Cumartesi, 8 Kas 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
ManşetSerbest Kürsü

Kadınlar artık “öpücük” beklemiyor

Dr. Nil Gönce
Son güncelleme: 8 Kasım 2025 16:29
Dr. Nil Gönce
Paylaş
Paylaş

Bir zamanlar kadınlara masallar anlatıldı.

Kurtarılmayı bekleyen, güzel ama sessiz kadınlara dair masallar…

Aşkın bir öpücükle başlayacağına, mutluluğun dışarıdan geleceğine inandıran masallar…

Ancak artık kadınlar uykuda değil.

Artık “öpücük” beklemiyorlar.

Uyandırılmayı değil, uyanmayı seçiyorlar, kendi iç seslerinin yankısıyla.

Bu uyanış bir isyan değil; bir fark ediştir.

Kadınlar biliyor artık: Gerçek kurtuluş, dışarıdan uzanan bir elin onları çekip çıkarmasında değil, kendi elleriyle kendilerini var etmelerindedir.

Masalların psikodinamiği

Kadınlara yüzyıllar boyunca anlatılan masallar, yalnızca hayal gücünü değil, toplumsal bilinçaltını da biçimlendirdi.

“Uyuyan Güzel”, “Külkedisi” ve “Pamuk Prenses” gibi figürler, kadını edilgen, bekleyen, kurtarılmayı arzulayan bir varlık olarak temsil etti.

Bu anlatılar, kadının öznel benliğini bastırarak onun kimliğini “pasif kurtuluş” modeliyle kodladı.

Ancak çağ değişiyor.

Kadınlar artık uykudan değil, uyutulmuş bilinçten uyanıyorlar.

Bu uyanış, bir başkaldırı değil, psikolojik bireyleşmenin (individuation) hikâyesidir.

Sezgisel bilgelik

Her kadının içinde, Jung’un anima kavramını aşan bir sezgisel bilgelik vardır.

Bu bilgelik, arketipsel düzlemde “Büyük Anne” (The Great Mother) ve “Bilge Kadın” (Wise Woman) figürlerinde temsil edilir (Neumann, 1955; Estés, 1992).

Modern çağ, bu içsel sesi bastırmış; rasyonel akıl sezgisel bilgeliği değersizleştirmiştir.

Oysa bastırılan her şey bilinç dışında güç toplayarak geri döner.

Kadın bugün, kendi iç pusulasını -sezgiyi- yeniden hatırlıyor.

Bu sezgi, salt duygusal bir sezi değil; varoluşsal bir yön bulma biçimidir.

Kendini tanıyan kadın artık dışarıdan rehber aramaz; çünkü rehber, zaten içindedir.

Yasak meyve

Mitolojik okumalar, Havva’yı “ilk günahın faili” olarak lanetlemiştir.

Oysa psikolojik açıdan Havva, bilincin doğum sancısını başlatan figürdür.

Yasak meyveye uzanmak bir ihlal değil, bilinç alanına geçiştir.

Havva, Tanrı’nın planındaki sırrı Adem’den önce anlayabildi; çünkü onun sezgisel bilinci, aklın sınırlarını aşan bir farkındalığa sahipti (Neumann, 1955; Estés, 1992).

Bu sezgiyle yaptığı seçim, bir düşüş değil; insan olmanın başlangıcıdır.

Cennetten kovuluş, bir ceza değil; bilince, özgürlüğe ve sorumluluğa yapılan bir davettir.

Tıpkı bir çekirdeğin toprağın karanlığında çatlayarak ağaca dönüşmesi gibi…

Havva da karanlıktan geçerek insanlığın dönüşümünü başlatmıştır.

Bu yönüyle Havva, sezginin -yani kadın bilincinin- erkek korkusuna karşı cesaretle var olduğu ilk simgedir.

Kadın sezdi; erkek korktu.

Ve o andan itibaren, insanlık “sezgi ve korku” arasındaki kadim dansına başladı.

Işık ve gölge arasında

Bir kadın kendi içsel ışığını bulduğunda, bu ışık yalnızca onu değil, çevresindekileri de dönüştürür.

Bu ışığın karşısında duran herkes, kendi gölgesiyle yüzleşmek zorunda kalır.

Jung’un “gölge” arketipi bu noktada belirginleşir (Jung, 1959):

Kadının farkındalığı, erkeğin bastırdığı eksik yönleri görünür kılar.

Bu durumda ilişki artık bağımlılıkla değil, karşılıklı bilinçlenmeyle var olabilir.

