Dış politikada sebepsiz ziyaret olmaz, hele ki adres Washington, yolcu Ankara ise. Bilin ki masada birikmiş, acil çözüm bekleyen bir “dosya” vardır.
Fidan’ın 10 Kasım 2025’te başlayacak ABD ziyareti de tam olarak böyle bir “dosya”nın teslim alınması veya en azından içeriğinin yüz yüze tebliğ edilme seansı olacaktır. Dışişleri Bakanlığı’nın dün akşamki açıklamasıyla netleşen bu ziyaret, Ankara’nın son dönemdeki adımlarının Washington’da birikerek bir rahatsızlık listesine dönüştüğünü gösteriyor. Peki, o dosyada Amerikalıların diplomatik nezaketi bir kenara bırakıp, “dostane” bir dille Fidan’a sıralayacağı talepler neler olabilir?
Listeyi açalım ama unutmayalım: Bu satırlar, perde arkasının spekülatif bir haritası.
En tepede, her zamanki gibi, Orta Doğu bataklığı duruyor. Washington’un ilk mermisi muhtemelen Gazze’ye: “Hamas üzerindeki etkinliğinizden dem vuruyorsunuz ama sahada bir sonuç göremiyoruz. Ateşkes ve silah bırakma süreci için somut adımlar atın, laf değil icraat bekliyoruz.” Bu, “Arabuluculuk rolünüzü ispatlayın ya da kenara çekilin” demenin kibarcası.
Hemen ardından Suriye dosyası geliyor. Ankara’nın Şam’la ilişkileri ve özellikle MİT kökenli Nuh Yılmaz’ın Şam’a atanması, ABD’nin “Bizim kontrolümüz dışında oyun kurmayın” uyarısını tetiklemiş durumdadır. Amerikalılar, “Siz HTŞ hükümetiyle neyi müzakere ediyorsunuz? Bizim SDG’yle ittifakımızı baltalayacak, sahadaki dengeleri bozacak adımlardan kaçınınız. Şam yakınlarında üs kurma planımız sizi neden rahatsız ediyor? Ha siz, ha biz; ne fark eder? Esad’ı birlikte devirmedik mi?” diyecekler.
Bu noktada, son haftalarda Türkiye’nin SDG’ye yönelik son açıklamaları, dosyaya ekstra bir ağırlık katıyor. Zira Washington, Ankara’nın “terörle mücadele” retoriğini kendi müttefiklerine karşı bir kalkan olarak görüyor. Kürt meselesinde Ankara’nın attığı adımlar, ABD tarafından hep SDG prizmasından okunuyor. Mesaj net ve keskin:
“Türkiye içinde ne yaptığınız bizi bir yere kadar ilgilendirir ama Suriye’deki müttefikimiz SDG hakkında çelişkili, tehditkâr açıklamalarınız ittifak ruhuna zarar veriyor. Pozisyonunuzu netleştirin.”
Bu madde, F-16 paketiyle doğrudan düğümleniyor. Washington, “Hem yerli uçağınız Kaan için bizden motor talep ediyorsunuz hem de sunduğumuz F-16 modernizasyon kitlerini pazarlık masasına yatırıyorsunuz. Bu oyunu daha fazla uzatmayın, paketi olduğu gibi onaylayın ve konuyu kapatın” diyerek sabırlarının taştığını ima edecek. Üstelik, bu pakete Türkiye’nin bazı silah satışlarındaki “başıbozuk” tavrı da ekleniyor. Ambargolarla anılan ülkelere, kişilere veya gruplara yapılan satışlardan duyulan rahatsızlık, “Bir iş adamınız bizim kurallarımızı hiçe sayarak hareket ediyor. Bu duruma bir düzenleme getirin, yoksa biz müdahale ederiz” tarzında sert bir uyarıyla masaya konacak.
Jeopolitik rekabet ve enerji denklemi, masanın en stratejik maddelerinden biri ve belki de en kaygan zemin. Kıbrıs’ta Ankara’nın iki devletli çözüm ısrarı, ABD’nin Doğu Akdeniz enerji planlarını tıkıyor. “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıyın, süreci kolaylaştırın; sizi de bu büyük enerji pastasına dahil edelim. İnatlaşarak sadece kendinizi izole ediyorsunuz” mesajı da fısıldanacak.
Konu, kaçınılmaz olarak Yunanistan’a ve Rusya ilişkilerine sıçrayacak. ABD’nin Trakya üzerinden Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna’ya LNG ulaştırma projesinde Türkiye’nin hızlı hareket edememesi, hattın Yunanistan’a kaymasına yol açtı. Washington’un sitemi açık:
“Sizinle iş birliği yapmak istedik, hatta Trump’a yakın iş adamlarınız bile devreye girdi ama siz Rusya’yla ilişkiler yüzünden gözünüzü kapatıyorsunuz. Şimdi Yunanistan’ı devreye soktuk diye rekabet sancısı çekmeyin. Siz, Yunanistan ile NATO’nun güney kanadında rakip değil, ortaksınız. Bu anlamsız Yunan düşmanlığını bir kenara bırakın.”
Bu bölüme, son dönemde artan Karadeniz gerilimi ve Türkiye’nin Rus gazına bağımlılığını azaltma baskısı da eklenebilecektir.
Ve tabii, en hassas, en ince konu Erdoğan sonrası dönem. Amerikalılar, Türkiye’deki iç siyasi havayı yakından kokluyorlar ve hemen herkesin pozisyon alma telaşında olduğunun farkındalar. Fidan’a verilecek mesaj, hem bir güvence hem de ince bir ayar taşıyor:
“Biz kimsenin yanında veya karşısında değiliz, bir noktaya kadar demokrasiye bile saygılıyız. Erdoğan kimi işaret ederse, onunla devam ederiz, onunla çalışırız.”
Ama bu diplomatik cümlenin hemen ardında bir “ama” gizli:
“Fakat herkes şunu iyice kafasına soksun; Berat Albayrak’ın Beyaz Saray’da, bizzat Trump nezdinde özel bir yeri vardır. O meşhur Oval Ofis fotoğrafını unutmayın. Erdoğan’ın mirasçısı kim olursa olsun, Berat Bey’in bu konumu değişmeyecek.”
Bu, geleceğin Türkiye’sine Washington’dan gönderilmiş, adrese teslim bir not. Son aylarda Albayrak’ın sessizce ekonomi çevrelerindeki hamleleri, hatta bazı sembolik ziyaretleri bu notun altını kalınlaştırıyor. Kısacası, Fidan dostane bir sohbet için değil, biriken sorunlar ve taleplerle dolu bir dosyayı teslim almak üzere Washington’a uçuyor. Bu ziyaret, Ankara’nın önümüzdeki dönemde ne kadar manevra alanı kalacağını ve Batı ittifakı içindeki yerini korumak için hangi tavizleri vermesi gerektiğini ortaya koyacak kritik bir eşik.
Dönüşte Fidan’ın yüzündeki ifadeyi izleyin; o, dosyanın ağırlığını en iyi anlatan barometre olacak.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
