu mücadele hırsına, azmine anlam veremiyorum. İnsan gibi yaşayalım, insan gibi ölelim.
***
Z kuşağı ile yapılmış son araştırmada, Türkiye’de en önemli 3 sorun: işsizlik, cinsel taciz ve gelir eşitsizliği olarak sıralanmış. Tıpkı söyleşide gençlerin dile getirdiği gibi.. Gelir eşitsizliğinin altında yatan en önemli etken ise; iş ve ekonomi dünyasında durumu iyi olanlar yani patronlar için yararlı olacak bir sistemi koruyan yasalar, yönetmelikler ve politikaların yaratılarak uygulanıyor olması.
Türk parasının değerinin düşmesi, ekonominin kötüye gittiğini görmek gençlerimizde gelecek kaygısı, endişe ve stresi körüklüyor. Kimisi lise, üniversite öğrencisi ve çoğu mezun olduğu halde işsiz. Ailesinin maddi gücü iyi ise kendi işini kurabilenler şanslı. İş bulanların çalışma şartları çok zor. 15-16 saat çalışmaları bekleniyor ki bu herkesin harcı değil. İnsanın doğasına aykırı… Almanya’da biri iki ay çalışsa ortalama bir araba alıp kullanabiliyor. Ülkemizde bırakın araba almayı sinemaya gitmek bile lüks. Bir bardak çayın hesabını yapıyorlar. Hani deniliyor ya hep evde odasında, bilgisayar başında diye… Oysa hepsinin tercihi dışarıda sosyal etkinlikler lakin cepte para yok… Her birinize, Aleyna, Yunus, Zeynep, Demirkan, Cemil, İlayda, Doğa, Mustafa, Dora Su ve Doruk sonsuz teşekkürlerimle gelecek günlerinize bol şans diliyorum.
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde bahsettiği bir insanın yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmesi için gerekli en temel ihtiyaçları; nefes alma, yeme, içme, uyku, dışkılama, üreme ve barınma… Şunu da göz ardı edemeyiz: Göbek bağları uzay çağında kesilen nesil için iletişim yani telefon ve internet de kesinlikle temel ihtiyaç listesinde. Tabii bu ihtiyacı doğduğunda evinde telefon olmayan, telefona yazılarak yıllarca bağlanma sırasını bekleyen nesilden de anlamasını istemek…
Gençleri dinledikten sonra, sizce gençleri seven bir toplum muyuz? Yoksa eski nesil hegemonyasında onları boğuyor muyuz? Ne dersiniz?
İlk bölümü okumak için tıklayın: https://medyagunlugu.com/haber/z-kusagi-gencler-anlatiyor-50720