Gerçek yoldaşlık, iki yarımın birleşmesi değil; iki bütünün aynı ufka bakabilmesidir.

Yeni mitoloji

Bugünün kadını, artık eski mitleri yeniden yazıyor.

Cam ayakkabılar, kurtarıcı prensler ya da öpücükle başlayan mucizeler yok.

Yerine, kendi kelimeleriyle, kendi acıları ve ışıklarıyla ördüğü gerçek hikâyeler var.

Bu yeni mitoloji, yalnızca bireysel bir farkındalık değil; kolektif kadın bilincinin yeniden doğuşudur.

Ve bu doğuş, erkek bilincini de dönüştürmeye çağırır çünkü bir taraf uyanırken diğeri uykuda kalamaz.

İnsanlığın denge arayışı

Kadının sezgisel bilgeliği yeniden onurlandırıldığında, insanlık hem içsel hem toplumsal düzeyde dengeye yaklaşır.

Kadın artık kurtarılmayı değil, yaratmayı seçiyor.

Masallar bittiğinde bile hikâye devam ediyor çünkü artık kadınlar kendi mitlerini yazıyorlar.

Ve o mit, insanlığın bilinç evriminin yeni sayfasıdır.

Kapanış: Gerçeğe uyanmak

Tarih, Havva’nın güçlü kızlarını “Uyuyan Güzel” ve “Külkedisi”ne dönüştürmeye çalıştı.

Bin yıllık uyutma gayreti boşunaydı çünkü aslında hiç uyumamışlardı.

Kadınlar artık kendi masallarını yazıyor.

Ve her satırında şunu haykırıyorlar:

“Beni kurtaracak kimseye ihtiyacım yok,

çünkü ben hiç uyumamıştım.”

Bu yalnızca kadınların değil, insanlığın da uyanış hikâyesidir.

Çünkü kadın sezgisi ne kadar onurlandırılırsa, dünya o kadar dengelenir.

Ve belki de insanlık ilk kez gerçekten, eşit iki ışık olarak yan yana yürümeyi öğrenir.

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

Kaynakça 

Estés, C. P. (1992). Women Who Run With the Wolves: Mythsand Stories of the Wild Estés, Clarissa Pinkola. Women WhoRun With the Wolves. 1992.

Jung, C. G. The Archetypes and the Collective Unconscious. 1959.

Neumann, Erich. The Great Mother. 1955.

Neumann, Erich. The Origins and History of Consciousness. 1954.

Ruether, Rosemary Radford. Sexism and God-Talk. 1983.

Stone, Merlin. When God Was a Woman. 1976.

•

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanDr. Nil Gönce
Takip et:
İstanbul’un renkli sokaklarında büyüdüm, ama merakım beni dünyanın dört bir yanına götürdü. Akademik ciddiyetimle ‘Dr.’, insanlara dokunan yönümle ‘psikolog’ oldum. Klinik psikolog kimliğimle ruhların derinliklerine yolculuk ederken, bir yandan da uluslararası hakemli dergilerde yayımlanan makalelerimle bilime katkı sunuyorum. Beyin-zihin ilişkisi, psikiyatrik bozukluklar, kişisel gelişim ve öğrenci koçluğu alanlarında çalışıyor; bilimsel bilgiyi yaşamın içinden süzüyorum. Yazmak benim için yalnızca üretmek değil; anlamak, anlatmak ve iyileştirmekle ilgili bir eylem. Akademik makalelerim uluslararası dergilerde yer bulsa da, asıl tutkum insana dokunan hikâyeleri paylaşmak. Çünkü biliyorum: İyileşmek, anlaşılmak ve büyümek, en çok da paylaştıkça anlam kazanır. Hayata biraz bilim, biraz mizah, ama hep insan sıcaklığıyla bakıyorum. Çünkü en karmaşık denklemler bile, bazen doğru bir soruyla, bazen de küçük bir gülümsemeyle çözülebilir."
Önceki Makale “New Yorklu İmamoğlu”
Sonraki Makale “Takdire şayan bir öğretmen…”

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

*Serbest Kürsü

“Takdire şayan bir öğretmen…”

Medya Günlüğü
8 Kasım 2025
Köşe YazılarıManşet

“New Yorklu İmamoğlu”

Dr. Nevin Sütlaş
8 Kasım 2025
ManşetSerbest Kürsü

Yığınlardan ibaretiz artık

Tijen Zeybek
8 Kasım 2025
GünlükManşet

“Parçalanan” gazetecilik

Medya Günlüğü
8 Kasım 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?